Türkiye’nin barışçı politikasını doğru okumak

A -
A +

Orta Doğu ve Doğu Akdeniz Bölgesinde, Kuzey Afrika’da; Kafkaslar ile Orta ve Güney Asya’da, Balkanlarda, kısacası barış hesabına sıkıntıların olduğu her yerde, Türkiye sulh ve sükûn için gayret sarf ediyor…

 

 

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yarın Kazakistan’ın başşehri Astana’da, Rusya Devlet Başkanı Putin ile yapacağı görüşme çok çok önemli… Zira bu görüşmede, Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşı sona erdirmek için, tarafların Türkiye’nin ara buluculuğunda bir araya gelmesi hususunun da müzakere edileceği açıklanmış bulunuyor. Türkiye’nin bu iki ülke arasında ara buluculuk yapabilme konumunda olması, mevcut şartlarda bilhassa kıymet ifade ediyor. Her iki tarafla sağlam diyaloğa sahip olmak, gerçekten tarafsız pozisyonda bulunmak bu niteliği sağlıyor. Başından beri Türkiye, bu konumuyla barış yolunda önemli adımlar attı ve ciddi sonuçlar da elde etti. Ülkemizin bu kapasitesi dış dünyada elan büyük takdir görüyor. Lakin bazıları da bu durumu hiç hazmedemiyor!.. Bir hafta önce, Prag’daki Avrupa Siyasi Topluluğu liderler zirvesinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ermenistan Başbakanı Paşinyan ile görüştü. Bu ülkenin Azerbaycan ile kalıcı barış yapması hâlinde, Türkiye’nin de ilişkilerin normalleşmesi yolunda herhangi bir ön şart ileri sürmeyeceğini beyan etti. Ama nedense, Kafkasya’da sulh ve sükûnun sağlanması bazı ülkelerin işine gelmiyor! Mesela İran’ın. Mesela Fransa ve diğer birçok Avrupa ülkesinin…

 

Aynı durum Suriye için de söz konusu. Türkiye ile Suriye arasında, son zamanlarda normalleşme için çeşitli kanallardan temaslar devam ediyor. Fakat bundan son derece rahatsız olanlar var. Başta ABD ve Fransa ve diğer Avrupa ülkeleri ve tabii İran!.. Tam on bir yıldan beri, Türkiye’nin milyonlarca Suriyeli sığınmacının yükünü taşımasını seyreden bu ülkeler, saçma sapan bir tutumla, siyasi durumun normale dönmesi ve Suriye halkının çektiği acıların artık son bulması yolundaki gayretlere, set çekmeye çalışıyorlar. Hele hele ABD, bölücü terör örgütü PKK/YPG ile resmen ortaklık yaparak, Suriye topraklarında garnizon terör devletçiği kurmaya çalışıyor… Arap Baharı denilen malum fesat dalgasıyla birlikte, Türkiye’nin Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleriyle ilişkilerinin kötüleşmesinden ötürü, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, durumdan vazife çıkararak çeşitli atraksiyonlarda bulundu. Her ikisi, İsrail’i de yanına alarak Doğu Akdeniz’de, hidrokarbon yataklarına dönük korsanca girişimlere yeltendi. Tabiatıyla derhâl gerekli cevabı da aldılar. Ama Yunanistan ve GKRY pek akıllanacak gibi durmuyor! ABD ve Fransa ile ikili askerî anlaşmalar yaparak, ülkemize karşı cüretkâr politikalara yönelen Yunanistan fena hâlde kışkırtıcılık yapıyor. Türkiye Yunan şımarıklığına karşı her zamanki gibi, sükûnet ve vakarını muhafaza ediyor. Lakin kendi haklarını koruma noktasında ne kadar kararlı olduğunu da her vesileyle ortaya koyuyor. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin haklarını yok saymaya kalkışan GKRY de, ABD’nin silah ambargosunu kaldırmasıyla birlikte, Atina’nın sergilediği küstahlığı taklit ediyor. Her ikisinin de ateşle oynadığı açık. Ama bu ateş onları yakar!..

 

Türkiye’nin Afrika’daki siyasi-ekonomik hamlelerine mâni olamayan Fransa, özellikle Libya konusunda Türkiye’ye karşı çok seviyesizce tavırlar sergiliyor… Türkiye’nin Libya Millî Birlik Hükûmetiyle, münhasır ekonomik bölge anlaşması yapmış olması ve yakın zamanda petrol ve doğalgaz arama faaliyetleri için yeni anlaşmalara imza atması, Fransa gibi Mısır’ı da pek fazla rahatsız ediyor!.. Hâlbuki Mısır, Yunanistan’la yaptığı ve kendi hesabına binlerce kilometrekarelik saha kaybına yol açan anlaşma yerine, Türkiye ile iş birliğine yönelse, millî menfaatlerini daha iyi korumuş olacak. Mısır’ın eninde sonunda bu noktaya gelmesi akıl ve mantık icabıdır. Dileriz ki, fazla gecikmeden doğru tercihi yapar ve Türkiye ile birlikte çok daha büyük başarılara ortak olur. Fransa’nın ve dahi Amerika’nın, bugüne kadar Libya’da Türkiye’ye karşı yürüttükleri örtülü faaliyetler beklenen sonucu vermedi. Tam aksine Libya’nın meşru yönetimi, başından beri, ülkesinin menfaatleri konusunda asla geri adım atmayacağını, imza koyduğu anlaşmalara sonuna kadar bağlı olduğunu tekrar tekrar hatırlatıyor.

 

Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon rezervlerine göz diken emperyalist güçler, yerel ve bölgesel bazı aktörlerle birtakım tezgâhlar tertip edip, Türkiye’ye karşı cephe oluşturmaya çalışıyor. Bu rezervlerden orta ve uzun vadede elde edilecek petrol ve doğalgazın Avrupa’ya nakledilmesi hususunda, jeopolitik konumun Türkiye’ye sağladığı stratejik avantajları net olarak görüyorlar. Fakat şimdiye kadar bu jeopolitik konumu göz ardı ederek, farklı istikametlerde ilerlemek istediler. Ancak sonuç fiyasko oldu. Hiç olmazsa bundan sonrası için, Türkiye’nin vazgeçilmezliğini doğru okuyup, makul çizgiye gelmeleri, bütün taraflar için en doğrusu olur. Bakalım ABD, AB ve boyundan büyük zıplayan Fransa ve onların koltuğu altındaki Yunanistan ile GKRY doğru yolu seçecek mi?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.