Üstad sofrası

A -
A +

Türk Edebiyatı Vakfının çıkardığı "Türk Edebiyatı" dergisinin son iki sayısını severek okudum. Esasen, bu sayılara ulaşmam biraz tesadüfi oldu. Sultanahmet'e son gidişimde Vakfın Divanyolu üzerindeki satış mağazası karşıma çıkınca dergileri gördüm ve fırsatı kaçırmadım. Mart sayısı, edebiyata ve yemeğe meraklı kişiler için çok ilginç. Titizlikle hazırlanmış. Kapak başlığı "Edebiyat ve Sofra". Türk edebiyatının şair ve yazarlarının yemekle ilişkilerini, yemeğe meraklarını, yemeğe bakışlarını, yeme-içme alışkanlıklarını anlatan, bu konuda bilgiler veren okuması zevkli bir sayı. Siz okuyucularım için, dergiden aldığım bazı yazı ve pasajları, noktasına virgülüne dokunmadan aktaracağım. Beğeneceğinizi bazen gülümseyerek, bazen hayretle okuyacağınızı sanıyorum. Yorumlarınızı bekliyorum. REFİK HALİD KARAY VE ABDÜLHAK ŞİNASİ İki romancı, biri meyveye dost diğeri düşman. Refik Halit Karay'a göre, "manav ve sebzevatçı dükkanları tabiatın en hayrete şayan güzelliklerini içine toplamış birer güzellik sergisidir." Kayısı, şeftali, erik, elma, ayva, kavun, karpuz, nar, çilek, üzüm gibi yerli meyvelerle ilgili iştah açıcı tesbit ve tasvirleri bulunan Refik Halid'in "Meyvelere Dair ve Yemeklere Dair" başlıklı yazıları, ancak hakiki bir şikemperverin kaleminden çıkabilecek nefasette yazılardır. Refik Halid'in aksine bütün meyvelerden nefret eden Abdülhak Şinasi bir temizlik hastasıydı ve her çeşit mikrobun insanlara meyvelerden geçtiğine inanırdı. Yemeğe davet edildiği zaman masada meyve bulunmamasını şart koşan "Fahim Bey ve Biz" in yazarı manavların önünden geçmek zorunda kaldığı zaman, meyve sebze sergilerini görmemek için başını başka tarafa çevirirdi. TEVFİK FİKRET Nazıma Hanım, eşi Tevfik Fikret'in yeme-içme alışkanlıkları hakkında şunları anlatmıştır: "Dünyada onun en çok sevdiği şey bir bardak buzlu su idi. Kışın en soğuk günlerinde bile suyun kendi soğukluğuna kanaat etmez, balkona testi koyardı, soğusun diye. Sigarası, içkisi yoktu. Kendisine likör bile içiremediler. Güzel yemeği çok sevdiğinden aşçısını en mahir Bolulular arasından seçerdi. Buzlu hoşafa, buzlu kompostoya, bilhassa buzlu vişne kompostosuna bayılırdı. Sonra böreği çok severdi. Yatağından kalkıp yediğini bilirim. H.Feridun Es -Yedigün Nr 75 15.Ağustos.1934 AHMET MİDHAT EFENDİ Ahmet Midhat Efendi, son derece iştahlı, ağzının tadını bilen, mutfağa girdiği zaman sevdiği yemekleri, özellikle pilav ve böreği, Bolulu aşçıları kıskandıracak nefasette pişirebilen bir yazardı. Oğlu Kamil Yazgıç'ın anlattığına göre, pekmezle pişirilmiş ve üzerine bol ceviz ekilmiş balkabağına bayılır ve "balkabağı" kelimesinin hakaret makamında kullanılmasına çok içerlermiş. Keçecizade İzzet Fuad Paşa'yla sık sık ava çıkar ve av etleriyle yaptığı leziz yemekleri eşe dosta ikram etmekten büyük zevk alırdı. 'Dünyada hiçbir gıda insanın kendi vurduğu av eti kadar lezzetli değildir" diyen Midhat Efendi'nin "Sayyadane bir Cevelan" isimli meşhur romanı, sık sık tekrarlanan bu av eğlencelerinden doğmuştur. Bu hafta sizlere son iki yüzyılda yaşamış, edebiyatımızda yer almış, kıymetli 5 yazarımızdan aktarmalar yaptım. Bir başka hafta başka şair ve yazarlarımızın neler yediklerini, nasıl yediklerini, yemeklerle ilişkilerini yine aynı dergiden faydalanarak yazmaya devam edeceğim. Dergiyi hazırlayanlara teşekkür ediyorum. Sağlığınız ve damak tadınız hep yerinde olsun ! İBNÜLEMİN MAHMUD KEMAL BEY İbnülemin Mahmud Kemal Bey, meyvelerden armuda hayran, süt mamullerinden peynire düşmandı. Mutfağına soğan, sarımsak, gibi kokulu yiyecekler giremezdi. Ahretliği Fatma Hanım öldükten sonra yemeklerini hep kendisi yaptı. Eve alacağı aşçıları kendisi seçerdi. Davetli olarak gittiği evlerde de dostlarının aşçılarını görür, tırnaklarını muayene edermiş. İbnülemin Mahmud Kemal Bey'in peynire karşı alerjisi bulunan bulunuyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.