Bakü-Moskova ilişkileri ve düşürülmesi gereken tansiyon

A -
A +

Rusya ile Azerbaycan arasındaki gerilimi sağlıklı şekilde analiz edebilmek için meseleyi çok boyutlu olarak ele almak gerekir. Bu kriz, sadece siyasi değil; jeopolitik ve ekonomik açılardan da değerlendirilmelidir. Ayrıca Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in dış baskılara karşı hassas olduğu gerçeğini göz önünde bulundurarak gelişmeleri okumalıyız.

 

Rusya’nın küresel güç rekabetindeki yeri, Ukrayna’daki savaş ve ABD ile olan ilişkileri ayrı başlıklar altında incelendiğinde, Putin’in uzun vadeli stratejik hedeflerini daha iyi anlamak mümkün olur. Azerbaycan ise, eski Sovyet coğrafyasındaki ülkeler arasında özel bir pozisyona ve kendine özgü müttefiklik anlayışına sahip.

 

Aliyev, baskıcı dille kendisine yönelen tavırlara, dış müdahalelere karşı net duruş sergileyen bir lider. Kim tarafından dile getirildiğine bakmaksızın bu tarz yaklaşımları doğrudan reddediyor. Diğer yandan Putin, bazı diplomatik davranışları kişisel saygı meselesi hâline getirebiliyor. Bu tutumu, özellikle eski Sovyet ülkeleriyle kurduğu ilişkilerde daha belirgin hâle geliyor. Mesela Özbekistan ya da Letonya gibi ülkelerin liderlerine karşı geliştirdiği yaklaşım birbirinden farklılık gösteriyor. Bu farkların temelinde hem tarihî bağlar hem de kişisel ilişkiler yatıyor.

 

Putin, eski Sovyet coğrafyasını hâlâ Rusya’nın doğal etki alanı olarak değerlendiriyor ve bu bakış açısı, bölge ülkelerinin liderleriyle kurduğu ilişkileri şekillendiriyor. 

 

Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki barış sürecinde Moskova’nın belirleyici aktör olmasını isteyen Putin, Washington’un ara buluculuk girişimlerine mesafeli yaklaşıyor. 

 

Sürecin başından beri Rusya’nın içinde yer aldığı müzakerelerin zamanla ABD’nin inisiyatifine geçmesi, Kremlin açısından kabul edilebilir bir gelişme değil. Karabağ sorununda da Rusya, kendi rolünün ve çabalarının yeterince takdir edilmediği düşüncesinde.

 

Rusya, küresel ölçekte yaşadığı güç mücadelesi içinde bölgesel dengeleri göz ardı etmiyor; aksine bu unsurlara büyük önem atfediyor. Bu çerçevede Azerbaycan’ın tutumu, Moskova açısından stratejik/hayati bir değer taşıyor. Gelişmeleri sadece kısa vadeli olaylar üzerinden değil; aynı zamanda orta ve uzun vadeli hedeflerle birlikte analiz etmek gerekiyor.

 

 

Bakü, dengeli bir politika izliyor...

 

 

Bakü, Ukrayna meselesinde bağımsız ve dengeli bir politika izlemeye çalışıyor ve bu hassas çizgiyi sürdürme konusunda da ısrarlı. Ancak Moskova, zamanla daha net ve keskin bir pozisyon beklemeye başladı. Putin, Azerbaycan’ın bazı meselelerde tavrını daha açık şekilde ortaya koymasını arzuluyor. Bu beklenti yalnızca Azerbaycan’a özgü değil; Rusya’nın önderliğinde şekillenen tüm ittifak ilişkileri için geçerli bir yaklaşım.

 

Son günlerde yaşanan gelişmeler ve Azerbaycan sınırında bulunan Dağıstan Cumhuriyeti Başkanı Sergey Melikov’un yaptığı açıklamalar, yalnızca dikkat çekici olmakla kalmayıp aynı zamanda içinde tehditkâr bir dil de barındırıyor. Melikov, somut bir gerekçe göstermeksizin Azerbaycan’la olan ilişkilerden ve bu ortaklığı zayıflatmak isteyen güçlerden söz ederek, oldukça tanıdık bir söylem kullandı.

 

Rusya’nın, Azerbaycan’daki etnik gruplar üzerinde uzun yıllardır devam eden güçlü bir etkisi olduğu biliniyor. Özellikle Azerbaycan’ın Dağıstan’la kara sınırının bulunması nedeniyle, ülkede pek çok Kafkas kökenli etnik grup yaşamaktadır. Aynı şekilde, Dağıstan’da da önemli bir Azerbaycanlı nüfus mevcuttur.

 

Geçmişte Rusya, Azerbaycan’daki etnik gruplar aracılığıyla çeşitli baskı mekanizmaları işletmişti. Melikov’un açıklamaları, Moskova’nın bu araçları gerektiğinde yeniden devreye sokabileceğine dair açık bir mesaj olarak yorumlanabilir.

 

Öte yandan, Rusya’nın Olağanüstü Hâller Bakanı ve beraberindeki heyetin Bakü ziyareti dikkat çekti. Yapılan açıklamalarda, Azerbaycan’ın İran’daki gelişmeler sırasında Rus vatandaşlarının tahliyesine sağladığı katkı takdirle anıldı. Yani bir yanda sert mesajlar verilirken, diğer yanda daha yumuşak ve diplomatik bir dilin hâkim olduğu görülüyor. Bu durum, yeni dönem siyaset anlayışının bir göstergesi.

 

Rusya, Güney Kafkasya’da Azerbaycan’ın duruşunu daha net ve belirgin hâle getirmesini bekliyor. Özellikle Karabağ’ın yeniden Azerbaycan kontrolüne geçmesi sürecinde sağladığı desteğin karşılığında, Ermenistan’la yürütülen barış sürecinden dışlanmak istemiyor. Bu noktada Zengezur Koridoru, meselenin merkezinde değil; daha çok ikincil başlıklardan biri olarak öne çıkıyor. Esas mesele, Azerbaycan’ın bölgesel denklemde kendisini nasıl bir pozisyonda konumlandıracağıdır.

 

Şu an itibarıyla Rusya’da Azerbaycan vatandaşlarına yönelik açık ve resmî bir tehditten söz edilemez. Ancak kısa süre önce bir Azerbaycanlı aile ile Rus kolluk kuvvetleri arasında yaşanan ve iki kişinin dövülerek öldürülmesiyle sonuçlanan olay, ayrı bir başlık altında ele alınmayı hak ediyor. Her ne kadar olayın hukuki bir zeminle gerekçelendirildiği söylense de yaşananlar kabul edilemez niteliktedir. Ayrıca suçun niteliği ne olursa olsun, uygulanan şiddet ve müdahale biçimi Rusya tarafından ciddi biçimde sorgulanmalı ve değerlendirilmelidir.

 

Bu olay, aynı zamanda Rusya’nın üstü kapalı bir gözdağı verdiği şeklinde yorumlanabilir: “İstersem bir gecede yüz binlerce kişiyi sınır dışı edebilirim.” Böyle bir adımın atılması durumunda, yalnızca diplomatik ilişkiler değil, Azerbaycan’daki sosyal yapı da ciddi biçimde etkilenebilir. Zira neredeyse her Azerbaycanlı ailenin bir ferdi Rusya’da çalışmakta ve ülkeye düzenli olarak maddi katkı sağlamaktadır.

 

Azerbaycan halkı, üretkenliği ve girişimcilik kabiliyetiyle öne çıkan bir millettir. Özellikle Rusya’da, gıda sektörü başta olmak üzere birçok alanda etkin rol üstlenmekte ve ülke ekonomisine kayda değer katkılarda bulunmaktadır. Ayrıca, son yıllarda yaşanan siyasi türbülans dönemlerinde bazı Azerbaycan kökenli iş adamlarının Rusya’ya mali destek sunduğu da bilinmektedir.

 

Putin’in yaklaşımı ise şu şekilde özetlenebilir: “Rusya’daki büyük ekonomik pastadan en fazla payı Azerbaycan kökenliler alıyor.” 

 

Dolayısıyla buna karşılık siyasi sadakat beklediği de açıktır.

 

 

“Kraldan çok kralcı” çevreler!..

 

 

Öte yandan, Rusya’da “kraldan çok kralcı” olarak tanımlanabilecek bazı çevreler de dikkati çekiyor. Örneğin, Kafkas kökenli ve Rusya-Ukrayna savaşında adı öne çıkan bir figürün şu sözleri oldukça çarpıcı: “Cepheye biz gidiyoruz ama savaşmayan Azerbaycanlılar pastanın en büyük dilimini alıyor.”

 

Bu tür açıklamalar, Rusya’daki kamuoyunun nasıl yönlendirilebileceğine dair önemli ipuçları sunuyor. Her ülkede olduğu gibi, burada da kriz ortamını fırsata çevirmeye çalışan, toplumsal gerginlikleri körükleyerek öne çıkmak isteyen grupların varlığı aşikârdır.

 

Türkiye ile Rusya arasındaki yakın ilişkiler, Rusya’daki Azerbaycan kökenlilerin konumunu daha da sağlamlaştırmıştır. Ancak bu durumdan memnun olmayan ve bundan rahatsızlık duyan çevrelerin varlığına sık sık dikkati çekmek gerekiyor. Uzun vadede, Rusya içindeki güç dengelerinde yaşanan değişim, ekonomik gücün de el değiştirmeye başladığını göstermektedir.

 

Azerbaycan-Rusya ilişkilerini analiz ederken, sosyolojik dinamikleri göz ardı etmemek büyük önem taşıyor. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, bu alandaki deneyimiyle bölgenin en stratejik liderlerinden biri olarak öne çıkıyor. Temkinli ve uzun vadeli düşünmeye dayalı bir siyaset anlayışına sahip olan Aliyev, Rusya’ya karşı sert çıkış yapsa da temel yaklaşımı kavgadan ziyade uzlaşma arayışı üzerine kuruludur.

 

Türk Devletleri hakkında konuşurken ya da bu çerçevede projeler geliştirirken, edebi ve idealist söylemleri bir kenara bırakıp sahadaki somut gerçeklik üzerinden hareket etmek gerekir. Gerçeklerden kopmadan, rasyonel kalabilmek bu süreçte hayati önemdedir.

 

 

 

Sevil Nuriyeva’nın önceki yazıları…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.