Komünistler Moskova’ya!

A -
A +

Birkaç gündür Rusya’dayım…

 

Çocukluk yıllarımdan beri bütün Rusya topraklarını gezmek gibi bir hayalim vardı ve son birkaç yıldır fırsat buldukça bu hayalimi gerçekleştirmeye çalışıyorum. Bu yaz tatilinde de Rusya seyahatime Moskova ile başladım.

 

Türkiye’nin önemli seyahat turlarından biriyle anlaşıp kızımla birlikte yola çıktık. Moskova’ya indiğimde bilinçaltım eskilerden bir siyasi söylemi getirip hafızamın taraçasına oturtuverdi: Komünistler Moskova’ya!

 

Şimdilerde gülümseten bu ifade eskiden ne kadar iddialı bir sözdü oysa. Moskova’da komünizm tarihin tozlu sayfalarına kaldırılsa da damgasını cadde ve sokaklarda peşi sıra dizilen küçük balkonlu devasa apartmanlara öyle vurmuş ki izini silmek öyle kolay değil gibi görünüyor…

 

Şaşkınlıkla bu ürküten yapılara bakıyorum. Bir kasabanın sığabildiği binalarda bu şehrin yoksul insanları yaşıyor olmalı zira Moskova’nın mimari doku anlamında birkaç veçhesi var. Öncelikle şehrin mimarisinin Çarlık dönemi, Sovyet dönemi ve günümüze kadar uzanan modern dönemleri yansıttığını belirtelim.

 

Tur şirketi, Kremlin Sarayı’na giriş için izin almış.

 

Büyük çoğunluğu Çarlık döneminin eserlerinden oluşan bu alanda kiliseler, konser salonları, çalışma ofisleri sıralanıyor. Rusya Devlet Başkanı V. Putin’in çalışma ofisine iki yüz metre uzaklıktayız. Bu bölgenin çok sıkı güvenlik tedbirleriyle korunduğunu söylüyor rehberimiz Nura Hanım. Kendisi bendeniz gibi bir Türkolog ve aslen Ahıska Türkü. Annesinin St. Petersburglu olduğunu söylüyor.

 

Kremlin Sarayı içindeki komplekste bulunan ve Deli Petro’nun evlenip nikâh kıydığı Meryem Ana Kilisesi, katedraller, manastırlar iç içe geçmişçesine sıra sıra dizilmişler ve tarihî dokularından zerre kadar bir şey kaybetmiş değiller.

 

Ardından meşhur Kızıl Meydan’a geçiyoruz. Afallıyorum. Açıkçası Avrupa şehirlerinin hiçbirisinde bu güzellikte bir meydan olduğunu düşünmüyorum. Moskova çok güzel ve iddialı bir şehir. Sadece tarihî dokusuyla değil, bitki örtüsüyle de göz dolduruyor. Şehrin göbeğindeki ormanların beni çok şaşırttığını itiraf etmeliyim.

 

Rusya’nın insan profili mizaç olarak sessiz, sakin ve durgun. İnsanlar birbirlerine karşı çok saygılılar. Mesela metroda bir Rus gencinin sırf yanında on yaşlarında çocuğu var diye bir Türk Hanımefendi arkadaşımıza kalkıp yer vermesi beni hem şaşırttı hem de düşündürdü zira Türkiye’de bizim gençlerimizin hamile, çocuklu kadınlara, yaşlılara toplu taşımada yer vermeleri öyle azaldı ki!

 

Moskova metroları çok ilginç… Şehri bir örümcek ağı gibi saran bu metro istasyonlarının birer sanat eseri niteliğini taşıdığını söyleyelim ancak gideceğiniz yerin metrosunu bulmanız biraz tecrübe ve dikkat gerektiriyor nitekim bu metroların çok farklı bir mantığı ve işleyişi var.

 

Moskova Devlet Üniversitesi’nin şaşaalı ve estetik görüntüsü karşısında açıkçası afallıyorum. Mimar Sinan gibi bir dehayı yetiştiren topraklarımızda bu üniversite ayarında bir üniversite binamızın olmaması hayıflandırıyor beni...

 

Moskova seyahatimizde iki yıldır öğrenmeye çalıştığım Rusçamı da test etme imkânını buluyorum. Dünyanın en zor lisanlarından biri Rusça. Bu seyahatimde bir restoranda yemek söyleyebilmenin, bir kahve isteyebilmenin, adres sormanın konforunu yaşıyorum. Meramımı anlatma imkânı buldukça ferahlıyorum.

 

Huzurlu, sakin, serin, güzel bir coğrafyada üç günün sonunda sizlere söylemek istediğim şey şu: Moskova’ya artık komünistler gitmiyor. Moskova’da her on kişiden ikisi Türk asıllı. İnşaat, ticaret ve hizmet alanlarında Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’dan gelen soydaşlarımızı görebilirsiniz.

 

Moskova’dan Türkiye’ye selam olsun...

 

 

 

Meryem Aybike Sinan'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.