Bir devletin gücü, bazen high-tech stantlarda sergilenen fiziksel ürünlerde değil, derin devlet hafızasının yeniden canlanışında saklıdır. IDEF 2025, yalnızca sahnede duran makinelerle değil; içine doğduğumuz coğrafyanın, hafıza katmanlarının, stratejik iradenin ve geleceğe dair tasavvurun cisimleştiği bir ideolojik salon olarak okunmalı.
Bu fuar, “savunma sanayi” başlığından öte bir entelektüel manifestoya dönüştü. Türkiye, artık sadece ihtiyaçtan bağımsız savunma arayışını tamamlamış değil, bilimsel ve manevi altyapının üzerine yeni bir stratejik uygarlık inşa etme yolunda adımlar atıyor. Sahadaki sistemlerde görülen mühendis yetkinliği ve teknolojik üstünlük, kelimenin ötesinde bir irade ve hatıra taşıyor. Bu, bir medeniyetin küllerinden doğrulup kendi evlatlarına verdiği “sıra sizde” çağrısıdır.
GÖKBORA füzesinin ramjet motoruyla 185 km üzeri menzil ve yüksek manevra kabiliyeti, KAAN savaş uçağı ve KIZILELMA gibi insansız platformlarla entegrasyon, sistemlerin artık sadece askerî araç değil, stratejik iş birliği unsurları hâline geldiğini gösteriyor. Bu sistem, düşman hava tehditlerine karşı ustalığı göstermekle kalmıyor, Türkiye’yi bölgesel hava gücünde profil başına yükseltiyor. Çünkü artık gökyüzünde Türk mühendisliğinin imzası okunuyor.
Denizin derinliklerinden yükselen AKATA savunma kabiliyeti ise Mavi Vatan’ın serin sularını stratejiyle dolduruyor. Denizaltıdan kapsülle atılabilen bu sistem, Türkiye’nin deniz stratejilerine yeni bir boyut katıyor. Kontrol hattı artık sadece navlun gücüne değil, stratejik seçenek havuzuna da dönüşüyor.
Ancak bu devasa değişimin sembolik kalbindeki ruh, ALTAY’dır. Altay, bir tankın ötesinde, geciktirilmiş bir hakikat manifestosudur. Uzun yıllar Batı’dan gelen ambargolarla test edilen bu proje, artık tamamen yerli BATU motoruyla sahneye çıkıyor. Gücünün kaynağı, sadece zırhı değil; kalbidir. Bu tank, BMC Yönetim Kurulu Başkanı Fuat Tosyalı’nın açıkladığı gibi, 2025 Ağustos’unda Kara Kuvvetleri envanterine girecek. Bu, yalnızca planın uygulanışı değil, Türkiye’nin kendi zamanını yeniden kazanmasının sembolüdür. BATU motoru yalnızca mekanik bir güç değil; millî bağımsızlığın, teknoloji ambargolarına karşı sistemli bir yanıtın cisimlenmiş hâli.
Tayfun Blok-4 ile Türkiye, artık hipersonik sınıfa sahiptir. 1.000 km üzeri menzili ve 7 tonluk gövdesi, Mach 5 üzerindeki hızıyla stratejik adımlar atmanın ilki kabul ediliyor. Hâlâ “Türkiye balistik füze üretir mi?” diye soruluyorsa, bu sistem cevaptır. Zira Kara Kuvvetleri’nin doğrudan balistik füze sahip olması, modası geçmiş güvenlik ve savunma formülasyonlarını parçalamaktadır. Bu, caydırıcılıkta yeni bir şablon; yalnızca komşuya değil, tüm bölgeye “söz sahibiyim” demektir.
Savunma sanayi, iç politikada da dönüşüm üretmektedir. ASELSAN, ROKETSAN, TUSAŞ, STM ve BMC gibi şirketlerin yüksek teknoloji üretmesi, artık bir ekonomik model değil; bir sosyal sözleşmedir. Savunma sektörü, 110 bini aşkın istihdamla sadece teknoloji üreten değil, kuşakları da kaynaştıran, meslek simsarlarının değil, sivil şehirlerin merkezine yerleşen kollektif bir hafıza sistemi inşa etmektedir.
Bu durum, içeride güçlü bir ideolojik dönüşüm oluşturmaktadır. Lise ve üniversitelerdeki öğrenciler, savunma teknolojisi ile kalkınmışlık arasında bağlantı kuruyor. “Altay” dendiğinde yalnızca bir tank değil, “biz kendi elimizle kendi silahımızı da üretiriz” vurgusu akla geliyor. Bu paradigma, içeride siyasal istikrarı tetikleyen bir milliyetçilik değil; geleceğe dair ortak bir zihin olarak örgütleniyor.
IDEF aynı zamanda yeni bir dış politika üretim alanıdır. Polonya, Endonezya, Bangladeş, Katar ve Pakistan’dan gelen heyetlerin sayısı, Türkiye’nin sıradan bir satıcı değil; stratejik ortak olduğunu gösteriyor. Üstelik bu ilişkiler ticari değil; teknolojik iş birliği ve ortak üretim protokolleriyle destekleniyor. Artık Türkiye, büyük ülkelerin karşısına yalnızca diplomatik temsilcilerle çıkmıyor. Sahada sistem veriyor, teknoloji sunuyor, ortaklık vadediyor. Bu kırılma, düşmanlığı değil, ekonomik ve stratejik iş birliğini büyütme anlamına geliyor.
Fakat burada durmak gerek. Bu gücü yönetecek bir zihinsel tasarı, politik olgunluk, etik kodlama, medeniyet değerleri olmaksızın, savunma bir lüks hâlini alabilir. “İnsanı insan yapan, teknolojiden ötedir” diyalektiğiyle Türkiye, savunmada sadece silahı değil, aynada kendisini görecek bir bakışı inşa etmelidir.
IDEF 2025, son derece etkileyici sistemlerle doluydu. Ama esas ders, bu sistemlerin ardındaki irade, sabır, kararlılık ve vizyondur. Çünkü gerçek güç, sadece saf teknolojide değil; onun doğru hedefe yöneltildiğinde saklıdır. Üretilen her füze, her tank, her sistem, bu ülkenin kendi geleceğini savunması ve kendi tarihini inşa etmesi için bir araçtır.
IDEF, bir fuar değil; bir cevabın, bir zihniyetin, bir milletin kendini unutturmama refleksinin duyurusudur. Bu duyuru, sadece yüksek teknolojiyle değil; Türkiye’yi “güçlü ama aklıyla, güçlü ama vicdanıyla, güçlü ama ruhuyla” yeniden konumlandıracaktır. Ve bu yalnızca makinelerle değil; yüksek bir ruh ile mümkündür.
Nur Tuğba Aktay'ın önceki yazıları...
IDEF.Almanyada Tv den izledim Allahım nekadar gururlandım kalbib dışarıya fırlayacaktı.! Bugünde sizin yazınızı okudum kalbib gene döşüme sığmadı ve diyorumki yahu bize böyle yazılar lazım.!