Gönül coğrafyamız Balkanlar -3-

A -
A +

Balkanlar deyince, hemen hâtıra, Rumeli Eyâleti, Rumeli Beylerbeyliği ve Evlâd-ı Fâtihân gibi terimler gelmektedir.

 

 

 

 

 

Geçen haftaki makâlemizde, bir nebze Rumeli’den bahsettik; bugün de kısaca o konuya devâm edelim.

 

Avrupa’daki Osmânlı toprakları genişledikçe, Rumeli Beylerbeyliğinin devlet içindeki nüfûzu da arttı. Bu eyâlet, Sultân İkinci Bâyezîd Hân devrinde, devletin en mühim idârî birimi olurken, Rumeli Beylerbeyine de akrânı arasında en üst rütbe verildi. “Vezîr” pâyesiyle, “Paşalık” ünvânı ve “dîvân toplantılarına katılma hakkı” tanındı. Bâzı Rumeli Beylerbeyleri, aynı zamanda, “Vezir-i a’zamlık = Veziriazamlık” da yaptılar.

 

Onaltıncı asır ortalarına kadar, bölgedeki fethedilen bütün yerler, stratejik ehemmiyetlerine göre “Sancak” hâline getirilerek, Rumeli Beylerbeyliğine bağlandı. Kânûnî Sultân Süleymân Hân devrinin sonlarında, Macaristân’da yeni eyâletler teşkîl edildi.

 

Fetihten sonra, Aksaray tarafındaki Yörükler, topluca Rumeli’nin boş arâzîsine yerleştirildi. Fethedilen yerlerde kimse aç ve açıkta bırakılmadı. Her taraf, kısa zamanda îmâr edildi.

 

Rumeli için, elde edilen vergi gelirinin iki-üç misli kadar harcama yapılarak, oralar, âdetâ yeniden inşâ edildi. Câmisi, medresesi, mektebi, imâreti, çeşmesi, hamâmı, köprüsü, kışlası, insanların ihtiyâcı olan her şeyiyle Rumeli şenlendi. Temizlik ve güzellik, adâlet ve güzel ahlâk her tarafta yayıldı.

 

   ***

 

Evlâd-ı Fâtihân, Rumeli’nin fethinden sonra, oralarda yerleştirilmek üzere Anadolu’nun Müslümân-Türk halkından âileleri ile birlikte gönderilenlere verilen addır.

 

Rumeli’nin iskânı ve Türkleştirilip, İslâm dîninin yayılması maksadıyla Yörük ve Tatar Türklerinin bu bölgeye ilk defâ ayak basmaları, Sultân Yıldırım Bâyezîd Hân zamânında olmuştur.

 

“Evlâd-ı Fâtihân”ın yerleşmiş bulundukları bölge, “Yörük Vilâyeti” adı ile anılmıştır. Bu bölgeye tâyin edilen Vezîr veya Beylerbeyiler, “Yörük Hâkimi” olarak tanınmışlardır.

 

   ***

 

Şimdi de, çok kısa bir şekilde, Balkanlarda konuşulan DİLLERden, daha sonra da insanların mensup oldukları DÎNLERden bahsedelim.

 

Prof. Dr. Kemal Karpat’ın da, belirttiği gibi, Balkan dilleri beş ayrı gruba ayrılmaktadır [Geniş bilgi için bkz. DİA-İslâm Ansiklopedisi, “Balkanlar” maddesi]: Slav dilleri, Makedonca ve Bulgarca, Rumca ve Arnavutçadır.

 

Beşinci dil grubunu ise, Türkçe konuşanlar meydâna getirmektedir ki bunların sayıları 9 milyona yaklaşmaktadır. Bu nüfûsun 6 milyonu, Türkiye’nin Avrupa kesimindeki topraklarında (Trakya), 1,5 milyon kadarı Bulgaristan’da, kalanı ise Yunanistan (Batı Trakya), Makedonya (Üsküp, Priştine bölgesi) ve Romanya’da (Dobruca) yaşamaktadırlar.

 

Balkanlar, DÎN yönünden de çok karışık bir manzara arzeder. En kalabalık dîn grubunu, HIRİSTİYÂN ORTODOKSLAR meydâna getirir. Yunanlılar, Sırplar, Bulgarlar, Rumenler, Makedonyalılar ve Karadağlılar Ortodoks kilisesine bağlı olup sayıları 55 milyon civarındadır. Osmânlı idâresi zamanında bütün Ortodokslar, İstanbul Rum Patrikhânesi’ne bağlanmışlardır… [Yarın devâm edelim inşâallah.]

 

 

 

Prof. Dr. Ramazan Ayvallı'nın önceki yazıları...