Veysel Gani

Biz ne dersek diyelim Doğu Batı, Kuzey Güney arasında gizli bir çekişme ve mücadele vardır. Buna siz ister türlerin, ister kültürlerin ve isterse dinlerin mücadelesi deyiniz; mücadele, mücadeledir.

Birbirini izleyen zirve ve toplantılarda Avrupa da 'terör'le tanıştı. Hoş terör Batının dünyaya musallat ettiği beladır da, şimdi fakirlerin üzerinde dolaşıyor.

'NATO' devlet ve hükümet başkanları zirvesinde Ecevit'in ortaya koyduğu tavır, yüreklere su serpmiştir.

Eskilerden ümit kesilince, moda yenilere dönüyor... Dönüyor da bize takdim edilmeye çalışılanların hangisi yeni?

Soğuk savaşın gözde savunma gücü 'NATO' şekil değiştiriyor. Daha doğrusu gelişen dünya şartlarına göre işbirliğinde yeni bir tarz belirleniyor...

Günler su gibi akıp gidiyor... Türkiye'nin meseleleri de çığ gibi büyüyor. İki yıllık icraatına baktığımız koalisyon Hükümeti'nin de tükenerek yönetimi Derviş'e devrettiği gözleniyor... Dördüncü ortak diyerek ünü duyurulan Derviş'in artık büyük ortaklığa soyunduğu söyleniyor.

Adı birlik bile olsa, üyelerinin arasında gizli bir çekişmenin olduğunu gizlemek zor oluyor... 'AB' üyesinin büyük kardeşleri sayılan Almanya, İngiltere ve Fransa arasındaki rekabet bitmek bilmiyor.

Hedef; "üzüm yemek mi, yoksa bağcı dövmek midir?" bilemiyoruz... Son kabine değişikliğinde yaşanan nahoş hadiseler, gelecek umutlarımızı söndürmektedir.

Siyasi arena, defile podyumuna döndü... Karar beyinlerimiz işlerine gelmeyen ve içlerine sindiremedikleri olayları; kanuni de olsa 'şık' olup olmamakla değerlendirirlerdi...

Hafta sonunda gazeteniz TÜRKİYE'nin büyük bir dikkatle izleyip, sizlere aktardığı Türk Federasyonu Kurultayı'nı dolu dolu yaşadık.

Türkiye Batı fobisini üzerinden atmadığı müddetçe sağlıklı kararlar alamayacaktır. Ankara'nın 'AB' serüvenindeki yeni stratejisi lobilerde düğümleniyor.

Üç ayı bulacak bir tatil dönemine girmeye başlayan Avrupa'da işler yavaşlıyor.Tatil, Avrupa'nın ayrılmaz bir parçası... Tatilsiz Avrupa, köpeksiz Avrupalı'ya rastlamadık dersek yalan olmaz!

Çok çeşitli ve çok değişik coğrafyaları yurt edinen Türkler terbiye ve uyum konusunda hayli mesafe almışlardır.

Aylardır jandarmanın yapmış olduğu hazırlık soruşturmaları konuşuluyor... Konuşulacak tabii. Bir yerde bir iş, bir icraat olursa behemehal konuşulacaktır. Ne var ki konuşanlar ve konuşulanlar hukuk çerçevesi içerisinde kalmak zorundadır.

Olağanüstü ve olağandışı dönemin hükümeti olarak bilinen koalisyon iki yılını doldurdu... İnsan ömründe iki yılın değil, iki saatin hatta iki dakikanın bile önemi büyüktür. Fakat yönetimlerde her nedense sürelerin pek kıymeti bilinmez.

Buğday taban fiyatı ile ilgili tartışmaları görüyorsunuz. Düne kadar kendi kendine yeterli yedi veya yirmi ülkeden biri olan Türkiye bu özelliğini kaybetmiş durumdadır.

Birçok meselesini halletmiş gibi görünen Avrupa ülkelerinde "yaşlanan nüfus" hâlâ problem olmaya devam ediyor... Genç nüfus ihtiyacını göç yoluyla temine mecbur kalan Avrupalı da şaşkınlık içinde.

Ortada mevcudiyeti tartışmalı bir 'reform' iddiası var. Dikkat edilirse bu tür faaliyetlerin ilk sinyalleri hep batıdan gelir.

Şampiyonluk yolunda emin adımlarla ilerleyen Fenerbahçeliler bu başlığa bitmişlerdir... Galatasaraylı okuyucularımız ise "bunun sırası mıydı?" diyeceklerdir.

"Sayın Gani; Ben Denizli'de çay ocağında çalışan Sağlık Meslek Lisesi mezunu 19 yaşında bir gencim. Artık bir Türk genci olarak ülkemizin bu gidişine daha fazla tahammül edemeyeceğim. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra düşmanlar ülkemizi işgal ettiğinde bazıları kurtuluşu Amerika'nın ya da İngiltere'nin himayesine girmekte görüyorlardı. Ama Türk halkı Atatürk'ün önderliğinde bir savaşa girişti ve bağımsızlığını kazandı. Bu, kolay da olmadı.