Reisi öldürüldü mü? Bir kaza, bin soru!..

A -
A +

Konu İran olunca ve olayların da karanlık tarafı ağır basınca, habbeyi kubbe yaparlar… İran’ın sabık cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, hayli şüpheli bir kaza ile sahneden çekildi. Acaba öldü mü, öldürüldü mü?

 

 

 

Dile kolay, tam kırk beş seneden beri İran kan ve ateşle sınanıyor… 1 Şubat 1979’daki Humeyni Devrimi, ülkeyi tam manasıyla bir kan gölüne çevirdi… Milyonlarca insan ülkeyi terk etti. Resmî olmayan rakamlara göre, en az üç yüz bin insan kurşuna dizildi! İran Ordusundaki üç yüz generalin tamamı tasfiye edildi, altmış tanesi kurşuna dizildi. Orduda hiç general kalmadığı için, bir albayı genelkurmay başkanı yaptılar. Devrim sürecinde Humeyni’ye büyük destek veren sol ve sosyal demokrat görüşlü Şah rejimi muhalifleri çok çabuk ters düştüler. Mesela ülkenin ilk cumhurbaşkanı olan Ebul Hasan Beni Sadr, son anda Fransa’ya kaçarak canını kurtarabildi. Ama ondan çok daha solda olan, İran radyo televizyonu eski genel müdürü, ihtilalin dışişleri bakanı Sadık Kutbizade o kadar şanslı değildi. Hizmetlerinin bedelini kellesiyle ödedi!.. Devrimin ilk yılları gerçekten çok kanlıydı. Yeni rejimi oturmak için çok acımasız kıyım yapıldı. Devrimin sonraki yıllarında özellikle uyuşturucu suçlarıyla mücadele ismi altında, sayısız idam cezaları verildi ve infaz edildi. Dönemin Devrim Mahkemeleri Başsavcısı Sadık Halhali, çok acımasız bir kişilik olarak ün yaptı. Bazı idam cezalarını, makineli tüfekle bizzat kendisinin infaz ettiği söylenir. İlk yıllarda devrimciler ile sonradan ters düşen muhalifler arasında, müthiş bir kan davası yaşandı ve üst düzey idarecilerle kıdemli din adamlarından çok kişi öldürüldü. Başbakan ve Cumhurbaşkanı Ali Recai ile Cumhurbaşkanlığı konseyi üyeleri M. Cevad Bahunar ve Muhammed Beheşti gibi, birçok önemli kişi bombalı suikastlarla ortadan kaldırıldı…

 

Önceki gün çok şüpheli bir helikopter kazasında, Dışişleri Bakanı Hüseyin Abdullahiyan ve yedi kişi ile birlikte hayatını kaybeden sabık İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi de, başsavcılık ve başyargıçlık görevleri sırasında, yüzlerce insan hakkında idam kararları verdi. Hatta bundan dolayı kendisine “Tahran Kasabı” denildiği belirtiliyor. Reisi, sertlik yanlısı bir siyasetçi olarak İran Rejiminin sadık adamlarındandı. Dinî Lider Ali Hameney’in yerine gelebilecek adaylardan biri olarak görülüyordu… İran rejimi, çift yapılı bir sistem ve esas gücü Şia itikadı üzerine kurulu; dinî liderin (Rehber olarak tanımlanıyor), en geniş yetkilere sahip olduğu ve kaydıhayat şartıyla seçildiği bir sistemdir. Dinî lideri seçen Uzmanlar Meclisi (Meclis-i Hubregânı Rehberî), seksen sekiz din adamından meydana geliyor ve halk tarafından sekiz sene için seçiliyor. Bu Meclisin dinî lideri denetleme yetkisi var, ancak bu yetki hep kâğıt üstünde kaldı! Meclis-i Hubregân dışında bir de Anayasayı Koruyucular Konseyi (Şûrâyı Nigehban-ı Kanunu Esasi) var. On iki üyesi bulunan bu konseyin altı üyesini dinî lider tayin eder, kalan altısını da yargı erkinin tespit ettiği adaylar arasından Meclis (Parlamento) seçer. Bu konsey çok geniş yetkilere sahiptir. Meclis-i Hubregân ile Meclis-i Şûrây-ı İslamî denilen Parlamentoya seçilecek bütün adayları inceleyip eleyen veya onaylayan mercidir. Bir de Düzenin Yararlarını Teşhis Kurulu var, (Mecmay-ı Teşhis-i Maslahatı Nizam). Bunun da görevi, Anayasayı Koruyucular Konseyi ile Parlamento (Meclis-i Şûra) arasında çıkabilecek ihtilafları çözmek. Ancak ikili sistemin dinî tarafında yer aldığı için, genellikle verdiği kararlar, rejimin asıl karakterine göre oluyor…

 

Buraya kadar anlattığımız, sistemin Caferî itikadına göre tanzim edilen dinî yapısı. Bir de halk tarafından dört yıllık görev için seçilen cumhurbaşkanı ile 290 kişilik Meclis (Meclis-i Şûra) ve bakanlardan meydana gelen seküler yapı var. Devrimle birlikte başbakanlık makamı da vardı. Ancak daha sonra bu kaldırıldı.

 

İran, Humeyni Devrimi üzerinden geçen kırk beş yıl boyunca hiçbir huzurlu dönem görmedi. 1980’de başlayan Irak-İran savaşı ve daha sonra Batı’nın uyguladığı, nerdeyse kesintisiz devam eden ambargolar sebebiyle, ekonomik olarak çok büyü sıkıntılar çekti. Çok zengin tabii kaynaklara (başta petrol ve doğal gaz) sahip İran, bu zenginliğin refahını hiç göremedi. Ülkedeki rejim halkı fena hâlde baskıladığı için, maddi imkânlara sahip olanlar da servetini açık etmekten korkuyor…

 

Velhasıl geçen kırk beş yılda, İran halkını canından bezdiren bir kâbus söz konusu. Bu iklimde siyasi çekişmeler de zaman zaman pek kızışıyor. Cinayetler, suikastlar genellikle sis perdesi altında kalıyor. Mücadele şiddetli oluyor belki, ama sonunda hep rejim tarafı kazanıyor! Reisi olayı gerçek yüzüyle belki de hiç açığa çıkmayacak… Sorular hep havada kalacak. Rejimin baskıcı karakteri, halkın sesini yükseltmesine müsaade etmiyor. İran emperyal politikalar için büyük harcamalar yaparken, kendi halkı içeride bin türlü sıkıntı çekiyor. Muhalefete niyetlenenlere de aman verilmiyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Yalınız Efe21 Mayıs 2024 09:04

Amerika Birleşik Yahudi Devleti suikast yapmış olabilir.