HOCALI'YA GİRDİK

A -
A +
KÜS KOMŞU ERMENİSTAN -3- Osman Sağırlı ve Cemil Yıldız ERİVAN'da... HOCALI'YA GİRDİK

HOCALI'YA GİRDİK

İŞTE KARABAĞ Karabağ'ın en büyük şehri Stepanekert'in merkezindeyiz. Her yer oldukça sakin. Hatta ortalık kasvet yüklü.. İLK ADIMDA TUTUKLANDIK Ermeni işgâli altındaki Dağlık Karabağ'da, giriş iznimiz olmasına rağmen Hocalı'ya adım atar atmaz tutuklanıp yaklaşık 2.5 saat sorgulandık... YASAK BÖLGEYE GİRMİŞİZ... Tutuklanma gerekçemiz 'yasak bölgeye giriş' şeklinde açıklandı. "Bizi ne kadar uzun tutarsanız o kadar büyük haber olur" deyince de serbest bırakıldık... HOCALI'YA GİRDİK

HER YERDE SÖZDE SOYKIRIM AFİŞLERİ 1915 yılında yaşanan tehcir ve tutuklamaların soykırım olduğu iddialarından bir türlü vazgeçmeyen Ermenistan, bu yönde hem içeride hem dışarıda büyük bir propaganda yürütüyor. Sözde soykırımın 95. yılını anma etkinliklerinin yapılacağı ülkede, cadde ve sokaklara asılan afişlerde de, yaşanan olayların kendileri açısından soykırım olduğu iddiaları ısrarla tekrarlanıyor. HOCALI'YA GİRDİK

GÖZLEMCİ TEKLİFİ Dağlık Karabağ Seçim Kurulu Başkanı Sergey Nasibyan, 23 Mayıs'ta yapılacak seçimlerin son derece demokratik bir havada geçeceğini söylüyor. Azerilerin de seçimlere katılacağını belirten Nasibyan, bize "Gelin siz de gözlemci olun" teklifinde bulunuyor. Ermenistan'da cadde ve sokaklara asılan afişlerle, 1915 yılındaki tehcir ve tutuklamalar soykırım gibi gösteriliyor. Erivan halkı ve bütün Ermenistan sözde soykırımın 95. yılı anma etkinliklerine kilitlenmiş. Bizim hedefimizse ne yapıp edip, BM Güvenlik Konseyi kararıyla da Ermenilerin işgalci kabul edildiği, Türkiye-Ermenistan ilişkilerini tıkayan, ayrı bir devlet gibi yönetilen Dağlık Karabağ'a gitmek. Rehberimiz Diran'a mutlaka bölgeye gitmek istediğimizi söylüyoruz ve sabah soluğu Erivan'daki Karabağ temsilciliğinde alıyoruz. PROSEDÜR BÖYLEYMİŞ Türkiye'deyken istenilen evrakları tek tek gönderdiğimiz için rahatız ama Karabağ Temsilcisi bir sürpriz yapıp, "Beyler ne yazık ki gidemiyorsunuz. Çünkü sizin ülkenizden Karabağ'a mail gitmemiş" diyor. Ona kalırsa işlemlerin sil baştan yapılması gerekiyor. Üstelik de 10 gün sonrası için süre veriyor. Biz de gitmekten vazgeçtiğimizi ancak kendilerinin resmî bir yazıyla bu topraklara girememe sebebini antetli bir kağıda yazmalarını istiyoruz. BM'YE AKREDİTEYİZ KARDEŞİM! Hattâ Karabağ'la ilgili her türlü yazılı bilgiye inanmak durumunda kalacağımız, böyle davranarak da kendilerinin bu tezleri kabul etmiş olduğu yönündeki sözlerimiz üzerine bayan temsilci, "Hayır asla böyle bir şey yok. Aksine orada savaş var. Bunun için prosedür uyguluyoruz" diyor. Gazetecilerin savaş esnasında da görev yapabildikleri hele hele böyle bir durum varsa bölgeye bir an önce gitmemiz gerektiği, aksi takdirde BM'ye akredite gazeteciler olarak, durumu ilgili yerlere rapor edeceğimizi söyleyince, temsilcinin tavrı değişiyor. Bizi nazikçe 5 dakikalığına dışarı alıyorlar. Tekrar odaya girdiğimizde ise prosedürden eser kalmamış. "Sizi incitmek istemedik, vizelerinizi pasaporta yapıştırmamızı mı istersiniz? Yoksa ayrı mı almak istersiniz?" diye sorup uğurluyor. SİZİ BURAYA BEKLİYORUZ Ertesi gün yola çıkıyoruz. Saatimiz 15:00'i gösterdiğinde Karabağ sınırına ulaşıyoruz. Polis izin belgesi ve pasaportlarımızı inceliyor, vizemizi kontrol edip, iki Türk Karabağ'a acaba niye gelmiş düşüncesiyle yarım saat oyalanıyor. Ardından da telefonla isimlerimizi bir yere veriyor. Eski ismi Hankendi olan Stepanekert'e kadar bir saat daha yol gidiyoruz. Yol boyunca terkedilmiş evlerde kurşun izleri duruyor. Ortalık kasvet yüklü. Dışişlerinden telefonla arıyor, "Sizi buraya bekliyoruz" diye ikaz ediyorlar. Tipik demirperde politikası... TELEFON BİLE PASAPORTLA Dışişlerinde önümüze tekrar bir koçan evrak koyuyorlar, "Bunları dolduracaksınız" diyorlar. Erivan'daki belgelerin aynısı. Bunları bir daha doldurmayız deyince, "O başka bu başka" diye çıkışıyorlar. Yetkili kim varsa görüşmek istiyoruz talebimiz üzerine telefon trafiği başlıyor ama hepsi 23 Mayıs'ta yapılacak seçimler için yollara düşmüş. "Biz size birkaç gün içinde döneriz" deyip baştan savıyorlar. Karabağ'dayız demek için telefona sarılıyoruz. Ne mümkün? Erivan'da aldığımız yerel hat burada çalışmıyor. Adamlar Karabağ'ı Ermenistan'dan ayrı bir devletmiş gibi göstermek için ellerinden geleni yapıyor. Yeni bir hat almak için girdiğimiz postanede bile, pasaport kontrolü yapılıyor, işimizi yarım saatte zar zor halledebiliyoruz. BİZ UYANDIK BİLGİNİZE Sabah ilk iş yine dışişlerini aramak oluyor. Sokaklara çıkacağız, bilginiz olsun diyoruz. Şehrin dışına doğru biraz açılınca arkamızda siyah camlı bir Mercedes beliriyor. Adım adım bizi takip ediyor. İvanyan diye bir bölgeye giriyoruz. Mercedes de bir benzinliğe yanaşıp duruyor. Yıkık evlerin önünden dönerken bu defa da bir BMW ensemizde bitiyor. Stepanakert'in girişinde polis otosu yolu kesip bizi durduruyor ve bir anda 7-8 araba etrafımızı sarıyor. Sivil ekipler, üniformalılar aracın dört bir yanına geçiyor. Önce Diran'ı aşağı indiriyorlar. Ermenice konuşuyorlar, ortalık geriliyor. Üzerimizdeki evraklara el koyuyor, telefonla da bir yerlere bilgi veriyorlar. 40 dakika sonra da "bizi takip edin" diyerek bilinmeyen bir yere doğru hareket ediyorlar. ÇAY OLMADAN SORGU OLMAZ Stepanakert'ten oldukça uzaklaşıyor, Askeran'da bir binaya geliyoruz. Burada resmî polisler tarafından ablukaya alınıp kilitli bir kapıdan içeri sokuluyoruz. Tipik bir sorgu odası. Mercedes'i kullanan iki şahısla baş başa kalıyoruz. "Burada ne işiniz var?" sözleriyle sorgu başlıyor. "Yasal olmayan ne?" sorumuzu, "Bu bölgeye giremezsiniz" diye cevaplıyorlar. İş uzayacak belli. Çay olmadan sohbet olmaz sözümüz üzerine bir demlik çay yapıp getiriyorlar. Ortada sertlik yok ancak evraklarımızdan da eser yok. Sonradan öğreniyoruz ki İvanyan (Hocalı) yasak bölgeymiş. Sağı solu arayıp durumumuzdan haberdar ediyoruz. Saatler geçiyor, Erivan'daki dostumuz Vahram arıyor. Durumumuzu anlatıyoruz, görevlileri telefona istiyor. 10 dakika da onu telefonda sorguluyorlar. KGB FİLMLERİNDEKİ GİBİ Ortam gerginliğini koruyor. Gazeteden dışişlerinin devrede olduğu bilgisi veriliyor. Görevlilere, dünyanın birçok ülkesinde görev yaptığımızı ama böyle bir şey yaşamadığımızı söylüyoruz. "Biz yabancıların buralara girmesini istemiyoruz" diyorlar. "Burada yabancıların görmesini istemediğiniz ne var" sorumuz üzerine ortalık buz gibi oluyor. Görevlilerden biri, "Demek ki yarın bütün ajanslarda haber olacaksınız öyle mi?" sözleriyle ortamı yumuşatmaya çalışıyor. Biz de ne kadar uzun tutarsanız o kadar büyük haber olacak ve siz de bu durumdan rahatsız olacaksınız diyoruz. Sonra, Karabağ'ı anlatan bir propaganda başlıyor. Herkesin özgür olduğu, insanların rahatsız edil mediğini anlatıyor. İkibuçuk saatin sonunda da , "Biz işimizi yaptık siz de yapabilirsiniz" diyerek bizi bırakıyorlar. Tekrar Stepanakert'e dönüyoruz ama yine siyah camlı arabalar yola sağlı sollu park etmiş. KGB filmlerinde başrol oynuyoruz sanki. Şehirde röportajlar yapıyoruz. Gittiğimiz her yer kalabalıklaşıyor. Yok burada çalışamayacağız... BURADA ALTIN VAR Ardından bir devlet yayını olan Azat Artshak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Leonid Martizosyan'la randevulaşıyoruz. Her Karabağlı gibi o da ülkenin huzur ve rafahından dem vuruyor. Sözü döndürüp dolaştırıp "biz ayrı bir devletiz" noktasına getiriyor. "Ermenistan bile sizi tanımıyor, biz nasıl inanabiliriz" deyince, "Biz kendi kendine ayakta duran bir ülkeyiz. Ayrı gelirimiz ve ayrı ekonomimiz var" diyor. Yolları dahi sponsorlarla yapılan bir bölge için bu söz biraz abartılı geliyor, ama o ısrarlı, "Ülkemizde madenlerimiz var. Çok iyi altın rezervlerimiz var." Bu sözler Hocalı'da, Gence'de, Şuşa'da, Ağdam'da insanların niye birbirini kırdıklarını ve Karabağ'ın içinde bulunduğu durumu aslında çok iyi özetliyor. Stepanakert'e veda ediyor ve Şuşa'ya geçiyoruz. Hava kararmak üzereyken de sınıra varıyoruz. Böylelikle hem arkamızdaki garibanları teyakkuz durumundan kurtarıyor hem de mesleğimizi daha özgür bir şekilde yapabileceğimiz Erivan'a gece geç saatlerde de olsa ulaşıyoruz. HOCALI'YA GİRDİK

HAYALET ŞEHİR ŞUŞA Bir zamanlar Azerilerin yoğunlukta olduğu Şuşa, yıkık minareleri ve terk edilmiş evleriyle artık harabe bir şehir... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.