Kim demiş Osmanlılara matbaa geç geldi diye?

A -
A +
 
Osmanlılar matbaayı evvelden beri biliyordu. Nitekim Evliya Çelebi, Viyana'da gördüğü "basmahane"den bildik bir şey gibi bahseder. Arab harfleriyle ilk kitap 1514'de İtalya'da basıldı. Avrupa'da Arapça ve Farsça kitaplar basılırdı. Bunlar daha çok tüccar ve misyonerlerin işine yarayacak cinstendi. XV. asırda İstanbul ve taşrasında "basmahane" adıyla matbaalar vardı. Fakat bunları Rum, Ermeni ve Yahudiler işletir; kendi dillerinde kitaplar basardı. Sultan III. Murad'ın, Avrupa'da basılan Arapça, Farsça ve Türkçe kitapların, Osmanlı ülkesinde serbestçe satılmasına izin veren 1587 tarihli bir fermanı vardır.
GÂVUR İCADI MI?
Türkler matbaada basılmış kitaba rağbet etmez; el yazısını yeğlerdi. Estetiğe düşkün Osmanlı münevverleri, zarif el yazısıyla yazılmış, mürekkebi parlayan, kenarı tezhib edilmiş, cildine özenilmiş kitaplardan zevk alırdı. Kitap okumak yalnız bir ihtiyaç değil, bir keyifti. Zaten bol mikdarda ve gayet seri şekilde kitap çoğaltan hayli hattat vardı. Bunlar işsiz kalabilirdi. Üstelik kitaba düşkün belli bir zümre idi. Bugün de öyledir.
Müslümanlara ait ilk matbaa, Osmanlı sanayi inkılâbının başladığı Lale Devri'nde 1727'de İbrahim Müteferrika tarafından açıldı. New York'taki ile arasında 36 sene vardır. Paris elçiliğinden dönen Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi'nin yanında kâtib olarak götürdüğü oğlu Said Efendi, Paris'teki matbaaya hayran olmuştu. Dönüşte bunun benzerini kurmak üzere Müteferrika İbrahim Ağa'yı seçti. İbrahim Ağa, sadrazama bir layiha vererek, Endülüs ve sair facialarda nice İslâm eserinin zâyi olduğunu; büyük kitapları hatasız kopya edecek hattat kalmadığını beyan etti ve matbaanın faydalarını anlattı: Mühim kitapların çoğaltılması, içindeki bilgilerin yayılmasına sebep olur. Yazıları okunaklıdır, sudan tesir görmez. Basmacılık kârlı bir sanattır. Bir cild yazana kadar, binlerce kitap elde edilir ve kitap ucuzlar. Kitabın başına ve sonuna fihrist konup aranan şeyin kolayca bulunması mümkün olur. Taşralarda da kitaba ulaşmak mümkün olur. Kütüphaneler kurularak, medreselere destek temin edilir; böylece ilim tahsil edenlerin sayısı artar. İslâmiyetin yayılmasına hizmet eder. Avrupalıların, kıymetini anlayıp bastırdığı Arapça ve Farsça kitaplar hatalarla doludur, bu engellenmiş olur. Matbaa, devletin şerefini arttırır.
Zamanın şeyhülislâmı Yenişehirli Abdullah Rumî Efendi'ye matbaa kurmanın dinî yönü soruldu. Şeyhülislâm şöyle fetvâ verdi: "Matbaa yardımıyla bir kitaptan az zamanda kolayca, çok sayıda elde edildiğinden, kitapların ucuzlamasına sebep olur. Faydalı bir iş olduğundan, şeriat bu işe izin verir. Kitapta yazılı ilmi bilen birkaç kişi, kitabı tashih ettikten sonra basılırsa, güzel bir iş olur." Öteden beri söylenen "Avrupa'da matbaa bulunup, kitaplar basılırken, bizdeki din adamları matbaa günâhtır, gâvur icadıdır diyerek engellediler. Yıllarca geri kalmamıza sebep oldular" sloganındaki doğruluk artık takdire kalmıştır.

 
Köle pazarından saraya uzanan hayat hikÂyesi
İbrahim Müteferrika (1674-1745), Macaristan'da Koloşvarlıdır. Kalvenist papaz mektebinde okurken, esir edildi. 18 yaşında İstanbul'da köle pazarında satıldı. Müslüman olup hürriyetini kazandı. Yazdığı Risâle-i İslâmiyye adında Müslümanlığın üstünlüklerini anlatan kitabını Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'ya takdim ederek takdirini kazandı. Padişahın hususi hizmetine bakan müteferrikalardan biri oldu. Diplomatik tercümanlık yaptı. Zeki, bilgili ve müteşebbis idi. Kabri Okmeydanı'nda iken, cumhuriyet devrinde Tünel başındaki Mevlevihane'ye nakledilmiştir.

 
HATTATLARDAN BÂBIâLİ'YE YÜRÜYÜŞ?
Hokka-kalem tabutta
Sadrazam projeyi beğendi. Temmuz 1727'de Sultan III. Ahmed'den din dışı kitapların basılmasına müsaade eden bir ferman aldı. Said Efendi ile İbrahim Müteferrika bir müdârebe (emek-sermaye) şirketi kurup, ilk matbaayı İbrahim Ağa'nın Harem iskelesindeki konağında açtılar. Dört tane de ilim sahibi musahhihleri vardı. Aralık 1727'de basılan ilk kitap Vankulu adlı 2 cild 1422 büyük sayfalık Arapça-Türkçe lügat kitabıdır. 18 puntoluk harflerle 1000 nüsha basılmıştır. Aynı zamanda ilk yayıncı olan İbrahim Ağa, vefatına kadar 2 harita ve 21 cild kitap bastı. O devirdeki toplam fiyatı 1200 kuruş olan bu kitaplar, İstanbul Üniversitesi Umumi Kütüphanesi'ndedir. Matbaanın birkaç klişesi ise Maarif Matbaası'ndadır.
Hattatların hokka-kalemlerini bir tabuta koyup Bâbıâli'ye protesto yürüyüşü yaptığı; bu sebeple dinî kitapların yazılma işinin yine hattatlara tahsis edildiği anlatılır. O yıllarda İstanbul'da bulunan Baron dö Tott, matbaanın alâkasızlıktan kapandığını söyler. Bu rivayete dört elle sarılan oryantalistler de Osmanlılara veryansın eder. Halbuki harb sebebiyle bir müddet kapalı kalmış; sonra ilk fırsatta tekrar faaliyete geçmiştir.
Said Efendi, birkaç sene sonra sadrazam olup, meşguliyeti artınca, matbaayı ortağına bıraktı. Basmacı İbrahim Ağa 1742'de vefat ettikten sonra, matbaayı, damadı ve kalfası Kadı İbrahim Efendi idare etti. 1783'te tarihçi Râşid ve Vâsıf efendiler, Fransız sefaretinin yüksek bir fiyatla almak istediğini duyunca, matbaayı satın aldılar. Fransızca kitap bile bastılar. Giderek köhneleşen ve harfleri kullanılamaz hâle gelen Müteferrika Matbaası, 1798'de faaliyetini tatil etti. Bunun üzerine hükümet, matbaalar kurdu. Sultan II. Mahmud devrinde dinî kitapların basılmasına da izin verildi.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.