Gazze ateşkesi, Türkiye’nin diplomatik gücüyle şekilleniyor

A -
A +
Gazze’deki savaşın son kıvılcımı sönmeye yüz tutarken, bölge yeni bir döneme adım atıyor. Ancak bu dönem, klasik güç dengeleriyle değil; akıl, vicdan ve sahadaki uygulama kapasitesine dayalı bir diplomasiyle şekilleniyor. İşte tam bu noktada Türkiye’nin rolü, yalnızca gözlemci değil, barışın fiilî garantörü olarak ortaya çıkıyor.
Katar’ın başkenti Doha’da gerçekleşen görüşme, bu rolün somut ifadesi oldu. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve MİT Başkanı İbrahim Kalın, Hamas Şûra Meclisi Başkanı Muhammed Derviş İsmail ve Siyasi Büro üyeleriyle bir araya gelerek, savaş sonrası sürecin uygulamaya geçirilebilecek tüm unsurlarını masaya yatırdı. Resmî açıklamalar sade görünse de, bu görüşmenin arka planı oldukça kapsamlı: Ateşkesin kalıcılığı, rehine ve ölülerin takası, insani yardım ve yeniden inşa planları Türkiye’nin koordinasyonuyla şekillendirilecek...
Türkiye’nin bu süreçteki eşsiz rolü, üç boyutlu bir stratejiyle destekleniyor: Diplomasi, istihbarat ve insani kapasite... Masada Fidan ve Kalın’ın birlikte yer alması, sadece sözlü diplomasi değil; sahadaki uygulamanın ve güvenliğin de Türkiye’nin kontrolünde olacağını gösteriyor. Bu, ateşkesin kırılgan doğası göz önünde bulundurulduğunda kritik bir avantaj.
Bölgedeki aktörlerin tamamı bunu biliyor. Hamas’ın siyasi liderliği, Türkiye’ye doğrudan güveniyor; Katar ise ara buluculuk prestijiyle sürece meşruiyet katıyor. ABD, Mısır ve BM’nin gözetimindeki mekanizmalarla Türkiye, sahadaki görünür tek garantör konumunda. Diğer aktörler, ister istemez Ankara’nın sahadaki kapasitesini ve kriz yönetim yeteneğini dikkate almak zorunda kalıyor.
Türkiye’nin “tek güvence” olması, sadece siyasi bir pozisyon değil; sahada uygulanabilir bir kapasiteye dayanıyor. AFAD ve Kızılay gibi kuruluşların lojistik altyapısı, sahra hastaneleri, insani yardım koridorları ve yeniden inşa projeleri Türkiye’nin hızla devreye girebilmesini mümkün kılıyor. Bu sayede, Doha’da verilen sözler kâğıt üzerinde kalmayacak; fiilen hayat bulacak...
Elbette kırılganlık hâlâ mevcut. Hamas’ın silahlı kanadı ve İran etkisi, ani ihlaller riskini artırıyor. Ateşkes ihlallerine karşı saha gözlemi ve hızlı diplomatik müdahale mekanizmaları hayati önem taşıyor. Aynı zamanda İsrail ve Batı başkentlerinin olası eleştirileri, Türkiye’nin uluslararası diplomatik dengeyi hassas şekilde yürütmesini gerektiriyor. Fakat Ankara, uzun yılların deneyimi ve saha kapasitesiyle bu zorlukları yönetebilecek konumda...
Doha görüşmesinin bir diğer önemi, Türkiye’nin bölgesel vizyonunu somutlaştırmasıdır. Ateşkesin uygulanması, yalnızca Gazze’deki çatışmayı durdurmakla kalmayacak; Türkiye, Orta Doğu’da barışın, istikrarın ve insani diplomasinin merkezî bir aktörü olarak öne çıkacak. Masadaki el sıkışmaların ardında, sadece söz değil, somut adımların garantisi yatıyor.
Savaş sonrası yeniden inşa sürecinde Türk mühendisleri, sağlık çalışanları ve diplomatları, Gazze’nin vicdanını ve hayatını yeniden kuracak. Türkiye’nin liderliği, klasik askerî veya ekonomik güçten değil; stratejik akıl, diplomatik sabır ve insani hassasiyetin birleşiminden doğuyor.
Bugün Gazze’de silahlar sustuysa, bunun ardında Türkiye’nin sahadaki görünür gücü ve diplomatik koordinasyonu bulunuyor. Türkiye artık sadece bir ara bulucu değil, barışın tek güvence aktörüdür. Ve bu güvence, bölgenin kırılgan dengelerini kalıcı barışa dönüştürme potansiyeli taşıyor.

Doha’da atılan her diplomatik adım, Gazze’nin yaralarını sararken, Türkiye’nin bölgesel liderliğini perçinliyor. Bu imza, sadece Ankara’nın değil, tüm bölgenin vicdanına kazınacak kadar güçlü ve etkili bir garantidir.

 

 

 

Nur Tuğba Aktay'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.