Problemin babası: Güven

A -
A +

Türkiye şimdi "güven" krizi yaşıyor. IMF, neredeyse her gün açıklama yaparak bu konuyu üzerine basa basa anlatıyor: "Programa sahip çıkın, Türk halkına gerekli olan güveni verin" diyor. Ama hükümet sanki ayrı bir dünyada yaşıyor. Yerli-yabancı bütün yatırımcılar, uluslararası derecelendirme kuruluşları, iş dünyası ve 7'den 70'e tüm ülke halkı yaşanmakta olan güvensizliği haykırıyor, ama Ankara kulaklarını tıkamış, işine bakıyor. Kral çıplak Telekom krizi çözüldü, bankacılık operasyonu yapıldı ve ikinci dilim krediler açıldı. Bugün IMF'den 1.5 milyar dolar, haftasonuna kadar da Dünya Bankası'ndan 1.7 milyar dolar geliyor. Yani işlerin yoluna girmesi için görünürde hiçbir engel kalmadı.. Borsaların rayına oturması, tıkır tıkır işlemesi lazım. Öyle mi? Hayır.. Problemin babası hâlâ ortada. Yani kral çıplak. Piyasalar düşüşte, faiz tavanda, döviz 27. katta. Köklü revizyon Hükümete olan güvensizlik had safhada. Daha 1 yıl dolmamasına rağmen bir ülke 3 büyük ekonomik kriz yaşıyorsa, o ülkeyi yöneten hükümet ya derhal istifa etmeli, ya da kendi içinde çok ciddi bir revizyon yapmalıdır. Şu anda bu konuda hiçbir gelişme yok. Sadece zoraki istifa mecburiyetinde kalan üç bakanın yerine yenileri getirildi, o kadar. Hükümet, Türkiye'de devrim niteliğinde birçok kanunu çıkardı, ama ne yerli ne de yabancı yatırımcının güvenini kazanamadı. Yabancılar zararına da olsa hükümete inanmadığı için 1 milyon 400 bin liradan dolar alıp Türk piyasasından çıktı. Borsa endeksi dolar bazında dibe oturdu. Siyasi destek yok Uygulanmakta olan ekonomik program teknik ve sağlanan dış kaynak itibariyle Türkiye'yi düzlüğe çıkarmak için yeterli. Bundan hiç kimsenin şüphesi yok. Ancak bütün programlarda olduğu gibi, bu teknik unsurlar ve sağlanan dış destek hükümet tarafından güven ortamının tesis edilmesi ile görevini yerine getirir ve hedefine ulaşır. Eğer bugün varlığı inkar edilmeyecek şekilde ortaya çıkan bunalım öyle veya böyle çözülemezse bu teknik ve dış yardım çok kısa sürede iflas eder. İlk etapta döviz piyasası kilitlenir. Ardından iç borçlanma yapılamaz. Faizlerin tavana vurması programı kökünden sarsar. Konsolidasyon rivayetleri ayyuka çıkar. Yeniden dövize hücum yaşanır. Ve ekonomi son derece tehlikeli bir duruma girer. Hükümet başka çaresi kalmayınca istifa eder, ama bütün eşyalar çıkan bu yangından kullanılamaz hale geldiği için zarar dağları aşar. Konuşmayın! Güven ne demek? Tek kelime ile faiz demek. Ekonomi için temel taşı faizdir. Eğer yüksek seviyede seyrediyorsa kesin bir yanlış vardır. IMF bu konuyu çok açık bir şekilde dile getirdi. Ve bize bir tarih verdi. 2-3 ay içerisinde bu yüksek faizleri düşürmezseniz programı yeniden revize ederiz. Yani ipinizi çekeriz. Biz güven deyince söyledikleri ile yaptıkları aynı olan bir yönetimi anlıyoruz. Şimdi manzaraya bakın. Bir bakan canı istediği zaman, kendi arkadaşı hakkında pat diye açıklama yapamaz. Koalisyon liderleri ne zaman arzu ederlerse kamuoyuna hükümet işleyişi hakkında söz söyleyemez. Hele ekonomi hakkında hiç konuşamaz. Hiç kimse açıklama yapmamalıdır. Basına gizli kapaklı veya açık kesinlikle bilgi verilmemelidir. Bunlar devlet sırrıdır. Mahrem bilgilerdir. Hayati konulardır. Piyasalara bakın, bir bakan bir açıklama yapıyor, paldır küldür herşey altüst oluyor. Sonra bir başka bakan çıkıyor, aynı konuda taban tabana zıt sözler sarfediyor. Herkesin kafası karışıyor. Kime inanacağını şaşırıyor. En sonunda Başbakan çıkıyor, son bir açıklama yapıyor. Yine kaos başlıyor. Hükümet bir sözcü tayin eder. Aynen batı ülkelerinde olduğu gibi. Haftanın belli günlerinde gerekli açıklamayı yapar. Bunun dışında kimse ne açıkta ne de gizli kapılar ardından söz söylemez. Basın da, yara kaşıyamaz. Eylem zamanı Bütün gözler hükümette. Kamuoyu programın tavizsiz uygulanacağı konusunda gerçekten ikna edilmelidir. Bundan sonra boş laflarla ve parlak vaadlerle "Koalisyonumuz uyumlu bir şekilde görevini sürdürmektedir" demeçlerine kimse inanmaz. Zira daha önce de bunlar söylendi ve sonuç hiçbir şekilde değişmedi. Şimdi herkes eyleme bakıyor. Hükümet kendi içinde köklü bir revizyona gitmelidir. Yaşadığımız bu üç krizde ülkeye milyarlarca dolar zarar verildi. Bu zarara imza atanlar iş başında olduğu sürece kimse hükümete kredi açmaz. IMF de, kredi kuruluşları da, dünya finans çevreleri de bu noktayı ısrarla vurguluyor. Dakika 90. Top hükümetin ayağında. Bu golü atar mı? Atmazsa kesin mağlubuz. Uzun vadeli borçlanamıyoruz Şimdi gelelim ekonomiye.. İç borç stokumuzun gayri safi milli hasılaya oranı 2000 yılında yüzde 41 iken bu rakam 2001 yılında yüzde 61'e yükselecek. Bu oran Avrupa standartlarını aşmıyor. Burada problem iç borcun vade yapısında. Hazine krizden sonra en uzun 8 ay borçlanabildi. Yarın 7 aylık ihaleyi deniyor. En az 300 trilyon lira borçlanmayı hedefleyen Hazine'nin Çarşamba günü 1 katrilyon liralık ödemesi var. 8 aylık ihalede yüzde 95 faizle borçlanan Hazine bu ihalede oranları aşağı çekmeyi başarırsa işler biraz olsun düzelecek. Zira Merkez Bankası bugün gelecek olan dış kaynağa güvenerek gecelik faizleri aşağı çekecek. Türkiye ne zaman 5, 10, 20 ay vadeli borçlanma yapar, işte o zaman işler gerçekten rayına oturur. Yabancılar panikte Yabancı sermaye ülkeden kaçmak için artık bütün yolları deniyor. Zira Türk ekonomisi depresyon alarmı veriyor. Büyüyen iç borç ve dış borç yükünü mevcut hükümet formasyonu ve faiz seviyeleriyle sürdüremeyeceğini yabancı yatırımcı artık çok iyi görüyor. Bunlar dövize yöneldiler. Standard and Poor's'un kredi notumuzu negatife çevirmesi dış borçlanma kapılarını da kapattı. Bu kötümser tablo içinde iki ay içinde 2.5 milyar dolarlık bir rezerv kaybına uğrayan Merkez Bankası'nın bu durumu da yabancıları panikleten ikinci önemli gelişme. Borsacılar gelen kredilere rağmen ümitli değil. Endeksin bu hafta 8500-10000 puan arasında dalgalanacağını öngörüyorlar. Dolar kuru ise 1 milyon 300-400 bin lira arasında kalacak. Artık para kazanmak değil, eldeki mevcudu koruyabilmek devrindeyiz. Bunu yapabilene aşkolsun.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.