HANEFİ SÖZTUTAN O MARŞIN HİKÂYESİNİ ANLATTI

A -
A +
O marş Şerife Teyze’nin kamyonuna atlayıp meydana sürmesi gibi bir şey
 
Geçen hafta hatırlatmıştık.
"Baş koymuşum Türkiye'min Yoluna" türküsünün sözlerini Dilaver Cebeci yazmıştı.
İki Malazgirt Marşı var birini Ömer Öztürkmen, diğerini Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu kaleme almıştı. Ki hepsi de Türkiye gazetesi yazarıydı.
15 Temmuz darbesine karşı duruşun sembolü olan Demokrasi Marşı da yine bir Türkiye gazetesi yazarının elinden ve yüreğinden çıktı.
Gece servisi editörlerimizden Şair ve Yazar Hanefi Söztutan'ın sözlerini yazdığı marş, bir haftadır bütün kanallarda dolanıyor. Sosyal medyada paylaşım rekorları kırıyor.
"Demokrasi destanında şahitler biziz / Bir ölünce bin dirilen şehitler biziz" mısrası küçük büyük herkesin dilinde.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da eseri çok beğendi ve marş, şehitler için düzenlenen kampanyanın müziği oldu. Yenikapı'daki tarihî mitingde de milyonların ağzında o ezgiler vardı. Hanefi Söztutan, tipik bir şairdir. Pek fazla konuşmaz, sorarsan ancak söyler. Fakat yüreği o dinginliğinin aksine coşkun bir ırmak gibi çağlar.
Demokrasi ilavemize kapak yaptığımız o şiirin yazılış hikâyesini şairin kendisinden dinledik:
-Abi böyle etkileyici bir marşı hangi duygularla, hangi ruh hâliyle kaleme aldın?
1983’ten beri Türkiye gazetesi çalışanıyım. Merhum Enver Ören ağabeyimiz bize her zaman dinimize, vatanımıza, milletimize ve devletimize bağlı olmayı tavsiye etti, bizleri bu şuurla yetiştirdi. Bu duygu, bu coşku içimizde hep vardı. Fakat hain darbe girişiminin yaşandığı o karanlık gecede, Yönetim Kurulu Başkanımız Mücahid Ören Bey’in gayreti ve "Ölünceye kadar demokrasimizin, başkomutanımızın yanındayız…" talimatı bizi daha da coşturdu. O gece millet Cumhurbaşkanımızın bir sözüyle topyekûn meydanlara çıkıp tanka, topa, tüfeğe karşı göğsünü siper ederken, bizler gazetemizde tarihî bir görevi yerine getiriyorduk. Logomuzun yanına koyduğumuz o sözün gereğini yerine getiriyorduk. Bu marşın yazılması ve o etkileyici klibin yapılması da Mücahid Ören Bey’in isteği ve talimatıyla gerçekleşti. Doğrusu yazmak için çok düşünmedim, çok kafa yormadım. Hepimiz milletin nasıl bir destan yazdığını gördük. Bana düşen o destanı kelimelere dökmek oldu.
-Peki bu kadar tutulacağını, izlenme rekorları kıracağını tahmin ediyor muydun?
Yani yazarken ne kadar izlenir diye bir düşüncem olmadı. Sadece milletin hislerine tercüman olmaya çalıştım, o gece yaşananları yansıtmaya çalıştım. Çok izlenmesi ve her yerde yayınlanması güzel. Demek ki maksat hasıl olmuş diye düşünüyorum. Çünkü ihlasla yapılan bir iş. Millet için, devlet için, bayrak için, vatan için yapılan bir iş. 
Tıpkı Şerife Teyze’nin hiç düşünmeden kamyonuna atlayıp meydana sürmesi gibi. Tıpkı Metin Doğan kardeşimin, Sabri Ünal kardeşimin hiç düşünmeden tankın önüne yatması gibi. Yüzlerce şehidin, binlerce gazinin hiç düşünmeden şehadete koşması gibi… 
Asıl destanı onlar yazdı. Bu demokrasi zaferinin bilinen veya bilinmeyen o kadar çok kahramanı var ki… 
Topyekûn bir millet. Ben de bu milletin bir ferdi olduğum için gururluyum. Marşı dinlerken de bu duygularla coşuyor, gurur duyuyorum herkes gibi…
-Marşın sözleri önce bizim gazetemizde yayınlandı...
Biz marşı İhlas Holding olarak yaptık. TGRT’de yayınlandığı zaman marşın sonunda Türkiye gazetesi, İhlas Haber Ajansı ve TGRT HABER TV’nin logoları vardı. 
Sonra Sayın Cumhurbaşkanımız da izleyip beğenmiş. Cumhurbaşkanlığı logosuyla yayınlanmasını istedi. Milleti Yenikapı’ya davet için kullanılmaya başlandı. 
Dolayısıyla bütün televizyonlarda yer aldı. Bu da bizim için ayrı bir gurur vesilesi oldu tabii…
-Çok tebrik mesajları almışsındır herhalde…
Doğrudur. Yıllardır görüşemediğim arkadaşlarım arayıp tebrik etti. Coşkuyla dinleyip, paylaştıklarını dile getirdiler. Hepsine çok teşekkür ediyorum. Klibin yapımında emek veren arkadaşım Necmi Çiçekçi’ye de ayrıca teşekkür ediyorum.
Zaman kalleşlik zamanı
Bir gazete düşünün bir reklam filmi yayınlıyor. Filmde önce darbe sirenleri çalıyor. Ardından bir 'Gülen" bebek beliriyor.
İşe bakın ki reklamın yayınlanmasının üzerinden 9 ay 10 gün geçtikten sonra darbe girişimi yaşanıyor. Yani bebekle darbe mesajı veriliyor.
185 yıllık Türk basını ne savaşlar ne darbeler ne fırtınalar gördü de böyle bir şeytanlığa şahit olmadı.
17-25 Aralık darbe girişiminden sonra da bir reklam filmi yapmışlardı. Filmde "Zaman kardeşlik zamanı" diyorlardı... Bir ay sonra hükümeti yıkmaya kalktılar. 
2012'de de "Her can kardeştir bize" sözleri eşliğinde bir öğrencinin elini tutan bir PKK'lıyı resmetmişlerdi.
Zaman kalleşlik zamanıydı..
 
HANEFİ SÖZTUTAN O MARŞIN HİKÂYESİNİ ANLATTI
 
Gazetecinin silahı
Iraklı gazeteci Muntazar el-Zeydi 2008 yılında Bağdat'ı ziyaret eden ABD Başkanı George W. Bush'a ayakkabısını fırlattı.
Zeydi'den esinlenmiş olmalı ki bir yıl sonra, Birgün gazetesi muhabiri Selçuk Özbek, Türkiye'yi ziyaret eden IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn'a ayakkabısını attı.
Geçen hafta da Beyaz Tv muhabiri Levent Kelleci, FETÖ'cü olduğu iddiasıyla tutuklanan şovmen Atalay Demirci'nin yüzüne tükürdü...
Bazı adamlar vardır, yüzüne tükürülesi, başında ayakkabılar parçalanası...
Yukarıdakiler gibi. Ama bunu gazeteci yapmamalı. Gazetecinin silahı soruları olmalı.
 
Fuat Uğur
Son bir ayda yıldızı parlayan iki yazar var. 
Biri darbecilerin ilişkilerini deşifre eden Mete Yarar. Ankara'da, İstanbul'da, Marmaris'te darbe gecesi neler olduğunu Türkiye ondan öğrendi.
Diğeri uluslararası bağlantıları açığa çıkaran yazarımız Fuat Uğur. Pensilvanya'daki darbeci başının yeşil cübbeyle mesaj verdiğini dört ay öncesinden yazdı. Yunanistan'a kaçan darbeciler arasında eski CIA Türkiye İstasyon şefi ve Fethullah Gülen’in hamisi Graham Fuller’in bulunduğunu duyurdu. Büyükada'daki gizli darbe görüşmesini ifşa etti.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.