Yüksek enflasyonla mücadele ederken yoksulluğu ne yapacağız?..

Sesli Dinle
A -
A +
Yüksek enflasyon ortamı alışılmış tüketim davranışlarında kapsamlı bir değişikliğin gerçekleşmesini sağlıyor diyebilirim. Pandemi ile başlayan ve devam eden "birinci el mal tedarikindeki sıkıntı" tüketicileri başka tercihler yapmaya zorladı. 
 
Statista'nın yaptığı bir araştırmaya göre, 2019 yılından 2023 yılına doğru birçok ülkede ikinci el ürün satın alma eğilimi radikal ve dramatik bir şekilde artmış. Statista'nın anketini cevaplayan ülke vatandaşlarının, 4 yıl içinde büyük bir davranış değişikliği yaşadıklarını kolayca görebilmek mümkün. Anket yapılan ülkelerde 2.000 ila 10.000 arası katılım gösterildiği anketin sonuçlarına bir bakalım. 
 
Birleşik Krallık'ta 2019 yılında ankete katılanların %50'si ikinci el ürün satın aldıklarını söylerken 2023 yılındaki ankette bu oran %61'e çıkmış. ABD'de aynı yıllarda %49'dan %60'a yükseliş görülmüş. Fransa'da %40'tan %57'ye, Almanya'da ise %41'den %55'e oldukça radikal bir yükseliş var. İspanya'da %36'dan %46'ya yükseliş varken, Güney Kore'de %31'den %37'ye yükseliş olmuş. Brezilya'daki eğilim o kadar yüksek olmasa %44'ten %48'e doğru bir gelişme olduğu anketten anlaşılıyor.
 
Araştırmalar gösteriyor ki yüksek enflasyon dönemlerinde insanlar üç şeyden vazgeçebilir: Hijyen... Güvenlik... Kalite...
 
Bahsettiğim bu üç unsur "yüksek fiyatlama" eğiliminin temelini oluşturduğu için, gelir düzeyi düşük kesimler yüksek enflasyon sürecinin ilk aşamalarında olmasa da, tam ortasında giderek bunları aramaktan vazgeçerler. İkinci el ürünler genellikle belli bir kaliteye ve dayanıklılığa sahip olmaları sebebiyle tercih edildiği için, henüz "vazgeçme" evresinde olmadığımızı rahatlıkla söyleyebilirim...
 
Bir başka gelişmenin de gıda fiyatlarında rekorlar kıran ülkelerde devam
edeceğini söyleyerek devam edelim: Geçen yıl gıda sektöründe faaliyet gösteren Dünya Markasıyla zoom toplantısında bir araya geldik. Talep üzerine bağımsız bir ekonomistten fikir almak istemişler. "Bağımsız"dan kastedilen siyasi görüş olarak tam ortada duran bir ekonomist imiş... Benden bir sunum talep ettiklerinde kendi tarifimi de böylece anlamış oldum...
Tam 1 saat süren toplantıda bana sorulan sorular şunlardı:
 
> Gelişen ülkelerde tüketim bu hızla devam eder mi?
> Orta gelir seviyesindeki halkın durumu ne olacak? 
> Gelişen ülkelerdeki seçimlerden sonra ne değişir?
> Tedarik zincirinde değişiklik yapmaya gerek var mı?
 
Kendilerine olabilecek en detaylı şekilde cevap verdim. Tüketim hızının sürekli artan maaş ve ücretler, fiyatların daha da yükseleceği korkusu, tedarik konusundaki endişeler ve düşük faiz sebebiyle bir yıl daha bu şekilde devam edebileceğini, ancak kaynak bulunamadığı takdirde mecburen anti-enflasyonist politikalara gidileceğini söyledim. Sonuç olarak, "tüketim yavaşlayacak ama fiyatlar çok gecikmeli olarak sakinleşecek" diye ekledim.  
Açıkçası orta gelirin durumunu neden sorduklarını merak ettim. Çünkü adı üzerinde orta gelirliler, düşük gelirlilerden farklı olarak alışkanlıklarından hemen vazgeçemezler. Bu insanların elindeki parayla yaşayacakları tek lüks ayakkabı, çanta, kıyafet ve lokanta harcaması olduğu için, sordukları sorunun gelişen ülkeler için bir geçerliliği olmadığını söyledim. 
 
Verdiğim cevaptan tam olarak tatmin olmadıklarını anladığım için, OECD'de yapılan bir anketi hatırlattım. "Orta Gelir Seviyesinde Olmadığı Hâlde Kendini En Çok Öyle Hisseden Ülke" araştırmasında Türkiye birinci gelmiş. Halkın %49'u alt orta, orta ve üst orta gelir seviyesinde olduğu hâlde vatandaşların %70'inden fazlası kendini orta gelir seviyesinde sanıyormuş. Bu durumda az bir motivasyon ile harcama hemen hızlanıyor.
 
Arjantin ve Türkiye gibi ülkelerdeki seçimlerden sonra mevcut ekonomi politikalarından tam bir dönüş olmayacağını ancak para politikasında bir kısım rasyonellik gelebileceğini ifade ederken, asıl meselenin dünyanın hızla liberal demokrasiden uzaklaştığı, Rusya'nın Ukrayna'yı tamamen işgal etmeye çalışabileceği, ABD seçimlerinden sonra ortalığın karışabileceğini söyledim. Tüm bunlar sadece küresel değil farklı bölgelerdeki siyaseti etkileyecek konular. Ancak fakirlik arttıkça, hükûmetlerin uğraşmak zorunda kalacakları meselelerin giderek ağırlaşacağını, hatta birçoğunun çözümsüz kalacağını söyleyebilirim. 
 
Hemen bir örnekle ne demek istediğimi açıklayayım:
 
Birleşmiş Milletlerin açıkladığı "Toplumsal Cinsiyet Eşitliği 2023 Durum Raporu" bizlere gösteriyor ki, bu şekilde devam edersek 2030 yılına gelindiğinde dünya nüfusunun %8’ini oluşturan 340 milyondan fazla kadın ve kız çocuğunun aşırı yoksulluk içinde yaşaması kaçınılmaz. 
 
Bu yıl ilk kez, iklim değişikliğinin kadınlar ve kız çocukları üzerindeki etkilerine de yer veren rapor; iklim krizinin 158 milyon kadın ve kız çocuğunu yoksulluğa itebileceğini tahmin ediyor... Yaşlılığa da değinen rapor, yaşlı kadınların yaşlı erkeklere göre daha yüksek oranda yoksulluk ve şiddete maruz bırakıldığını gösteriyor.
 
2030 yılına kadar toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınların güçlenmesini sağlamak için acil bir şekilde somut adımlar atılması gerektiğini vurgulayan “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği 2023 Durum Raporu” bunu başarmak için yıllık ek 360 milyar dolara ihtiyaç duyulduğunu belirtiyor. Bu oldukça ciddi bir rakam. Anlamamız gereken şu: Eşitsizlik devam edecek. 
 
Raporda vurgulanan diğer veriler şu şekilde:
 
İklim değişikliği nedeniyle ortaya çıkacak gıda güvensizliği, 236 milyon kadın ve kız çocuğunu ve 131 milyon fazla erkek ve erkek çocuğunu etkileyebilir. Ancak, toplumsal cinsiyet eşitliğini ve kadınların güçlenmesini sağlamak için kapsamlı sistemlere sahip olan ve bu alanlarda bütçe ayırabilen ülke sayısı sadece 27'dir.
 
Çatışmalardan etkilenen kadın ve kız çocuklarının sayısı önemli ölçüde artmış ve 2022’de bu rakam 614 milyona yükselmiş. Bu rakam, 2017'nin %50 üzerinde. Daha da kötü bir haber var: Mevcut hızla ilerlediğimiz takdirde, 2030 yılında tahminî 110 milyon kız çocuğu ve genç kız eğitimden mahrum bırakılmış olacak.
 
Ekonomik ölçümlere bakarsak: Dünya genelinde erkeklerin kazandığı her 1 dolara karşılık olarak kadınlar 51 sent kazanmakta. İş hayatının en verimli dönemindeki erkeklerin %90’ı iş gücüne katılırken, bu oran kadınlarda sadece %61,4.
 
Yoksulluk giderek artarken, özellikle gıda sektöründe faaliyet gösterenlerin, kaliteyi korumaya çalışırken adet ve ağırlıkta daha düşük ürünlere kayacağını öngörmek mümkün. Hatta bunu şimdiden yapan dünya markaları var. Bir ilkokul çocuğunun boyu kadar çikolata ya da bisküvi paketlerinden artık cebe sığan içinde az adetli paketler yayılmaya başladı bile. Eskiden "eşantiyon" niyetine bedava verilen ürünler, şimdi ihtiyaç dolayısıyla parayla satılır hâle geldi. 
 
G20 Liderler Zirvesinde Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan "bütün sorunlar merhamet eksikliğinden kaynaklanıyor" derken, çok ciddi bir meseleye parmak basmış olduğunu söylemek istiyorum. Ancak durumu değiştirmek için çok az vakit olduğu gibi, dünyanın da pek niyeti yokmuş gibi gözüküyor.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.