Trump ve Putin

A -
A +

Trump ve Putin’in beklenilen Budapeşte görüşmesi öncesinde ortaya atılan iddiaların çoğu, görüşmeyi sekteye uğratma amacını taşıyor. Rusya tarafı, Dışişleri Bakanı Lavrov’un açıklamalarına bakılırsa, zirvenin altyapı hazırlıklarına başlamış durumda. Sözcü Peskov’un ifadelerine göre ise, zirvenin günü en başından beri açıklanmamıştı.

 

Sürece gelelim... Rusya lideri Putin, Başkan Trump’la Alaska’daki mutabakat konularına ilişkin olarak Valday Forumu'nda şöyle dedi: “Biz tüm dünyaya konuştuğumuz ve mutabık kaldığımız her konuyu beyan etmek düşüncesinde değiliz.”

 

Basına yansıyan tahminler üzerinden süreci değerlendirdiğimizde tablo açık: Putin, acil bir ateşkes istemiyor; uzun vadeli bir anlaşmadan yana... Peki bu anlaşma neyi kapsıyor? Rusya’nın söylemine baktığımızda, savaşla alınan toprakların Kremlin için vazgeçilmez olduğu görülüyor. Ateşkes, Rusya açısından savaşın yeniden başlamasına fırsat tanıyacak bir ara dönem anlamına geliyor. Dolayısıyla Alaska’da Trump’la bu konuda uzlaştıkları anlaşılıyor.

 

Trump’ın açıklamalarına dönersek, o savaşın durmasını istiyor; ancak kimin lehine biteceği önceliği değil. Trump, “Ukrayna’nın bu savaşı kazanabileceğine inanmadığını” açıkça dile getiriyor. Beyaz Saray’daki Trump-Zelenskiy görüşmesinin ardından Ukrayna liderinin memnun olduğu da söylenemez; zira istediği uzun menzilli füzeleri alamadı. Trump’ın “Nobel Ödülü’nün kendisine verilmemesinin adil olmadığını” söylemesi ise, her ne kadar ilginç görünse de, savaş konusundaki yaklaşımını yansıtıyor...

 

Şimdi yeni zirve kapıda. Macaristan’da Trump ve Putin görüşme kararı aldı. Şimdilik tarih belli değil. Amerikan basını zirvenin “iptal edildiğini” yazarken, Rusya medyası “sahte haberlere güvenmeyin” açıklamasını yaptı. Macaristan Dışişleri Bakanı’nın bu zirvenin altyapı hazırlıkları için ABD’ye gittiği açıklandı. Rusya ve ABD dışişleri bakanlıkları arasında konu başlıkları tartışılıyor ancak henüz ortak bir mutabakata varılmış değil. Görünen o ki, yeni zirve Alaska görüşmesinin devamı niteliğinde, ileri bir adım olarak planlanıyor.

 

İki liderin ekiplerinin çalışmaya başlaması, açık kalan birkaç soruya cevap bulunmasının bu zirvenin ana eksenini oluşturacağını gösteriyor. Avrupa ise rahatsız. Özellikle Brüksel ve Londra merkezli çevreler, bu görüşmenin yapılmaması için her yolu deniyor. Macron, “Masada Avrupa’nın geleceği söz konusuysa, Avrupasız bu zirve mümkün olamaz” diyor. Ukrayna da “Konu Rusya-Ukrayna savaşıysa masada Ukrayna lideri olmalıdır” görüşünü savunuyor. Teorik olarak bu itiraz haklı görünse de politik açıdan Trump ve Putin’in süreci kendi başlarına yürütmek istemeleri anlaşılabilir...

 

Putin, ilk günden beri Minsk sürecini hatırlatıyor: “Ben güvendim ve o masaya gittim ama sonunda aldatıldım.” Çünkü savaşın önlenmesi amacıyla kurulan Minsk masası, süreci fiilen savaşın devamını kolaylaştıran bir araca dönüştü.

 

Trump’ın esas hedefi Çin. Ekonomik gücüyle Avrupa’ya uzanan Çin faktörü, Trump’ın sinir uçlarına dokunan bir mesele. Bu nedenle elindeki Rusya kartını sonuna kadar kullanacağı açık. Rusya, Donetsk bölgesinin büyük bölümünde kontrolü sağlamış durumda ve Donbas’ı tamamen istiyor. Trump ile Putin arasındaki görüşmede bu konuların da gündeme geldiği anlaşılıyor.

 

Trump’ın “Ben anlaşma yapmak istiyorum. Olursa iyi olur, olmazsa birçokları ağır bedel ödeyecek” sözleri, savaş yoluyla daha büyük kayıplar yaşanacağına işaret ediyor. Ukrayna liderinin böyle bir tabloya onay vermesi beklenemez. Bu yüzden Zelenskiy önce “ateşkes” diyor. Avrupa ve Ukrayna aynı noktada: Önce ateşkes, sonra müzakere... Putin’in “hayır” dediği kritik nokta da tam olarak bu. Minsk sürecinden sonra “bir daha kandırılamayacağını” söylüyor...

 

Avrupa, bu çıkmazdan kurtulmak için Rusya’ya yönelik ekonomik baskıyı artırmayı çözüm olarak görüyor. Trump’ın hesapları ise farklı. Macaristan’da planlanan olası Trump-Putin görüşmesi, tüm güvenlik tedbirleri tamamlanır ve taraflar belli konularda mutabakata varırsa gerçekleşecek gibi duruyor.

 

Trump, sonuç alamadığı konulardan çabuk sıkılıyor. Rusya ise kapıları açık tutarak manevra alanını genişletiyor; ancak kendi şartlarından taviz vermiyor. Bu, ilginç bir diplomasi anlayışı: Hem masa var, hem de tavizsiz şartlar...

 

Ukrayna’nın hiçbir askerî bloka girmemesi ve nükleer silaha sahip olmaması, Rusya’nın temel şartları arasında. Trump’ın yaklaşımı ise “iyi bir anlaşma”ya dayanıyor. Kim daha fazla kazandırırsa tercihini o yönde kullanıyor. Küresel dengelerin yeniden şekillendiği bu dönemde, Trump’ın Rusya’ya yakın durma eğilimini anlamak zor değil.

 

Bu süreci, Rusya ve ABD arasındaki müzakereler, Trump’ın Avrupa hedefleri ve Çin planları çerçevesinde okumak gerekiyor...

 

 

 

Sevil Nuriyeva’nın önceki yazıları…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.