Günlerdir siyasette espri ve nüktenin olmamasından şikayet ediyordum ve doğru dürüst bir tepki alamamaktan sıkılıyordum... Siyasiler adeta nükte ve espri kabızlığına tutulmuş gibi idi. Sayın Baykal, espri yerine beddua etmeyi yeğliyordu; Erdoğan'ı kastederek, "CHP kadar başına taş düşsün diyeceğim geliyor..." şeklinde bir ifade ile, demek istediğini demiş oluyordu! Neyse ki, bu bedduaya karşı nihayet bir nükteli cevap geldi. Tecrübeli siyasetçi ve laf ustalığında özel bir beceriye sahip şarkın ağalık genlerini de taşıyan Dengir Mir Mehmet Fırat, bedduaya eski günleri hatırlatan bir sözle karşılık verdi; "O kadar küçük çakıl taşından bir şey olmaz, AK Parti gibi büyük taş düşerse ezilirler..." Kavga, hakaret üslubu yerine zeka ürünü, okkalı bir cevap. TÜSES'den sonra SESAR'ın da seçim öncesi yaptığı kamuoyu araştırması sonucu yayınlandı. Buna göre de AK Parti yüzde 52'nin üzerinde bir oy alabilecek gibi. CHP için ise anket sonucu son derece karamsar; yüzde 11'in bile altında görünüyor. Tekrar belirtelim, anket sonuçları bire bir kesin neticeyi bildirmez. Ama doğruya yakın fikir verir. Peki CHP niye böyle düşük oy oranlarında seyrediyor? Bence esas sebep, CHP Yönetimi'nin politik startejisi ve o bildik kavgacı ve dışlayıcı üslubundan kaynaklanıyor... Bakınız Sayın Ali Topuz ne diyor; "Demokrasi iyi bir rejimdir, vazgeçilmezdir ama, demokraside her zaman doğru seçim yapılmaz. Unutmayın ki, Hitler de seçimle işbaşına gelmişti... " Ba ba ba baa! Aslında Topuz milli iradenin tecelli biçimine itiraz ediyor. Milletin AK Parti'ye ve Erdoğan'a iktidar vermesini hazmedemiyor... İşte CHP'lilerde bu üslup sürdükçe oyları da eriyor! İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw, çarşamba günü Hürriyet gazetesinin sürmanşetinden verilen ve içerde yarım sayfa olarak yayınlanan özel mülakatında, özetle şunu söylüyordu; "AKP hükümetiyle sağlanan ilerlemeden muazzam etkilendik. Hükümetin kararlılığı ve değişim arzusu açık. AKP hükümetinin siyasi ve ekonomik programı Türkiye'yi değiştiriyor. Türk vatandaşlarının hakları ve yaşam kalitesi iyileşiyor." Türkiye'nin son yıllarda kaydettiği ilerleme bütün Avrupalı liderler tarafından takdirle karşılandığını ve AB üyeliği konusunda kaydettiği ilerlemenin Türkiye'yi geri dönüşü olmayan bir yola soktuğunu ifade eden Straw; koşullar karşılanırsa müzakerenin gecikmeden başlayacağını söylüyordu. Ama aynı gün, ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği)'nin toplantısında, konuşan bir bayan Prof. Türkiye'de hilafetin ayak seslerinin duyulduğunu söylüyordu... Acaba hangisi doğru?! Yine o toplantıda bir başka Prof. Demokraside oyların eşit olmasına kafayı takmıştı. Ve laikliğin tek güvencesi olarak TSK'yı gösteriyordu. Demokrasiye ve halkın iradesine inanmadığını ve güvenmediğini haykırıyordu. Evet, Türkiye AB ile bütünleşme yolunda hızla ilerlerken, bu kabil görüşler, muhayyel tehlikelerle insanları tedirgin etmeye çalışanlar ne kadar ileri görüşlü olabilirdi? Taha Akyol, Milliyet'teki köşesinde çok haklı olarak şunları yazıyordu; "... İrtica korkusunun hiçbir sosyolojik temeli yoktur. Hele (20 sene sonra rejimi ele geçirecekler) korkusu büsbütün paranoyadır; 20 sene sonraki Türkiye'yi öngöremeyen bir 'anakronizm'dir." Şu cümlenin altını çiziniz lütfen; 20 yıl uzağa gitmeye gerek yok. Üç-beş yıl ötesini göremeyenlerin yarınlarda düşeceği mahcubiyeti görür gibiyim... Çetin Altan sık sık yazar; "Ne zaman birilerinin halkın sırtından kotardıkları menfaatlere dokunulsa, derhal rejim ve ilkeler tehlikeye girmiş olur!.." Evet, hangisinin doğru olduğuna siz karar verin.