Olimpiyatlar, ODTÜ, Hatay vs.

A -
A +

İki haftalık yazı aralığı konuları biriktirince, bir toparlama yapma zarureti doğdu...

Suriye'yi bugünlük kenara koyalım. Nasıl olsa çok konuşacağız! Önce şu 2020 olimpiyatları konusuna değinelim: İstanbul'a niçin verilmedi, nasıl verilmedi gibi tartışmalar, artık beyhudedir. Geleceği konuşalım. Bugüne kadar tam beş defa talip olduk ve her seferinde olumsuz netice aldık. Altıncı kez aynı şeyin tekrar etmemesi için, bütün delikleri tıkamak gerekiyor... Bu işlerde ne gibi ayak oyunlarının cereyan ettiğini de, herhalde yeterince öğrenmiş olduk. 1964'te olimpiyatlara ev sahipliği yapmış olan Tokyo'nun, tecrübesi ve mükemmel altyapısı (kitle ulaşım sisteminden tutunuz da, hâlihazırda büyük kısmı tamamlanmış spor komplekslerine kadar...) elbette, İstanbul'un durumuna nazaran büyük avantajlardı.
Fakat İstanbul'un coğrafi konumu, tarihi ve medeni geçmişi, kültürel ve sosyal renkliliği yanında, doğrusu Tokyo çok sönük kalır. Ama yukarıda belirttiğimiz üzere, malum ayak oyunları (Burada Batı'nın topyekûn Türkiye anlayışını kastettiğimizi belirtelim) ağır basınca, Tokyo coğrafyasında hüküm süren normalden 18 kat daha fazla, nükleer kirlenme bile bir şey ifade etmeyebiliyor!.. Böyle hayati bir durum karşısında, Taksim Gezi Parkı'nda polisin illegal gösteri yapan topluluğa sıktığı biber gazı dozunun fazla kaçmış olmasının bir anlamı olur mu?!. İşin gerçeği, olimpiyatların İstanbul'a verilmemesinin sebebi, Gezi Parkı falan değil. Diğer taraftan bunu hükümetin başarısızlığı şeklinde sunmaya çalışmak da, ayrı bir tutarsızlıktır. İstanbul, Paris ve Barselona gibi şehirleri geçerek finale kadar çıkmayı başarmıştır. Bu az şey değildir. Bu arada, Türkiye yarışı kaybetti diye sevindirik olan içimizdeki İrlandalıları da, fazla ciddiye almamak lazım. Bu hallere düşmeleri onlar için yeterince züldür. Başka bir şeye gerek yok. Kaldı ki sevinçleri yine kursaklarında kalacak. Zira ekonomideki büyüme, onların beklentilerinin tam tersini gösteriyor...
ODTÜ'deki bazı öğrenciler yine boş ve ahmakça işler peşinde. Devletin eğitim bütçesinden ciddi bir pay alan bu üniversitede, çok uzun yıllardan beri ipin ucu kaçmış durumda. Daha açıkçası ODTÜ, maalesef ve maalesef illegal örgütlerin gettosu hâline gelmiş bulunuyor. Buna bir çözüm bulunmadığı takdirde, durum daha da vahamet kazanacaktır. Gençlerin heyecanına, daha kaliteli eğitim ve daha kaliteli bir hayat için farklı isteklerine evet. Ama bu ülkeye zaman ve enerji kaybettiren, millî menfaatlere zarar veren yıkıcı faaliyetlerine kesinlikle hayır! Hiç kimse burada idare-i maslahat yapmamalı. Geçmişte de çokça görüldüğü üzere, bazı öğretim üyeleri, ideolojik saplantıları dolayısıyla, kimisi de sırf öğrencilere şirin gözükmek için, gösterilmesi gereken doğru tavrı cesaretle ortaya koymuyor, koyamıyor. Son kırk yılda yaşananlardan hâlâ yeterince ders çıkarılamamışsa çok yazık. ODTÜ'de, Gezi Parkı gibi yeni bir fitnenin fitili ateşlenmek isteniyor. Buna kesinlikle izin verilmemeli.
Hatay'a gelince; bu ilimiz, Suriye'deki kargaşa başladığı günden beri istim üstünde. Burada çok derin oyunlar oynanıyor. Hatay'ı, Alevi-Sünni çatışması için yeni bir Tunceli yapmak istiyorlar. Aman dikkat!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.