Obama kazandı ama...

A -
A +

Barack Obama'nın ikinci kez seçilmeyi başarması, şüphesiz Türkiye cenahında memnuniyet uyandırdı. ABD tarihinin en başarısız başkanlarından olan W. Bush'un çok kötü bir kopyası, Amerikan sermaye çevrelerinin güdümünde ve Dick Cheney zihniyetindeki Mitt Romney'in, ülkesiyle beraber dünyayı da yeni maceralara sürükleme tehlikesi böylece boşa çıkmış oldu. Bu şüphesiz iyi bir sonuç... Ancak, (Obama kazandı, her şey süt liman olacak...) gibi bir aşırı iyimserliğe kapılmanın da geçerliliği yok. Zira Başkan ve ekibinin yetenek ve siyasi üslubu çok önemli olmakla beraber, hepsi temelde Amerikan Devletinin stratejik hedeflerine göre kurgulanmış olan politikaları uygulamak mecburiyetindedirler. Bu açıdan, Başkanlık koltuğunda oturan şahsın ismi ve partisi, tali derecededir. Esas olan, devlet politikasının hangi çerçevelerlerde uygulanacağıdır. Nitekim Obama ilk seçildiğinde, Irak ve Afganistan savaşları ile diğer operasyonların bir zaafa uğramaması için, Bush döneminin Savunma Bakanı Robert Gates'i aynı görevde tuttu. Buna benzer örnekler geçmiş yönetimlerde de çoktur. Demek ki, parti kimliğinden önce devletin güvenliği ve menfaatleri geliyor... Şu halde Obama'nın, ikinci döneminde bambaşka bir yönetim sergilemesini beklemek abes olur. Üç aşağı beş yukarı, aynı çizgide devam edecektir. Evet, bu defa artık seçilip seçilmeme endişesi olmayacağı için, politik olarak belli ölçüde rahatlamıştır. Özellikle Amerikan siyasi hayatına çok etkili biçimde yön veren lobilere karşı, daha bağımsız hareket edebilecektir... Fakat ABD sistemindeki (kontrol - denge) olgusu, yani Kongre ile Beyaz saray arasındaki yetki paylaşımı ve CIA'nın raporları her zamanki gibi, onun freni ve kılavuzu olacaktır!.. Nitekim hatırlanacağı üzere, Obama ilk dönem propagandalarında, ermeni soykırım iddialarını tanıma sözü vermişti... Fakat sorumluluk üstlenip, devletin milli güvenlik dosyalarını okuyunca, verdiği sözü unutmak durumunda kaldı! Evet, Obama bu dönem en az dış politika kadar iç meselelerle uğraşacaktır. ABD ekonomisinin problemleri ve sosyal politikalardaki açmazları aşmak için yoğun mesai verecektir. Dış dünyaya gelince, daha önce de çeşitli vesilelerle bu köşede belirttiğimiz üzere, Amerika'nın hegemonik gücünde hayli düşüş meydana geldiği için, eskisi gibi; "dediğim dedik..." kabilinden, metazori politikalara başvurmaktan mümkün mertebe kaçınacaktır. Daha çok ikna ve işbirliği yolu ile bölgesel ve küresel meselelerin çözümünde rol oynayacaktır. Amerika hâlâ tek "süper güç"tür. Lakin Sovyetler Birliği'nin çöktüğü, 1990'ların o dikensiz gül bahçesi artık yoktur. Ciddi rakipler yeniden sahne almaktadır. Bu çerçevede Rusya, mesela Suriye'de bir nevi hesap görmektedir! Çin, çok radikal biçimde ABD'yi sıkıştırmaktadır... Öyle ki, 2017 yılı projeksiyonunda, Çin'in üretimde ABD'yi geçip bir numaraya oturacağı tahmin edilmektedir. Buna karşılık ABD, Çin'i kontrol etmek, yavaşlatmak ve mümkünse belli noktalarda durdurmak için, gücünün önemli bir kısmını Asya- Pasifik Bölgelerine kaydırmaktadır. Bu da Orta Doğu'ya, eskiye nispetle daha az vakit ayıracağı anlamına geliyor... Bu yüzden de, özellikle Türkiye'nin işbirliğine ihtiyacı var.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.