"Tövbe etmene, bu Rabbimizin razı olmadığı fiilden vazgeçmene çok sevindim. Epey zamandır dil döküyorum malumunuz."
Karşımda esip gürleyen bu tanımadığım adamı yanlış düşüncesinden vazgeçirmeye çalıştım. Söylediklerim öyle tesir etmişti ki adam en sonunda pes etti. “Vazgeçtim!” dedi, defalarca teşekkür ederek elimi öpmeye çalıştı. İntihardan vazgeçtiğini söyler söylemez derinden bir “oh” çekti, ben de çektim. Hem o rahatlamıştı hem de ben. Bu uzun izahatım da aklıma gelebilecek ikna cümlelerin en tesirli olabileceklerini sıralamıştım mutlaka. Merak ediyordum acaba hangi sözlerim tesirli oldu da onu bu kötü fiilden vazgeçirdi? Dedim ki:
"Tövbe etmene, bu Rabbimizin razı olmadığı fiilden vazgeçmene çok sevindim. Epey zamandır dil döküyorum malumunuz. Hangi sözlerim tesir etti de bana hak verdiniz?”
Adam biraz tefekkür edip düşündü sonra hince tebessüm ederek söze başladı:
“Aslında söylediklerinizin çoğu bildiğim şeylerdi. Fakat gecenin bir vaktinde, hiçbir menfaatiniz olmadığı hâlde, tanımadığınız bir kişiyi intihardan vazgeçirmeye çalışmanız, ortaya koyduğunuz deliller kalpten ifadelerdi. Öyle inanarak söylüyordunuz ki, hayatın çok kıymetli ve yaşanmaya değer olduğuna dair bir umut yeşertti içimde…”
Mübarek Hocamı dinlediğim o gün karar vermiştim “Bir tek benim çabamdan ne olacak ki?” demeden, bir kulun kalbine muhabbet, huzur ve ferahlık verebilmek için neye kuvvetim yetiyorsa, onu yapmaya çalışacaktım. Öyle de yaptım. Hiçbir kimseden bir şey beklemeden muhabbetimi, vaktimi, elimde ne varsa onu vermekten büyük bir zevk aldım. Kalpten kalbe yol vardır. Samimice gönderilen duâların, heybenin bir köşesine iliştirilmiş ufak bir hediyenin yaraları sarmakta, gönülleri ısıtmakta büyük tesiri olduğuna inanıyorum. Bu büyük bir hakikatti.
Böyle bir zamandaki ifadeleri daha iyi anlamak için biraz tefekkür etmek lazım. Bir yangın çıktığını düşünelim. Bu esnada konu komşunun canhıraş yardımları, ellerinden geleni yaptıkları hâlde; onlara teşekkür edip kuvvet vermek varken, onun yerine gördüğü ihmal ve eksiklikleri sıraladığını düşünsenize ya da bir yerde su baskını veya büyük bir mesele yaşandığını farz edelim. Evin bazı fertleri,
“Şu tedbirler alınmadığı için şöyle oldu, şu yapılan beceriksizlik” dense, ne hissedersiniz?
“Ya kardeşim şimdi sırası mı? Önce tut şu işin ucundan bakalım, sen bu evin bir ferdisin!” diye isyan etmez misin?
Bir felaket yaşanırken, aynı anda o yere ulaşılmasını beklemek, yapılanlar yerine yetişilemeyenlere odaklanmak, akıl tutulması yaşamanın ötesinde insafsızlık ve fesat çıkarmaktır.
Rabbimiz “fitnenin cinayetten daha şiddetli” bir günah olduğunu âyet-i kerîmeyle beyân buyurmuşken, birlik ve beraberlik içinde, el ele çalışma sergilenmesine rağmen, kendi dışındakileri suçlamak, yanlış yaptıklarını yüzlerine haykırmak insana, emeğe hürmetsizlik olmaz mı?
“İşte hepsi gitti” dedim. “Yalnızım. Onlar sıcak yuvalarına yemeğe gittiler, duvar dibinde kaldım, çiçeklerin arasında. İmtihanım bitmedi çok var daha. Çiçekler, sarı kırmızı çiçekler, benek benek yeşilin derinliklerinden göz kırpıyor. Taç yaprakları birer yıldız. Alttaki kara toprağın kara deliklerinden saplar yükseliyor. DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...