Müzakerenin bitmesi, mücadelenin sürmesi vs.

A -
A +

Başbakan Erdoğan'ın önceki akşam bazı gazetelerin genel yayın yönetmenleriyle, Kanaltürk kanalında yaptığı söyleşide; söylediği şeylerin çoğu, esasen daha önce çeşitli vesilelerle seslendirdiği görüşleriydi... Ancak bu programda, yapılan güncelleme ve vurgularla; son günlerdeki siyasi tartışmaların, nihai bir değerlendirmesi niteliğinde, çok önemli hususların öne çıktığını görmek gerekiyor. Zira temel meselelerde, Erdoğan'ın dile getirdikleri, yakın gelecekte iktidar kanadının izleyeceği yol haritasının ana işaretleri mahiyetindedir. Bunu böylece bellemek gerekiyor. Önce içteki en yakıcı meseleden, terör konusundan başlayalım: Bazı gazetelerin başlıklarına da yansıdığı üzere, "MÜZAKERE SÜRECİ BİTMİŞTİR..." ifadesini doğru anlamak ve doğru değerlendirmek gerekiyor. Buradaki en önemli sonuç şudur: Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bölücü terör örgütü ve onun uzantılarıyla iç ve dış destekçilerinin, dayatma ve şantajlarına karşılık, kendi milli politikasını, kararlı ve istikrarlı bir şekilde devam ettirecektir. Bu husus, yapılan son Milli Güvenlik Kurulu Toplantısından sonra yapılan açıklamaların satır aralarında da, belirgin şekilde okunabilir. ncak devletin terörle mücadeledeki bu kararlılığının, meselenin geçmişte bir dönem olduğu gibi, yine sadece güvenlik boyutuna indirgendiğini düşünmek asla doğru olmaz. "Siyasetle müzakere, terörle sonuna kadar mücadele..." yaklaşımı bundan sonra da yürürlükte olacaktır. Sayın Erdoğan; "Ben bunlarla neyin müzakeresini yapacağım?.." derken, ilkeli ve dürüst siyaset yapmak yerine, terör örgütüne destek ve hizmet vermekte ısrar eden BDP'nin siyasi tavrına dikkat çekmektedir. Gerçekten, "Biz dağdakilerle karşılaşmaktan mutluyuz. Onlar bize göre terörist değil, gerilladır..." gibi saçma sapan beyanlarda bulunan BDP'lilerin, müzakere için ciddi muhatap olma kabiliyeti çok su kaldırır! Bir taraftan "BARIŞ İSTİYORUZ" derken, diğer taraftan silahlı terörü, "devleti ve toplumu hizaya getirmek için" vazgeçilmez bir araç olarak görenlerle müzakere yapmanın anlamı kalmıyor. Fakat samimi olarak barıştan yana olanlarla, müzakere süreci sürdürülecektir. Burada yanılmayalım... Diğer taraftan artık "İÇ MESELEMİZ" olduğu tartışma götürmeyen Suriye konusunda, CHP ve onu arkalayan kimi diğer çevrelerin; bütün itiraz, ajitasyon ve hatta provokasyona varan, daha da öteye ülkeyi uluslar arası arenada zora sokacak, türlü itham ve iddialarına rağmen, hükümetin belirlediği politikasını tavizsiz biçimde devam ettireceği, bir kere daha vurgulanmış oluyor. Özellikle son günlerde bir kısım medyada estirilen menfi havanın, toplumda meydana getirdiği tereddütlere karşı, Erdoğan; Türkiye'nin resmi duruşunu bir kere daha kalın çizgilerle resmetmiş oldu. Aktif veya pasif, mahiyeti ne olursa olsun, dış politikada her tavrın bir karşılığı, bir bedeli vardır... Türkiye'nin Suriye ve genel olarak "Arap Baharı"na dair tutumunun muhasebesini, hali hazırdaki tabloya göre yapmak, çok yanlış ve eksik olur. Birçokları böyle yapıyor ve fazlasıyla erken bir telaş sergiliyor. Doğru değil. Eğitimle ilgili hükümet politikasını da, Başbakan, hazırlıklı olduklarını ihsas ederek net biçimde savundu.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.