Orta Doğu'daki gerginlik nereye varacak?..

A -
A +

Elbette yaşanan gerginlik sonucunda piyasalarda olumsuzluk görecektik. Ancak, sosyal medyanın yardımıyla tüm felaketleri o kadar kanıksadık ki, toparlanmanın gecikmeden başlayacağını tahmin ediyordum. Yatırımcıların ilk günlerdeki panik hâli zaten kalmadı. 

 

Altın ve petrol fiyatlarında artış olması normaldi, borsalarda satış dalgası ise çok uzun sürmedi. Tahvil Faizlerindeki yükseliş zaten Hamas-İsrail çatışmasından önce başlamıştı. Aslına bakılırsa tahvil faizlerinde yükseliş devam ederse, tüm dünyada politika faizlerini hızlı artırmaya gerek kalmayabilir. Bu arada ABD Bankalarının sermayelerinin artırılması ile ilgili çalışmalar var. Daha önceki paylaşımlarımda belirttiğim gibi, ABD'deki bankaların durumu ciddiye alınması gereken bir aşamada. Yani çatışmalar başlamadan önceki meseleler hâlâ çözüme kavuşmayı bekliyor, Hamas-İsrail çatışmalarının bunlara fazla etkisi de olmadı diyebilirim. İsrail Borsasının ilk gün sert düşmesi zaten normal karşılanmalı. Ancak, küresel ekonominin geleceğine bir göz atmadan önce Orta Doğu'da olan bitenlere bir göz atalım.

 

Bu bölgede yaşayan bir ekonomist olan ama birçok konuda ciddi gözlem yapmadan konuşmayan bendenizin gözünden mesele şöyle gözüküyor:

 

İsrail'in arkasında ABD, Hamas'ın arkasında Hizbullah yani İran bulunuyor. İsrail İran'a karşı bir "Kürt Koridoru" istediği için PKK-PYD-YPG unsurlarına ABD ile beraber uzun zamandır destek veriyor. DEAŞ ile mücadelede bu unsurları kullandıkları için başarılı olduklarını düşünüyorlar. Onlara destek vererek Türk halkının nefretini kazandılar. Dolayısıyla Türkiye'de "AB" ile "ikiyüzlülük" aynı manada kullanılıyor. 

 

Ruslar bölgede etkinlik kurmaya çalışırken bazen Türkiye'nin lehine bazen aleyhine çalışıyor. Türkiye kırmızı çizgilerini ara sıra sertlikle anlatmak zorunda kalıyor. Hâlbuki bu iki ülkenin aralarının çok iyi olduğu düşünülüyor. Türkiye Ermenistan ile ilişkilerini geçmişte düzeltmeye çalıştı ancak karşı tarafın samimi olmadığını anlayınca vazgeçti. Amacına ulaşamayacak bir çaba için Azerbaycan ile küsmeyi istemedi. 

 

Bu arada İran, Ermenistan ile ilişkilerini geliştirdiği için, Karabağ meselesinde Azerbaycan'ın karşısına dikiliyor. İsrail tam tersini yaparak ticari ilişkilerini geliştirdiği Azerbaycan'a destek veriyor. İsrail Türkiye'yi bypass edip geçirmek istediği boru hattının maliyetini görünce planını değiştiriyor, bu arada Türkiye ABD'deki Yahudi lobilerine yakınlaşarak İsrail ile ilişkileri düzeltmeye çalışıyor. Şimdilik Suriye Rejimi ile buzların erimesi işi havada kaldı. Çünkü İsrail ezelden beri Suriye'ye güvenmediği için Türkiye'nin bu ülkeye fazladan yaklaşması iki ülke arasında düzeltilmek istenen ilişkileri bozabilir. 

 

Bu kadar karışıklık içinden ülkelerin sağlam, elle tutulur ve uzun vadeli bir diplomasi üretmesi mümkün değil. O yüzden elle tutulur olanlara bakalım:

 

- ABD Çin'i durdurmak istiyor, Putin'i indirmek istiyor, İsrail'e ne olursa olsun destek veriyor, İran'daki rejimi değiştirmek istiyor, Kuzey Kore'yi şimdilik askıya aldı.

 

- Türkiye, sınırında Kürt Devleti istemiyor, NATO'ya güvenmiyor, İran ve Rusya ile bıçak kemiğe dayanmadıkça çatışmak istemiyor, teröre destek veren ülkelere soğuk bakmaya devam edeceğini söylüyor, sıcak çatışmanın tarafı olmak istemiyor, bir ara denizaşırı askerî harekât yapma iştahı vardı, ana stratejiye uymadığı için vazgeçmiş gözüküyor.

 

- İsrail adım adım sınırlarını genişletmeye devam ediyor ve edecek, bunu da "meşru müdafaa" kisvesiyle yapıyor, İran'a karşı tampon bölge olarak Kürt Devleti kurmaya kararlı, Türkiye'ye rağmen bunu yapabileceğini düşünüyor çünkü ABD bu projeyi destekliyor.

 

- İran "bizi karıştırmaya kalkmayın, biz de ortalığı karıştırırız" diyor. Tek uzun vadeli planı rejimi ayakta tutmak. Bu yüzyılın dinamiklerinde zor olduğunun farkında ama adım adım liberalleşme yerine giderek daha da sertleşiyor, bu sebeple bölgenin istikrarlı olmasını istemiyor, ortalık karıştıkça dünyanın görüş alanından çıktığını biliyor. 

 

- Bölgedeki Arap Ülkelerinin İran'ı sevmediği malum, kabile kültürü ile yönetilen ülkelerde ailelerin menfaatine olan neyse onun devamı makbuldür. İsrail'e karşı düşmanlık "ümmet" bilinci çerçevesinde yapılıyordu ancak Abraham Anlaşması olayın rengini değiştirdi. Körfez Araplarının Filistinlilere karşı sempati beslemediklerini biliyoruz. ABD ve İsrail ile ortak menfaatte buluşmuş durumdalar gibi gözüküyor. 

 

- Azerbaycan meseleye karışmayacaktır ancak kendisine destek veren İsrail'e destek mesajı verecektir, Ermenistan da elbette tersini yapacak. 

 

- Rusya'nın uzun vadeli emeli Akdeniz'de etkin olmak, ancak Ukrayna ile meşgul olduğu için şu an yaşanan meseleye dikkatli yaklaşacaktır. Fakat meseleye uzak kalmak istemeyecektir. "ABD karışırsa biz de karışırız" mesajından bunu anlıyoruz. Rusya uzun zamandan beri İsrail ile dalgalanan bir diplomasi yürütüyor. Netanyahu Putin'i ziyaret ederek gerginliği bitirmişti ama iki ülke arasında eskisi gibi sıcaklık yok. Rusya'nın, Kudüs'ün başkent olmasına karşı çıkan oylamada imzası bulunuyor. Yani "bana sormadan iş yapamazsınız" mesajını veriyor. 

 

- AB'nin her şartta İsrail'in yanında olacağını söylemek 'falcılık' olmaz, ancak AB Ülkeleri Orta Doğu ve Afrika'da tekrar etkin olmak istedikleri için karışıklık işlerine gelecektir. Çin, Rusya ve Türkiye'nin Afrika ve Orta Doğu'da etkin olmasından hoşlanmadıkları aşikâr. Fransa'ya karşı başlamış olan Afrika muhalefetinin arkasında Rusların olduğunu biliyoruz. Her an karşı hamle beklenebilir.

Doğu'ya tepeden bakan Batı!

Demek ki burada huzur ve barışı tesis etmek kolay bir iş değil. Eğer çoğunluk düzenin değişmesine karar vermişse, buna karşı durmak yerine en uygun önlemleri almak gerekir. Amin Maalouf'un dediği gibi "Doğu'nun limanlarının ışıkları tek tek söndürüldü ve medeniyet sona erdi." Batı'nın Doğu'ya tepeden bakması, Doğu'nun Batı'ya olan büyük nefreti bitmedikçe bu bölgede huzuru tesis etmek imkânsız.

 

Şunu da belirteyim: MENA bölgesinin yaş ortalaması 30'dan düşük, Batı'nın yaş ortalaması ise 40'ın etrafında dönüyor. Aslına bakılırsa "küresel mühendislik" yapan Batı'nın bunu ne için yaptığını anlamakta zorluk çekiyorum. Diğer taraftan kalkınmayı zenginleşmeyi tercih etmiş olduğundan geri kalmış Doğu'nun kabahati başkasında arama huyunu da anlamak zor. Sömürenler sömürdüklerinin farkında değil, sömürüldüğünü söyleyenlerin büyük kısmı "kendim ettim kendim buldum" diyemiyor. 

 

Geçenlerde şöyle bir yazı paylaştım:

 

"... Her şeyden önce 'ateş düştüğü yeri yakar' derler. Kiminin ailesine düşer ateş, kiminin cebine. Her ikisi aynı anda olabilir tabii. Yine de dürüst olmakta fayda var. Dünya üzerinde onca acı, keder, mezalim, katliam vs. olurken hayatına devam edenler, eğlenenler ya da restoranlardan paylaşım yapanlar kötü kişi olmazken, Hamas-İsrail çatışmasında mı kötü kişi oldular? Orta Doğu'da binlerce masum katledilirken sesi çıkmayanlar, neden bir anda ayağa dikildiler? Cevap basit: 'Ateş düştüğü yeri yakar.'

 

Yalın ayaklı, fakir, farklı kültürlerden gelmiş insanların 'medeni' ülkelere ait askerler tarafından katledilmesine, sakat bırakılmasına, eziyet görmesine ses çıkarmayanlar, kendilerine benzeyen insanlara kötülük, zalimlik yapıldığında ayağa dikiliyorsa, bunda da şaşıracak bir durum yok. İki yüzlülüktür evet, adaletsizliktir doğru, ama insan dediğimiz budur..."

 

İnsan dediğimiz sizce nedir?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.