Ermeni annenin dostluk çağrısı

A -
A +
KÜS KOMŞU ERMENİSTAN - 4. BÖLÜM Osman Sağırlı ve Cemil Yıldız ERİVAN'da... Ermeni annenin dostluk çağrısı

KAN AKMASIN 67 yaşındaki Keyti Kundakçıyan aradan geçen 95 yılın anlamını "Oğlumu Karabağ'daki savaşta kaybettim, ama Türk anasının gözünden yaş dökülsün istemem" diye özetledi KOMŞU GİBİ YAŞAMALIYIZ Türkçe-Ermenice konuşma kılavuzu hazırladım. Bunu halkların kaynaşması için yaptım. Komşu gibi yaşamak zorundayız. Bunun dışında başka çaremiz yok... Ermeni annenin dostluk çağrısı

TÜRKİYE'DE YAŞAMAK İSTİYORUM Türkiye'nin her şeye rağmen Ermenistan'la ilişkileri sürdürmeye devam etmesinden yana olduğunu belirten Cumhuriyetçi Parti Genel Başkan Yardımcısı Razmig Zohrabyan, "Dedemin Muş'taki köyüne her gidişimde çok duygulandım. Ben Türkiye'de yaşamak isterim. Ancak her Ermeni'nin bunu arzuladığını zannetmiyorum" dedi. Ermeni annenin dostluk çağrısı

SÖZLÜK HAZIRLAMIŞ Ailesiyle birlikte 1946 yılında Halep'ten Erivan'a gelen Keyti Kundakçıyan, Türkçe'yi çok düzgün konuşabiliyor. Kundakçıyan, iki ülke halkının yakınlaşmasını sağlamak için 20 bin kelimelik Türkçe-Ermenice sözlük hazırlamış. Erivan'da 1915 olaylarının yıl dönümü dolayısıyla anma törenleri yapılırken siyasilerin nabzını tutuyoruz. İlk durağımız Ermenistan Cumhuriyetçi Parti Genel Merkezi. Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan'dan sonra partinin en etkili ismi genel başkan yardımcısı Razmig Zohrabyan'ın makamındayız. Zohrabyan'a Türkiye'den geldiğimizi söylüyoruz, nazik tavırlar sergiliyor. Çay kahve ikramıyla sohbete başlıyoruz. Dedesinin Muş'un Yoncalık köyünden olduğunu, burayı üç defa ziyaret ettiğini söylüyor: "Dedemin köyüne her gidişimde çok duygulandım. Ben Türkiye'de yaşamak isterim. Ancak her Ermeni'nin bunu arzuladığını zannetmiyorum. Mesela diaspora Ermenileri Avrupa'da lüks hayata alıştıkları için Anadolu'ya dönmezler." BİZ ZATEN DONDURMUŞTUK Ermenistan Türkiye ilişkilerinin kesintiye uğramasında Cumhuriyetçi Partinin tavırlarının etkili olduğunu hatırlatıp sebibini soruyoruz. Zohrabyan resmileşiyor: "Süreç baştan beri doğru yolda ilerlemiyordu. Ermenistan, Türkiye sınırının açılmasını, diplomatik ilişkileri güçlendirmeyi istiyordu. Fakat Türkiye bütün hesaplarını soykırımı tanımama ve Karabağ problemini çözme üzerine yapmıştı. Bu da ilişkilerin normale dönme ihtimalini zayıflattığı için, protokolleri dondurma kararını Washington sürecinden önce almıştık " diyor. Zohrabyan, Ermenistan'ın Kafkasya'da barışın hakim olmasını arzuladığını vurguluyor: "Bu barış ortamında iki komşu ülke olarak el ele verelim istedik. Fakat ön şartları ve baskıları halkımız kabul edemez. Bölgesel ortak çıkarları olan iki halk neden ön şartlarla ileri gitmeye çalışıyor, bunu anlayamıyorum. Bu şartlar zamana bırakılarak, olumlu hava devam ettirilebilirdi." ERDOĞAN İÇERİYİ MEMNUN ETTİ Olumlu gidişin kesintiye uğramasında Erdoğan'ın etkili olduğunu söyleyen Zohrabyan, "Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Ermenistan'a yaklaşımı çok iyiydi. O her platformda barışın hakim olmasını dile getiriyordu. Ancak Başbakan Erdoğan'ın başka planları var. İçeriye yönelik açıklamalar yaptı, hem de kardeş ülke dediği Azerbaycan'ın sırtını sıvazladı. Erdoğan bunu yapmayıp soykırımı tanıma yolunda adımlar atsaydı içeride problemleri çözebilecek tek adam olacaktı. Erdoğan Karabağ çözülmeden sınırları açmamakta kararlı gözüküyor. Ancak Türkiye'nin Karabağ konusunda yapacağı bir şey yok. Çünkü Türkiye'nin bu konudaki tavırları belli" şeklinde konuşuyor. Türkiye'nin her şeye rağmen Ermenistan'la ilişkileri sürdürmeye devam etmesinden yana olduğunu belirten Zohrabyan, "Hiçbir ön şart öne sürmeden sınırlar açılmalı. Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan'a nasıl sınırları açtıysa, bunu Ermenistan için de yapmalı. Bu ilişkilerin önünü tıkayan bir engel olmaktan çıkarılmalıdır. Zaten ne Ermenistan devletinin ne de parti olarak bizim toprak talebimiz olamaz" diye konuşuyor. DEDEM ELEŞKİRT'TE NİYE YAŞAMIYOR? Ermenistan'ın ikinci büyük partisi Ermenistan Devrimci Federasyonu (Taşnak Sütyun Partisi) Merkez Büro Üyesi David Lokyan ise, çözümün iki toplumun birbirini daha yakından tanımasından geçtiğine inanıyor: "Benim dedem önce Eleşkirt'ten Erzurum'a daha sonra tehcir sırasında Gürcistan'a gitmiş. Türkiye'ye hiç gitmedim ama uluslararası toplantılarda Türk devlet görevlileriyle görüştüm. Zaten çözüm insani ve ticari ilişkilerin güçlenmesidir. Fakat bu sürecin önünü şu soru tıkamaktadır, 'Neden benim dedem Eleşkirt'te yaşamıyor?' Bu sorunun cevabını aramak lazım. Türkiye ve Ermenistan korkularıyla yüzleşmeli. Gerçekler her iki ülkenin arşivleri de açılarak ortaya çıkarılmalı. Bu iki halk arasındaki problemi çözmek için en doğru yoldur." BİZ DE ÖLDÜRDÜK 1915 yılındaki tehcirin Taşnak Çeteleri'nin Türk ordularına saldırması sebebiyle gerçekleştiğini bunun Türk arşivlerinde yer aldığını söyleyince, Lokyan sinirleniyor, sesi yükseliyor. Taşnaktsutyun Partisi'nin bu olaylardan çok sonra kurulduğunu söyleyerek savunmaya geçiyor. Ermeni çetelerin 450 bin Türk'ü katlettiğini bunun da belgelerle ortaya çıkarıldığını anlatınca, Kendine göre savunmaya geçiyor; "Yani Ermeniler ölürken biz elimiz kolumuz bağlı öylece bekleyecek miydik? Tabii ki köylerimizi savunmak için silahlı mücadele verdik. Siz göçe zorlanan 1.5 milyon insanın daha kırıma uğramasını mı istiyordunuz? Biz de topraklarımız için savaştık, her iki taraftan binlerce insan öldü. Ama söylediğiniz rakamlar hiç inandırıcı değil" diyor. Kendi rakamlarının da inandırıcı olmadığını bununla arşivlerle ortaya çıkmasını Türkiye'nin herkesten daha çok istediğini söylüyoruz. Bunun Ermenistan hükümetinin meselesi olduğunu anlatıp sessiz kalıyor. EŞEK HESABIYLA HASANBEYLİ Ermenistan'da siyasiler farklı hesapların peşinde ama acıları yaşayanlar onlar gibi düşünmüyor. Ailesiyle birlikte 1946 yılında Halep'ten Erivan'a gelen 67 yaşındaki Keyti Kundakçıyan, anne babasının Halep'e göç etmeden önce, Osmaniye ile İslahiye arasındaki Hasanbeyli'de yaşadığını söylüyor. Türkçe'yi çok iyi konuşan Kundakçıyan'a Hasanbeyli'nin nereye bağlı olduğunu soruyoruz, O da kendince cevap veriyor: "Bak şimdi Maraş'tan eşekle gidersen 6 saat tutarmış. Ben oraya hiç gitmedim. Eskilerin sözüdür bunlar, ne bileyim işte duyduğumu söylüyorum." KOMŞUYUZ, BARIŞMALIYIZ Kundakçıyan, anne babasından yaşadıklarını dinlediğini ama bu meseleyi açmak istemediğini söylüyor. "Eminim ki söylediklerim sizi incitir. O yüzden sizi incitmek istemiyorum. Ne olmuş olmuş. Şimdi dost olmak lazım. Acı varsa herkes içine atmalı" diyor. Dedesinin Diyarbakır'da büyük bir kahya olduğunu anlatan Keyti, "onun bir katırı varmış. Fesinin dingirini bağlamazmış, o dingir böyle gidip gelir sallanırmış onun için adını Dingirmanik koymuşlar. Babamdan taraf dedem Kundakçı Samir de doktormuş. Avrupalarda okumuş. 1915'de paşanın hanımının ayağı mı kırılmış kolu mu kırılmış o kadarını bilmiyorum, dedemi çağırmış, 'Gavur lakabın nedir?" diye sormuş. O da 'Kundakçı Samir" demiş. İşte o dedem de olaylarda ölmüş. Ancak biz komşuyuz ister istemez barışla yaşayacağız." DOSTLUK İÇİN TÜRKÇE SÖZLÜK Türkçe'yi ailesinden öğrendiğini söyleyen Kudakçıyan, "Bizde herkes yüksek tahsilliydi, Ermenice'den çok Türkçe konuşulurdu. Ben de onlardan öğrendim. Ermenice'yi daha sonra üniversitede yabancı diller bölümünde öğrendim. Ancak Türk dili üzerine de filoloji okudum. Bu konuda hayli birikim sahibi olduktan sonra Türkçe-Ermenice bir sözlük hazırladım. Türkçe'den Ermenice'ye önce 3 bin kelimeyle başladım, sonra 20 bin kelimeyi geçtim. Bunu bastırdım. Ayrıca Türkçe-Ermenice konuşma kılavuzu hazırladım. Bunu Türkiye- Ermenistan halklarının kaynaşması için yaptım. Atalarımızın işledikleri suçları bir kenara bırakıp, yeniden komşu gibi yaşamak zorundayız. Başka çaremiz yok" diye konuşuyor. EVİMİ SATIP NEREYE GİDEYİM ? Dedesinin evinin ayakta durduğunu kısmet olursa Hasanbeyli'ye gideceğini anlatan Kundakçıyan, "Hangi dinden olursak olalım, hepimiz tek Allah'a inanıyoruz. Komşumuzu seçme gibi bir şansımız da yok. Komşun kötüyse evini sat git diye bir söz var ama uluslararasında evini satıp gidemezsin. Umarım gelecek nesiller daha akıllı olur. Ermeniler de Türkler de akıllarını başlarını toplayacaklar ve anlayacaklar ki yeryüzünde iki çeşit insan var, iyiler ve kötüler. Bunların hangi milletten olduğu önemli değil. Üçüncü çeşit insan yoktur. Ben dedelerimin öldürüldüğünü inkar edemem, çünkü bunu unutamam. İstanbul'a çok gidip geldim. Orada çok Türk ve Azeri arkadaşlarım var. Türkler'e kinim yok. Mesela şu anda sizinle sohbet ediyoruz, rahat konuşabiliyoruz. Çünkü siz bana ben size bir kötülük yapmamışız. Bizim meselemiz sonunda çözülecek. Ben göremesem bile torunlarım görecek" diye konuşuyor. Kimsenin YÜREĞİ yanmasın Basit bir insan olduğunu politikadan anlamadığını vurgulayan Keyti Kundakçıyan, cevabını aradığı soruyu "Ben niye Halep'te doğdum? Bu olaylar olmasaydı Hasanbeyli'de doğacaktım" diye özetliyor. Türklerin Iğdır'da soykırım anıtı yapmasına tepki gösteren, Kundakçıyan "Biz vatan veya toprak istemiyoruz. Ben torunlarımızın rahat yaşamasını istiyorum. Benim televizyonum TRT. Haberleri oradan dinlerim. Ama şimdi televizyona bakamıyorum. Çünkü ben kadınım, anayım. Artık kavga istemiyorum. Bir tanecik oğlumu Karabağ'daki savaşta kaybettim. Bana şimdi bir çocuğu getirseler 'bu Azerbaycanlıdır öldür' deseler ben bunu kabul edemem. İstemem ki bir Türk anasının gözünden yaş dökülsün. Türkiye depreminde burada ne kadar gözyaşı döktüğümü yaradan biliyor" diyor. DEVAMI YARIN Ermeni annenin dostluk çağrısı

Törende 1.5 milyon artı bir yazılı Hrant Dink posterleri açıldı. ANITTA BİR ARAYA GELDİLER 200 Ermeni aydının 24 Nisan 1915'te tutuklanmasını sözde soykırımın başlangıcı olarak kabul eden Ermeniler sabahın erken saatlerinden itibaren Erivan'daki Dzidzernakabert Tepesindeki (Kırlangıç Kalesi) anıtta toplandı. 1967 yılından bu yana düzenlenen anma törenlerine dün de Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, Başbakan Tigran Sarkisyan, Dışişleri Bakanı Edvard Nalbandyan, Savunma Bakanı Seyran Ohanyan, Diaspora Bakanı Hranuş Hakobyan ve milletvekilleri ile çok sayıda Ermeni'nin katıldığı anma törenleri sırasında anıttaki ateşin etrafında toplanan Ermeniler; lale, gül ve karanfiller bırakarak hayatını kaybedenleri andı. Ermenistan Kilisesi dini önderi 2. Karekin tarafından düzenlenen ayinin ardından halk alandan ayrıldı. Tören sırasında Hrant Dink'in fotoğrafları ve 1915'i anlatan pankartlar dikkat çekti.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.