Türkiye son üç ayda ağır stres testlerinden başarıyla çıktı. Referandumda korkulan olmadı, Türk halkı anayasa değişikliklerine büyük çoğunlukla EVET dedi. Böylece 2011 yılında gerçekleşecek genel seçimlerde, mevcut siyasi iktidarın görevini sürdüreceği anlaşıldı. İş adamının gelecekten endişesi kalmadı, yatırım kararlarını peş peşe hayata geçirmeye başladı. Yabancı yatırımcı rahatladı, daha rahat pozisyon aldı. Dünyaca ünlü kredi kuruluşları Standard and Poor's, Fitch ve Moody's, her ne kadar şu aşamada not artırımının gündemde olmadığını söylese de piyasa, not artırımı beklentilerini fiyatlarına fazlasıyla yansıttı. Son 10 gün içinde İMKB zirve üstüne zirve yaptı, döviz yerlerde süründü. Şimdi kârlar realize ediliyor, yani sütün kaymağı alınıyor. Ondan sonra tencere yeniden kaynayacak. Gözler yurtdışına çevrildi. İkinci dip senaryoları rafa kalktı, ancak Avrupa ve ABD ekonomilerinde 2015 yılına kadar zayıf toparlanma görülecek. Böyle bir ortamda 2010'da yüzde 7 büyüyecek olan Türkiye'ye övgü yağıyor. IMF'den Dünya Bankasından Türk ekonomisinin sağlam yapısından net biçimde söz ediliyor. İşte bakın New York Times'ta yayınlanan makalede "Türkiye eskiden Avrupa'nın hasta adamı olarak bilinirdi. Ama bugün Avrupa'daki tek sağlıklı adam Türkiye, deniliyor.. Bu tablo para girişinin artmasını sağlıyor. Türk Lirasının değer kazanması ihracatçılarımızın hoşuna gitmiyor. Ama dünyada sağlam yatırım yapılabilecek ülke sayısı çok az.. Bu yüzden sermaye akışında büyük artış var. Merkez Bankası ağır baskı karşısında bankaların hem TL hem de yabancı para cinsinden zorunlu karşılıklarını arttırdı. Yani piyasadan 3 milyar TL ile 1.5 milyar dolar çekildi. Ama bu operasyona rağmen kurlarda çok küçük artış görüldü. Artık yerli yatırımcılar bu piyasaya yön veriyor. Bu durumda artık yabancı hedge fonların verdikleri zarardan dolayı pozisyonlarını küçültmeleri, daha çok pozisyon alamamaları, piyasanın hacminin eskisine göre çok kuvvetli olması, kolay kolay bir yöne hareket ettirememelerine neden oluyor. Ancak çok kuvvetli lokal müşteriler birleşince piyasa bir yöne yönelebiliyor. Bu nedenle TL'de olumlu trend devam edecek. Portföylerde döviz tutma oranı, yüzde 25'lerde, altının payı %20 olarak belirlenebilir. Yüzde 30 hisse senedi, gerisi kısa vadeli mevduat olabilir... Yurtdışındaki hareketleri göz önünde bulundurarak, uzun vadede TL'de kalmak mantıklı görünüyor.