"Medine" Arapça bir kelimedir, "şehir" demektir. Medenî, "şehirli" anlamındadır.
"Medeniyet" ise bir milletin asırlar içinde fikir, san’at, edeb, edebiyat, ilim, irfan, fazilet, merhamet, adalet, insanî muamele, sanayi, teknoloji, ticaret, çarşı ahlakı, aile iffeti, komşuluk, devlet hayatı, silah gücü, savaş kabiliyeti, diplomasi mahareti… gibi yüzlerce sahada kazandığı hayat tarzı, var olma üslubu, rekabet gücü, ayırt edici farklılığı, uygarlıktır.
Sevgili Peygamberimiz -aleyhi’s selâm- doğup büyüdükleri Mekke-i Mükerreme’den müşrik zorbalığı sebebiyle ayrılmak zorunda kalıp halkının yolunu dört gözle beklediği, damlara çıkarak ufukları taradığı yeni bir şehre gelince burada, İslâm Devleti’nin temellerini atarken en evvel yaptıkları iki iş var ki gözden kaçamaz. İlk tasarruflarından biri "Yesrib" adlı bu yeni yurtlarına "Medine-i Münevvere" ismini vermeleridir. Diğer tasarrufları ise "simsar" kelimesini tâcir yapmaları…
Medeniyeti, dinlere, milletlere ve coğrafyalara göre tasnif etmek mümkün. "İslâm Medeniyeti ve diğerleri…" gibi. Türk medeniyeti, Arap medeniyeti, Şark medeniyeti, Garp medeniyeti şeklinde sıralama da yapılabilir. İslâm Medeniyeti, esas itibarıyla Arap İslâm Medeniyeti ve Türk İslâm Medeniyeti diye de ayrılabilir. Arap-İslâm Medeniyeti, Asr-ı Saadet, Emevîler, Abbasîler, Endülüs şeklinde tasnif edilebilir. Türk- İslâm Medeniyeti de ağırlıklı olarak Karahanlılar, Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu, Devlet-i Âli Osman dönemleri diye sıralanabilir…
İslâm Medeniyeti’nde elifba Arapçadır. Lisan Arapça, Türkçe, Farsçadır. Arap elifbası, asırlar içinde İslam elifbası, harfleri de İslam harfleri oldu. Harf İnkılabı, bu sürekliliği kesti. Kâzım Karabekir’in şu sözü kahrından mıdır, kabulünden midir? Bizce meçhul:
-Türkler, Latin harflerini seçmekle İslâm Medeniyetini terk edip, Garp medeniyetini tercih etmiş oldular…
Tarif doğru, fakat okunması yanlıştır. Latin harfleri, Tek Parti Zihniyeti’nin dayatmasıyla eğitim hayatına girdi. Türkler, seçmediler, Türklere kimse bir şey sormadı.
Hem başvekillik ve hem de reis-i cumhurluk yapmış İsmet İnönü’nün şu itirafıysa meçhul değil, övünmedir:
-Harf İnkılabını yapmakla Araplar ve dolayısıyla İslâmiyet’in cemiyet üzerindeki tesiriyle irtibatını koparmak istedik…
Hâlbuki kendisi ömrünün sonuna kadar Osmanlı Türkçesiyle yazdı. Ancak, ölürken yanındakilere "Ermeni alfabesi kaç harftir?" diye sordu.
İnönü faslını açınca maruz kaldığı bir haksızlığa temas etmeden geçemeyeceğiz. İstisnasız bütün muhafazakâr partiler, "devleti kuran parti" diye CHP’yi gösterme hatalarının daha ağırını para bahsinde yaptılar. Her muhafazakâr parti, İnönü’yü "Atatürk’ün resmini paralardan kaldırdı!" diye kınadı. Bu tenkit, yanlıştır. İsmet İnönü, reis-i cumhur olduğunda hayata geçen bu karar doğruydu. Uygulama, sonraki DP iktidarında da devam etseydi paralar, çeşni kazanarak günümüze dek gelirdi. Diğer dünya ülkelerindeki paralarda yalnızca ilk Başkan veya Kralın fotoğrafı yer almıyor…
Medeniyete dair konuşuyoruz:
Nihad Sâmi Banarlı, Yahya Kemal Beyatlı’ya şunu sorar:
-Efendim, Türkler, Balkanları nasıl fethettiler?
-Bulgur pilavı yiyip İlâ-yi kelimetullah aşkıyla cihâd ederek!
İslâm Medeniyeti, at sırtındaki Türk’ün kalbine işte bu aşkı nakşettiği için Türk milleti, bin yıl boyunca İslâm’ın sancaktarı oldu. Bugün asker, MİT ve polisimiz terörü tesirsiz hâle getirdiyse bu zafer, İlâ-yi kelimetullah; Allahın ismini yücelerde tutma aşkının bir miras olarak onların kalbine ve ruhuna sinmiş olmasındandır. Ormanlarımızı yangından kurtarmak için canını ortaya koyan Alev Savaşçıları itfaiyecilerimizin cesareti de aynı aşkın mahsulüdür…
Yahya Kemal Beyatlı ve Nihad Sâmi Banarlı, bir gün Paris’te sohbet ede ede yolda yürürken arkalarına bir gencin takılmış olduğunu fark eder fakat sohbetlerini kesmezler. Bir müddet daha gittiklerinde genç hâlâ arkalarındadır. Hâliyle merak ederek -Fransızca- sorarlar:
-Bir arzunuz mu var?
Genç olanca samimiyetiyle şöyle der:
-Hangi lisanı konuştuğunuzu bilmiyorum; dediklerinizi de anlamıyorum. Ama; diliniz, öylesine çekici ve ahenkli ki bu lezzetten kopamadım; kusuruma bakmayınız…
Edebiyat tarihçisi Nihad Sâmi Beyin şu sözü, harfi harfine doğrudur:
-Ecdadımız Türkler, memleketler fethettiği gibi kelimeler de fethettiler! Bin yıldır kullandığımız kelimeler, özbeöz Türkçedir!..
Osmanlı, "küçük olsun, benim olsun" diye millî devlet mantığıyla hareket etmiş olsaydı; İstanbul alınamaz, Türkler, imparatorluk kuramazlardı. Cihan Devleti, azmindeki ecdadımız, ülkeler gibi "Hikmet, mü’minin yitiğidir, nerede bulursa alır" Peygamber düsturundan hareketle ilim, irfan harf ve kelime de fethetti. Bir asır evvelinde ise -sanki- ilim, irfan soykırımı yaşadık. Türkçe, Arapça ve Farsça aşılanmasıyla imparatorluk; Cihan Devleti dili olmuştu. Yüz sene önce buna kastedilirken asıl hedef İslamiyet’ti. Tek Parti Zihniyetinin günah-ı kebâiri çoktur. Bu yüzdendir ki "son bir asır seviyeli bir şekilde sorgulanmalıdır!" diyoruz. Böylece medeniyetimizdeki kopukluklar tamir edilir.
Rahim Er'in önceki yazıları...