Nasrettin Hoca: “Madem ‘iyi bilirdik’ diyeceksiniz, niye ölmeden söylemiyorsunuz?”
“İyi bilirdik” demeyi ne zaman öğreneceğiz? Nasreddin Hoca’dan bir fıkra anlatılır:
Hoca cemaate dönerek, “ben ölünce cenaze namazımda imam sizlere ‘nasıl bilirdiniz?’ diye sorarsa, benim hakkımda ne dersiniz?” der.
Cemaat: “Hocam, tabii ki ‘iyi bilirdik’ diyeceğiz.”
Hoca da hemen yapıştırır cevabı:
“Madem ‘iyi bilirdik’ diyeceksiniz, bunu niye ölmeden önce söylemiyorsunuz?”
Gerçekten de hayattayken susarız, öldüğünde methiyeler dizeriz birbirimize birçoğumuz... Dirilerin kıymetini bilmeyen, ölülerin ardından gözyaşlarını yücelik zanneder her nedense. Oysa övgüyle diriltmek gerekirken, biz susarak öldürürüz birbirimizi.
Bir dost meclisinde körler ve sağırlarla ilgili atasözleri konuşulduğunda zihnimde yankılanan cümle şu oldu:
“Kel ölür sırma saçlı olur; kör ölür, badem gözlü olur.”
Ne çok övgü ne çok saygı ve vefa… Ama hep geç kalınmış. Yaşarken görmezden gelinenler, öldükten sonra göklere çıkarılır. Bu milletin bağrından nice badem gözlü geçmiş, nice sırma saçlı kalem susmuş… Ama biz, onların suretine değil, sîretine bile bakmadan yürümüşüz yanlarından. Varlıklarını görmeden, kıymetlerini anlamadan geçmişiz dünyadan.
Yüce dinimiz “ilim Çin’de de olsa alınız” diyerek bilgeyi yüceltiyor. Rabbimiz “Sizin en üstün olanınız, takvaca en üstün olanınızdır” buyurarak pula değil, kalbe ve kulluğa değer veriyor. Ama biz? Biz hâlâ insanları dış görünüşüne göre değerlendiriyor hâlâ “görmeyen”i eksik, “duymayan”ı yetersiz sayıyoruz.
Görmeyen bir insan güzel işler yaptığında “vay be, engelli ama maşallah hiç belli olmuyor.” diyoruz. Oysa bu cümle bir iltifat değil ayrımcılığın zarifçe paketlenmiş şeklidir. Bir engellinin iyiliğini “normal dışı” bulmak onu hâlâ ayrı bir yerde tuttuğumuzun kanıtı değil midir?
Kıymet bilmezliğimizin en acı tarafı ise bunu sadece engellilere değil, ilim ve çile ehline de yapmamız. Allah dostlarını, gönül adamlarını, ilimle yoğrulmuş hizmetkârları hep kaybettikten sonra konuşuyoruz. Dilimizden “iyi bilirdik” düşmüyor ama yaşarken bir selâmı, bir teşekkür cümlesini çok görüyoruz. Kimileri vardır eğitime öğretime vakit ayıramaz çalışmaktan. Ya da istikameti onu para kazanan tüccar veya iş adamı olmaya yönlendirmiştir.
Peki para kazanmaya değil de ilim öğrenmeye yönelen kimsenin yaşayışı ne olacaktır? DEVAMI YARIN
Ünal Bolat'ın önceki yazıları...