Bütün Bakanlıklar, vazgeçilmez değerdedir. Onlardan bazısı devletin omurgasını teşkil eder. Eğitim Bakanlığı, hayatî önemdedir…
Buna rağmen, II. Mahmud’dan bu yana, bakışların Garb’a yönelmeye başlamasından beri Bakanlıklarımızın iştigal sahası tartışıla gelindi. En başta da Maarif ve Adalet Bakanlıkları oldu. Bin yıllık Elifba terk edilerek Batı’dan alfabe devşirildi. Bin yıllık hukuk mirasımız mahzene indirilerek dışarıdan hukuk ithal edildi. Bu ve benzeri onlarca inkılâb fayda getirmekten ziyâde tahrifat ve tahribat yaptı. Müessesenin adının Tanzimat’la beraber "Maarif Nezâreti" başındaki insanın ünvanın "Maarif Nazırı", Erken Cumhuriyette "Maarif Vekâleti", "Maarif Vekili", Orta Cumhuriyette "Millî Eğitim Bakanlığı", "Millî Eğitim Bakanı" ve Cumhuriyetin II. Asrı’nda Cumhurbaşkanlığı İdare Düzeni’nde "Millî Eğitim Bakanlığı" ve "Millî Eğitim Bakanı" olmasıyla tartışmalar bitmedi.
Tanzimat’tan önce geçmiş büyüklerimiz yer sofrası etrafına dizilerek tahta kaşıkla yemeklerini yer ve karınlarını doyururlardı. Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde masada, ayrı tabaktan çatal kaşık bıçakla yendi, neticede yine karın doymaktaydı.
II. Mahmud, sarığı çıkarıp fesi getirdi. Bir asır sonra Mustafa Kemal, fesi kaldırıp Frengistan’dan şapkayı, fötrü getirdi…
İki buçuk asırdır devlete dair hemen bütün Bakanlıklarda yaşananlar şekle dairdir. Bütün bunların içinde şeklî değişikliğe en ağır şekilde mâruz kalan, muhteva yerine zâhiri önceliğe alan Adalet ve Eğitim Bakanlıklarımızın hayat alanları oldu. Bir anda İslamî, şer’i nikâhın yerini Belediye icraatı aldı. Medeni Kanunun iktibas edildiği Avrupa’da nikâh Kilisede akdedilirken bizde Belediye mecburiyeti getirildi. Buna mukabil ecdadımızın ve fıkhın "talak" dediği boşanmanın, hayatın eşler için çekilmez olduğu zamanlarda devreye girme kolaylığı Katolik hukuk uygulamasıyla cemiyetimizde içinden çıkılmaz ve cinayete kadar varan sıkıntılara yol açtı. Eğitim hayatında kızlı-erkekli şortlu gençlere statlar dolusu kalabalıklar önünde festival yaptırmakla kalkınmışlık yakalandı, yahut siyah önlük, beyaz yaka ve 3 numara tıraş mecburiyetiyle uygarlık, özgürlük ve çağdaşlık hamlesi yapıldığı sanıldı.
Bakanlıkların başında en mahir ve en iyi niyetli Bakan ve müsteşarlarının olması bu gerçekleri değiştirmedi.
Eğitim alanında son 40 yılda en ziyade tartışılan, eğitim süreleri oldu. 1990’lara kadar eğitim sistemi, ilk, orta, lise diye 3 kademeydi. İlkokul 5, orta ve lise 3’er yıldı. Yalnızca ilk 5 yıl mecburi tahsildi. 1990’larda kabul edilen mevzuatla bugün eğitim sistemi yine 3 kademedir. Bu defa 1. 2. 3. 4. Sınıflarla ilk 4 yıl olan ilkokul, birinci kademedir. 5. 6. 7. 8. Sınıflarla 4 yıl olan orta okul 2. Kademe ve 9. 10. 11. 12. Sınıflarla lise 3. Kademedir…
Böylece daha evvel 11 yıl olan ilk ve orta tahsil 12 yıla çıkarıldı.
Hâlbuki biz, eğitim süresinin uzun olduğunu defalarca yazdık ve konuştuk. 11-12 yıl orta eğitimde, 5-6 yıl fakültede, 1-2 yıl stajda, 3-5 yıl yüksek lisans ve doktorada geçmektedir. Bu müddet, eski sistemde ortalama 20 yılı buluyordu. Şimdi 20 yılı da geçmekte. 4 yaşında başlayan eğitim, kişinin çeyrek asrını alıyor. Uzun eğitim hayatı, evliliği de ötelemekte, tüketim ekonomisi mahkûmiyetinden dolayı evlenme zorlaşmakta ve neticede nüfus gerilemektedir.
Yıllardır yaptığımız teklif şudur:
-İlkokul 4 yıl yapılsın.
-Orta ve lise birleştirilerek 4 yıl olsun.
-Üniversite tahsili azami 5 yıl olsun.
Bazı fakültelerde gereksiz yere 5 yıl olan eğitim süresi aşağıya çekilsin. Staj, yüksek lisans ve doktoralar kısaltılsın. Bunların yapılmasıyla bir gencin hayatına 4 yıl gibi bir fakülte müddeti zaman kazandırılacaktır.
2025/2026 döneminde maarifimiz, eğitimimiz, yeniden tefekkür masasında. Bu defa artık kalıcı, kolay ve muhtevalı, şeklî olmayan ve bu millete ecdadına layık evlatlar yetiştirecek bir nizâm, tarz ve üslup hayata geçmelidir. Şu mutlaka düşünülmeli:
Bu internet, teknoloji ve dijital çağda her öğrenciyi sınıfa gelmeye mecbur etmeli mi? Çok kalkınmış memleket, bu mecburiyete son verdi.
2 buçuk asır, az bir tecrübe zamanı değil.
Rahim Er'in önceki yazıları...