Bırakın artık cambaza bakmayı!..

A -
A +

Sevgili okuyucular, şiddetli kış, yurdun her köşesinde kendisini hissettirmeye başladı... Eskiden böyle soğuk havalarda, köy odalarında önemli toplantılar ve ilginç sohbetler olurdu. Şimdi o köy odaları pek az kaldı. Mevcutlarının da görüntüsü ve yapısı değişti! Hani o yarısından fazlası ateşten kızarıp korlaşan, etrafa yaydığı sıcaklıkla insanı gevşeten, üzerinde bazen yanmış portakal kabuklarıyla rayiha yayan, bazen de nohut-leblebi türünden çerezlerin kokusu ve tadıyla solunum ve sindirim sistemini derinden etkileyen sobalardaki odun ateşi... Pencereden, damlardan kürenen kar yığınları üzerinden ortalığı büsbütün kaplamış beyazlığa bakarak, derin hülyalara dalmak yahut akraba ve komşu topluluğu ile önemli meseleleri konuşmak... Şimdi onlar kalmadı. Köylerde de televizyon var. Onlar da konuşmak ve tartışmak yerine, kendilerine sunulan cambazlık programlarını seyrediyorlar. Veya ekrandan kulaklarına üflenenleri dinliyorlar. Oysa bir adım ötelerinde neler oluyor neler... Bu söylediklerim sadece köylerde yaşayanlar için değil elbet. Sırtını soba yerine kalorifer peteğine verenler, daha çok televizyon seyrediyor. Bunların fazlası da var. Gazete ve sosyal medya dedikleri mecralar daha yaygın çünkü... Girizgâh yapalım derken nerelere gittik! Sadede gelelim. Otuz bir yıllık sürgün hayatından dönen Kürt aydını, Kemal Burkay çok önemli şeyler söylüyor... PKK'nın bir devlet projesi olduğunu, uzun zamandan beri de (Apo yakalandıktan sonra) Ergenekon denen yapının kontrolüne girmiş bulunduğunu dile getiriyor. Bölücü örgütün karşı saldırılarına ve onu hain ilan eden ithamlarına da, bizzat Öcalan'ın beyanları ile cevap veriyor. Yani, Öcalan 1996'da gazetecilere verdiği röportajda, "PKK'nın devlet imkânlarıyla kurulduğunu..." bire bir ifade etmiş. Meğer birileri hâlâ aval aval cambaza bakarken, kimileri de onun cebinden çıkan vergilerle ne işler çeviriyormuş!.. Kemal Burkay gibi önemli bir başka Kürt yazar ve aktivisti, Orhan Miroğlu; yaşadığı bunca acı tecrübelerden sonra, "Silahları Gömmek" diye kitap yazıyor ve silahın Kürt meselesi için asla çözüm olamayacağını belirtiyor. Fakat beri tarafta, aslında Miroğlu gibi acı tecrübeler yaşayan Leyla Zana, "Silah Kürtlerin sigortasıdır..." diyebiliyor. Bu durumda kim cambaza bakıyor dersiniz? Tonlarca uyuşturucu yakalanıyor... Bunun parasal karşılığı yüz milyonlarca dolar tutar. Yıllardır bunca paralar kimin, kimlerin cebine giriyor? Avrupa Devletleri neden PKK'nın serbestçe uyuşturucu ticareti yapmasına müsaade ediyor acaba?.. Benzer şekilde DHKP-C'nin uyuşturucu ticareti yıllarca sürdü. Bu örgütün bütün militanları yakalandı, kimisi öldürüldü. Birisi hariç: Dursun Karataş... Acaba bu adam, hangi derin unsurlarla kol kola idi? Ölünceye kadar kimse yakalayamadı da! Cambaza bakmaya devam edersek, daha çook işimiz var. Uludere'de ne olup bittiğini bir türlü çözemiyoruz. Her kafadan bir ses çıkıyor. Komplo teorilerinin bini, bir para... Ama netice? Sadece 85 liralık kazanç için hayatının baharında ölüp giden 34 tane insanımızın dramını izliyoruz. Maalesef, cambazlar; hokkabazlar, soytarılar ve palyaçolar ortada, ama perde gerisinde onları oynatanların gölgeli yüzü bir türlü gün ışığına çıkmıyor. O yüzden, insanlar hâlâ cambaza bakıyor! Yeter artık cambaza bakmayın!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.