Türkiye Batı fobisini üzerinden atmadığı müddetçe sağlıklı kararlar alamayacaktır. Ankara'nın 'AB' serüvenindeki yeni stratejisi lobilerde düğümleniyor. ABD ve Avrupa'da lobilerin etkisi tartışılmaz. Yahudi, Rum ve yeni yeni etkisini duyuran Ermeni lobilerinin aldıkları mesafeler ortadadır. Dikkat edilirse bütün lobi faaliyetlerinde lokomotif ideoloji ve inanç; sahiplerinin bizatihi kendileridir. Her nedense Ankara kendi insanları yerine 'taşeron'lar ikame ederek hataya düşmektedir. 'Taşeron' istihdamı ile 'ABD'd#ki Türk lobiciliğinin geldiği nokta bellidir. Milyon, hatta milyarlarca dolar harcanmasına rağmen; "Buz üzerine yazı yazılmaktadır." Gerek tanıtma fonu kullanımı ve gerekse örtülü ödeneklerin çarçur edilme sebebi 'taşeron' istihdamında düğümlenmektedir. 'ABD'de yapılan hatanın makul gerekçeleri bulunabilir. Öyle ya, geniş bir çoğrafyada tesbih tanesi gibi dağılmış olan Türkleri aynı hedef istikametinde toplamak kolay değildir. Ancak Avrupa'da durum farklıdır. Önce coğrafya 'ABD' ile kıyaslanmayacak kadar küçük ve ulaşımı kolaydır. Sonra da Avrupa'da beş milyonu aşkın Türk nüfus mevcuttur. Bundan yirmi otuz yıl önce bir fantezi gibi görünen lobiciliğin altyapısı hazırdır. Ne var ki Ankara kendi insanına güvenmiyor... "Armudun sapı, üzümün çöpü" diyerek dışladığımız kendi insanlarımız yerine 'taşeron' kullanmanın hiçbir getirisi olmamış ve olmayacaktır. Bütün lobi faaliyetlerinin itici gücü din olmasına rağmen; bizde lâ dini bir lobicilik gayreti sebebiyle çimento tutmuyor... Tutsa bile kalıcı olmuyor. Lobicilik bir gönül işidir. Bir sevgi ve ideal işidir. Gönlü vatan hasreti ve muhabbeti ile dolu olmayan insanların lobiciliğinden bir hayır gelmez. Burada itici gücün 'ideal' olduğu bilinmeli; 'para' gayeli kuruluş ve organizasyonlara itibar edilmemelidir. 'Taşeron' istihdamı yol, köprü kanalizasyon inşaasında fonksiyonel olabilir. Ancak gönül inşası demek olan lobicilikte taşeron kullanmak; boş yere para ve zaman harcamak olacaktır. Yoksa Ankara imaj ve lobi terimlerinde bir yanlışlık içinde midir?