Kâr etmek hayatta kalmaya yetiyor mu?..

A -
A +

İnsanlar genellikle bir şirketin kâr ediyor olması onun güçlü ve sürdürülebilir olduğunu gösterir diye düşünür. Ancak gerçekleri incelediğimizde, kârın tek başına yeterli olmadığını görürüz. Ekonomi, sosyal hayatta yaşanan değişimler, siyasi ve uluslararası gerilimler, bazen o şirketleri bir gece ansızın iflasa sürükleyebilir. Kimi zaman, yüksek kârlar elde eden dev şirketler, yaşadıkları finansal krizler veya dış politikadaki gelişmeler yüzünden iflas eder, ya da faaliyetlerini durdurmak zorunda kalır.

 

Mesela, 2008’de patlak veren küresel kriz, dünya ekonomisini sarmadan, büyük finans kurumlarını bile etkilemeden geçti mi? Elbette hayır. Lehman Brothers gibi büyük yatırım bankaları, yüksek riskli mortgage kredileri ve aşırı borçlanma yüzünden çöküş yaşadı. Bu durum, sadece finansal sektörü değil, küresel piyasaları da altüst eden, tüm diğer şirketleri de etkileyen bir felaket olmuştu. Hatta, yüksek kârlar gösteren birçok şirket, aniden toparlayamayacakları ekonomik sıkıntılarla karşılaşmıştı.

 

Sosyal hareketler de, şirketleri beklenmedik biçimde vurabilir. "Arap Baharı", bir yandan demokrasi ve özgürlük talepleriyle ortaya çıktı, ama başka yandan birçok şirketin faaliyetlerini durdurmasına, kapanmasına sebep oldu. Güvenlik sorunları ve halkın öfkesi, turizm, enerji, perakende gibi sektörlerde büyük zararlara yol açtı. Bu olaylar, şirketlerin sadece maddi kazanç saplantısına kapılmadan, toplumsal dinamikleri de göz önünde bulundurması gerektiğini gösteriyor.

 

Ancak, sadece ekonomik ve toplumsal etkenler değil, uluslararası ilişkiler ve siyasi krizler de şirketlerin geleceğini belirleyebiliyor. Bir ülke, iç savaşa veya bölgesel çatışmalara sahne olursa, orada faaliyet gösteren şirketler ciddi zararlar görebiliyor. İran-Irak Savaşı, bölgedeki petrol şirketlerini sınırlarına kadar zorlamış ve üretimlerini durdurmak zorunda kalmıştı. Aynı şekilde, Körfez Savaşı sırasında da, enerji sektöründeki birçok şirket büyük kayıplar verdi.

 

Diplomatik ilişkiler ve uluslararası yaptırımlar ise, başka bir tehdit kaynağı oluyor. İran’a uygulanan ağır ekonomik yaptırımlar, birçok büyük enerji ve finans şirketinin faaliyetlerini durdurmasına sebep oldu. Total gibi büyük şirketler, sürekli değişen politikalar ve ambargolar yüzünden projelerini askıya almak zorunda kaldı. Bir başka örnekte ise, Çin ve ABD arasındaki ticaret savaşları ortaya çıktı. Huawei gibi teknoloji devleri, ambargolar ve güvenlik endişeleri yüzünden pazar payını kaybetti. Bu durumda, şirketlerin sadece iyi kârlar elde etmesi yetmiyor, aynı zamanda siyasi gelişmeleri öngörüp ona göre strateji belirlemeleri gerekiyor...

 

Tarih boyunca çeşitli örneklere baktığımızda, ekonomik krizlerin, siyasi gerilimlerin ve bölgesel savaşların, büyük şirketleri nasıl etkilediğine tanıklık ederiz. Mesela, 2008 krizinde, finans sektöründe kâr ediyor gibi görünen işletmeler, aslında sistemik risklerin kurbanı oldu. Yukarıda belirttiğim gibi, Lehman Brothers gibi kurumlar, kâğıt üzerindeki kâra aldanarak yüksek riskli yatırımlar nedeniyle aniden çöktü. Hatta "çökmesi tercih edildi" desem yanlış olmaz. Bazen kimin çökeceğine siyaset de karar verebiliyor. Yine, siyasi bir karar neticesinde İran’ın petrol ihracatının kesilmesi, küresel enerji piyasalarını altüst etti. Bu süreçlerde, büyük şirketler bile bu gelişmelerden kaçamayabiliyor...

 

Bütün bu olaylar gösteriyor ki, bir şirkete kâr sağlamak kadar, dışarıda olup bitenleri doğru analiz etmek ve riskleri yönetmek de hayati önem taşıyor. Sadece içsel başarı ve maliyet avantajları değil, aynı zamanda uluslararası politikadaki gelişmeler, jeopolitik riskler ve bölgesel çatışmalar, şirketlerin hayatını doğrudan veya dolaylı şekilde etkiliyor. Bir şirkette yüksek kâr görülebilir, ama bir başka ülke veya bölgedeki gerginlik, o şirketin hayatını tamamen değiştirebilir!

 

İşte bu yüzden, büyük şirketlerin uzun vadeli ayakta kalabilmesi için, sadece finansal performansa odaklanması yeterli değil. Aynı zamanda dış dünyadaki gelişmeleri dikkatle takip etmek, politik ve ekonomik krizlere karşı hazırlıklı olmak ve esnek stratejiler geliştirmek zorunda. Çünkü, tarih gösteriyor ki, kâr etmek tek başına yeterli değil; dışsal tehditler, ani gelişen savaşlar, diplomatik krizler ve bölgesel çatışmalar, şirketleri hızla iflasa sürükleyebilir...

 

Yine örneklere baktığımızda, şirketlerin sadece ekonomik nedenlerle değil, politikaları ve iç işleyişlerindeki sorunlar yüzünden de iflas ettiğine şahit oluruz. Mesela, Enron skandalı, muhasebe skandallarıyla ortaya çıktı; ekonomik faktörler değil, içsel yolsuzluk ve güven kaybı, şirketin dağılmasına sebep oldu. Gayet iyi hatırlıyorum, İstanbul'daki en lüks restoranlardan bir tanesine her üç ayda bir giderken hep Enron çalışanlarının masasına rast gelirdim. Sonunda dayanamadım sordum: "Her seferinde bu insanlara rastlamam benim şansım mı?" Cevap gecikmedi: "Buradan hiç çıkmıyorlar ki!.." Bu örnek bile gösteriyor ki, sadece dış gelişmeler değil, şirketlerin iç yapısındaki sorunlar da büyük bir risk oluşturuyor...

 

 

GENİŞ BİR PERSPEKTİFTEN BAKARSAK...

 

 

Daha geniş bir perspektiften bakarsak, örneğin Uzun Süreli Savaşlar ve Devlet Politikaları, birçok büyük şirketi doğrudan etkiliyor. Savaşın başladığı bölgede faaliyet gösteren şirketler, hem operasyonel hem de finansal açıdan ciddi zorluklar yaşıyor. Bu, sadece enerji sektörüyle sınırlı değil; inşaat, turizm, havacılık gibi birçok sektör, bu tür gerilimlerden payını alır.

 

Tüm bu örnekler ve analizler neticesinde, büyük şirketlerin kâr etmeye devam etmesi için, sadece ticari başarı değil, aynı zamanda dışsal riskleri doğru şekilde yönetmek, stratejilerini buna göre uyarlamalarının öne çıktığını söyleyebiliriz. Aksi takdirde, yüksek kâr ve güçlü bilanço görünümleri bile, beklenmedik riskler karşısında eriyip gidebilir. Dolayısıyla, şirketlerin başarısı, iç ve dış çevresel faktörlerin bütünsel yönetimiyle mümkündür.

 

Sonuç olarak, tarih bize öğretmiş oluyor ki, kâr ederken bile bir şirketin batması pekâlâ mümkün. Bu nedenle, şirketlerin uzun vadeli varlık gösterebilmesi için, global gelişmeleri yakından takip edip, risklere karşı hazırlıklı olması, sürdürülebilirlik için kaçınılmazdır.

 

İşte bu nedenle, günümüzde şirketlerin başarı hikâyeleri kadar, krizlere karşı aldıkları tedbirler ve kriz yönetimi stratejileri de en az kâr etmek kadar önemli. Çünkü, tarih göstermiştir ki, en yüksek kârlar, en büyük risklerle gölgelenebilir. Bu da bize, gerçek sürdürülebilir başarının, sadece maliyet yönetimi veya kâr etmek değil, aynı zamanda öngörü ve direnç gerektirdiğini öğretiyor.

 

Unutmayın ki, 1 ila 10 milyon dolar arası ciro yapıyorsanız tüccar, 10-100 milyon dolar arası iş insanı, 100 milyon dolardan sonra ise istihbarat yöneticisi olursunuz. Bir milyar dolara kadar siyasetçi, bir milyar dolardan sonra diplomat olmaktan başka çareniz yok. Dolayısıyla büyürken firmanın organizasyon şemasına bahsettiğim özelliklere uyan personel eklemekte büyük fayda var.

 

 

 

Prof. Dr. Emre Alkin'in önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.