Hamasette sınır yoktur...

A -
A +

İnsanlar bazen duygu seline kapılır gider... Nereye kadar? Belli olmaz. Çünkü hamasette sınır yoktur! Bunun en son ve en canlı örneği İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu oldu. Alemdaroğlu, Çanakkale adlı belgeselin galasında mikrofonu eline alınca, salondakilerle yetinmeyip; taa İsviçre'ye kadar uzanarak orada Kıbrıs için görüşmelerde bulunanlara şöyle seslenmiş; "SAKIN HA KIBRIS'TAN BİR PARÇA VERMEYESİNİZ. GEREKİRSE, 35 BİN ŞEHİDİN YANINA BİR 135 BİN DAHA VERİR, KIBRIS'I DA YUNANİSTAN'I DA ALIRIZ!.." Breh, breh, breh... Herhalde Alemdaroğlu, belgesel'in etkisiyle, bir an için tarihin derinliklerine daldı ve fütuhat devirlerine yelken açtı ve yukarıdaki çıkışı yaptı. Bazı gazeteler, "HOCA TUHAF KUNUŞTU" şeklinde başlık atmış. Kimisi de "Hoca hızını alamadı" tarzında, meseleye daha (layt) yaklaşmış. Doğrusu Hoca iyice cuş-u huruşa gelip; "SAVULUN BRE NAMERTLER TÜRKLER GELİYOR..." diye nara da atabilirdi! İnşallah diplomatik kriz çıkmaz. Zira bu takdirde, ne NATO, ne AB, ne de BM nezdinde durumu izah etmek mümkün olamaz. En çok da Sayın Ecevit'e vaziyeti anlatmak zor olur... Zira, "Bir gün gurbette sıla derdine düşersen/ İşte o zaman anlarsın Yunanlı ile kardeş olduğunu..." diye şiir yazan o değil mi? Şaka bir yana, insanlar duyguları ile hareket ettiğinde, bazen çok garip tablolar ortaya çıkabiliyor. Ama hangi çağda yaşıyoruz? Nerede kaldı rasyonel düşünce ve yaklaşım? Sayın Alemdaroğlu YÖK eski başkanı Gürüz'le birlikte hep rasyonalitenin kavgasını vermiyor muydu? Ama diyeceksiniz ki, burası Türkiye! Doğrudur, burası Türkiye de, meselelere akıl ve mantıkla, sağduyu ile yaklaşmak hiç mi gerçekleşmeyecek? Yani hep hayal ve hamasetle mi işleri çözmeye kalkacağız? Akıl ve mantıkla konulara eğilince; hesap-kitap, ölçü-mizan, etki-tepki, risk-fayda, zaman-mekan-imkân vs. pek çok kavramla izah edilecek sayısız durum ve ihtimal, tek tek analiz edilerek, muhtemel sonuçların zaptu-rapt altına alınmasına çalışılır. Dünyada etkili siyaset yapan, siyaset yetmediği zaman savaşa da başvuranlar bunları yapıyor. Ama bizde bir tek şey var. Şark usulü hamaset. Konuşmak kolay ve bedava... Sonuç?! Sayın Denktaş da öyle yapmıyor mu? Annan Planı ile ilgili süreç başladığından beri en çok o konuşuyor. Ve hep de hamaset yapıyor. Ama onun bu yaklaşım ve duruşundan, bugüne kadar hiçbir fayda hasıl olmadı? Bilakis sürecin ilerlemesi hep tökezliyor. En son olarak, İsviçre'de aslı olmayan bir dedikoduya dayanarak, "Bu şartlar altında yapılan görüşmelerin sonucunu kabul etmek şerefsizliktir!" gibi bir ifade de kullandı. Görüşmelere katılmadı. Ama "çekilmedim" diyor. Çekilirse hükümet de düşermiş. Oğul Denktaş protokolü öyle yapmış. Yani her şey ayarlı... Ve bu düzlemde Sayın Denktaş ne derse haklı oluyor. Çünkü o bir kahraman. Hamasette olduğu gibi, kahramanlıkta da sınır yok!.. Yalnız bir gerçek var ve çok acı. KKTC vatandaşlarının üçte biri daha iyi bir hayat sürme ümidiyle Rum pasaportu alma mecburiyetini hissetmiş. Şimdi sormak lazım; konuşmak mı, çalışmak mı? Hamaset mi, hakikat mi?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.