Türkiye, demokrasi yürüyüşünde dün itibariyle önemli bir kilometre taşını daha geride bıraktı. Seçimlerde partilerin ve adayların aldığı oyları, seçmenin davranış biçimini ve verilen oyların taşıdığı anlamı, peyder pey ele alıp yorumlamaya çalışacağız. Bu satırlar yazılırken, sandık sonuçları ile ilgili belirleyici bilgiler henüz deklare edilmemişti. Ama gelişen teknoloji ve haberleşme sistemi sayesinde, bu yazıyı okumakta olduğunuz şu saate kadar, muhtemelen seçim sonuçlarının tamamına yakınını öğrenmiş olacaksınız. Zaten bizim üzerinde duracağımız husus, sonuçlardan ziyade onların taşıdığı anlamı doğru olarak tesbit etmektir... Bu seçimler pek çok yönden, geçmişteki benzerlerinden farklı oldu. Sebepleri çok... Bunları başka bir yazıda teker teker ele alacağız. Bugün özellikle, yazının başlığına uygun olarak, muhtarlık seçimleri üzerinde durmak istiyoruz. Çünkü gerçekten dikkat çekici durumlar var. Bundan önceki son iki yerel seçimde (1994 ve 1999), muhtar adayları, seçim propagandasında geçmişe nazaran işi hayli abartarak çok sayıda araçtan müteşekkil konvoylarla dikkatleri üzerlerine çektiler. Bu defa işi daha da ileri götürdüler. Muhtar konvoyları, bazı yerlerde belediye başkan adaylarınınkini geride bıraktı. Türkiye'deki yaklaşık 53 bin muhtarlık için (Ki, bunların yaklaşık 35 bini köy muhtarlığıdır), 176 bin 900 küsur kişi aday olmuş. Köylerde muhtarlık başına ortalama 2.5 aday ortaya çıkmışken, şehirlerdeki mahallelerde bu sayı ortalama beş seviyesinde. Bazı yerlerde ise bu oranları aşan sayıda namzet çıktı. Mesela 37 seçmenli bir köyde tam yedi kişinin aday olması gibi... Seçimlerde meydana gelen kavgaların önemli bir kısmı, maalesef muhtarlık yüzünden vukua geldi. Ne yazık ki, bazı ölüm vakaları da yaşandı. Bu muhtarlık işi bazı yerlerde öyle abartıldı ki, kardeşler arasına bile husumet girdi. Şanlıurfa'nın Hilvan ilçesinde, iki kardeş, muhtar adayı olan diğer kardeşlerini silahla vurarak yaraladılar! Acaba kardeşi kardeşe vurdurtacak kadar önemli görülen bu muhtarlık meselesi niçin bu kadar revaçta? Bir kazanç kapısı olarak görüldüğü için mi? Yoksa bir otorite kurma ve nüfuz vasıtası olarak algılandığı için mi? Yahut özellikle Doğu ve Güney Doğu bölgelerinde hâlâ daha sürdürülen, sen-ben, soy-sop, aşiret davalarına bir basamak yapıldığı için mi? Sosyal bilimcilerin bu meseleyi ciddi şekilde araştırmasında büyük yararlar var. Muhtarlık deyip geçmeyelim, zira işin içinde iş var. Konunun sadece sosyal yönü değil, iktisadi cephesi de önem arzediyor. Çünkü medyaya yansıyan haberlere bakılırsa, bütün Türkiye'de muhtar adaylarının yaptığı seçim masrafı yaklaşık 450 trilyon lira civarında imiş... Önemli bir miktar! Köy yerlerinde muhtar adaylarının ortalama masrafı yüz milyon TL ila 250 milyon TL arasında değişirken, bu meblağ şehirlerdeki mahalle muhtarlıklarında milyarlara ulaşıyor. Ortalama 2 ila 5 milyar arasında değişen bu muhtarlık masrafı ülke şartlarına göre iyi para sayılır. Kaldı ki, bu rakamların üzerinde harcama yapan aday sayısı da hayli yüksek. Hatta İstanbul'un kalabalık mahallelerinden biri için aday olan bir bayan tam 20 milyar TL harcamış ki, son derece dikkat çekici bir örnek teşkil ediyor. Demek ki, bazı muhtarlıklar hizmetin ötesinde bir kazanç ve hatta rant kapısı olarak insanları cezbediyor!.. Bir de hiç muhtar adayı çıkarmayarak sesini duyurmaya çalışan köyler var; Denizli'nin Honaz ilçesi Aşağıdağdere köylüleri böyle yaptı. Köy yakınındaki taş ocağının kapatılmamasını protesto etmek için muhtar adayı çıkarmayan köylüler, oy kullanmak yerine piknik yapmayı tercih ettiler. Bu olay da, seçmen davranışı açısından önemle değerlendirilmesi gereken bir örnektir. Evet, dengeli-dengesiz, normal ve anormal yönlerine rağmen, yine de mahalli seçimlerin genel hatlarıyla sükunet ve olgunluk içinde gerçekleştirilmiş olması, demokratik siyasi hayatımız için ve toplumsal barış ve istikrar için çok önemli bir merhaledir. Bu seçimin sonuçları Türkiye'yi her açıdan olumlu şekilde etkileyecektir.