Tahtalı köyün gazetecileri

A -
A +
Sanırım sene 2008 idi.
Gazeteci arkadaşım "Girişim Ömer", Beylikdüzü'ne taşınmıştı.
Bir gün yine Zihni Sinir projesiyle geldi.
-Emlakçıda reklamını gördüm, pazar tahtası işine gireceğim. Çok kârlı. Paran varsa gel birlikte alalım, dedi.
-Ne yani, mesleği bırakıp pazarcılık mı yapacağız?
-Tabii ki hayır. Yatırım amaçlı akıllım.
Voleyi vuracağına kendini öyle inandırmıştı ki...
Ama benim kafama yatmadı. Zaten ne param vardı ne vaktim ne de bilgim. Pazar tahtasının alınıp satıldığını bile yeni öğrenmiştim.
Neyse Ömer, ortak dostumuz olan Özdemir’in aklını çeldi.
Birlikte doğruca MHP'li Gürpınar Belediyesinin yolunu tuttular. Gürpınar, Beylikdüzü'ne bağlı bir belde... Ve henüz ortada pazar yeri yok, proje var.
Ömer giyim bölümünden üç, Özdemir gıda bölümünden bir buçuk metrekare tahta satın aldı. Biri 10 bin, diğeri 7 bin 500 lira para ödedi.
Ancak hesap edemedikleri bir şey vardı. Yerel seçim yaklaşıyordu. Beylikdüzü yeni ilçe olmuş, Gürpınar Belediyesinin kapanacağı kesinleşmişti.
Nitekim seçimle birlikte belde belediyesi tarihe karıştı. Pazar yeri de yılan hikâyesine dönüştü.
Sandıktan birinci çıkan AK Parti'nin adayı projede değişikliğe gitti. İş mahkemeye intikal etti. Pazara yıllarca çivi çakılmadı. Nihayet 2012 yılında kurdele kesildi.
Bu arada pazar yerlerinin işletilmesiyle ilgili yeni bir yönetmelik kabul edildi. Düzenlemenin tartışmaları sürerken 2014 seçimlerine gidildi. Beylikdüzü Belediyesi bu kez CHP'ye geçti. Belediyedekiler kendi adamlarına yer açmak için zabıtayı görevlendirdi. Özdemir'in tahtası oldubittiyle gıda bölümünden giyim bölümüne sürgüne gönderildi.
Maliye de işleri sıkı tutmaya başladı. Vergi mükellefi olmak, esnaf odasına kaydolmak, muhasebe defteri tutturmak, işgaliye parası, yüzde 8 KDV'si gibi birbiri ardına sürpriz kalemler çıkınca bizimkiler pes etti.
Girişim Ömer on bin liraya aldığı tahtayı altı yıl sonra yedi bin liraya sattı. Biraz daha sabreden Özdemir 7 bin 500 lira ödediği tezgâhı on sene sonra 12 bin 500 liraya elden çıkardı. Tabii 2 bin lira işgaliye parası da ödeyerek...
Şimdilerde bırakın tezgâhı, tezgâhta satılanla bile ilgilenmiyorlar. "Bildiğin işi yapacaksın arkadaş" diyorlar.
Sosyal medyada Nevşehirli patatesçi amcayı dinlerken aklıma bizimkilerin hikâyesi geldi.
Amca diyor ki: "Ankara'da beş metrekare pazar tahtası 100 bin lira. İstanbul'un güzel semtlerinde 200-250 bin lira. Yetkililerin niye ondan haberleri olmuyor? Patates 20 kuruşken aramıyor da 3 lira olunca gelip depolara bakıyorlar? Neden çiftçi kaça ekiyor kaça dikiyor diye hiç sormuyorlar?"
Haksız mı, haklı!
Tanzimin ötesinde herkes dertli.
Hele de pazarcılar.
Karı kışı, yağmuru, fırtınası, taşıması, toplaması, belediyesi, zabıtası, işgaliyesi, kirası, sevk irsaliyesi, faturası, hal kaydı, terazi parası, çürüğü çarığı, alığı kırığı bir de vatandaşla uğraşması cabası...
 
 
Menşınla bizi Scotty
 
CHP Genel Başkanı İzmir'i “prensese” benzetiyor.
CHP İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı Tunç Soyer "Uyuyan bir güzel var. Bir öpücük bekliyor. Biz öpeceğiz, uyandıracağız, silkeleyeceğiz" diyor.
Rakibi AK Parti'nin adayı Nihat Zeybekci ise "Ekonomiler dürtülerek harekete geçiyor. İzmir’i her alanda koşturmak, atağa kaldırmak istiyorsak İzmir’i dürtmemiz gerekiyor" diye reçete sunuyor.
Eskiden siyasetçiler kucaklamak, birleştirmek gibi kavramlar kullanırdı.
Şimdilerde moda öpmek, dürtmek... Kimilerine göre bu cinsiyetçi bir yaklaşım. Kimilerine göre zamanın ruhu.
Demedi demeyin. Adayların şehirleri 'like'layacağı, 'fav'layacağı, 'menşın'layacağı günler yakındır.
 
Paşa hatıraları
 
Büyük tarihçi Yılmaz Öztuna "Hâtıralar tarih ilminin kaynakları arasında en tehlikelisidir" derdi. Çünkü hatıra sahibinin her anlattığı doğru olmayabilir veya eksik olabilir. Zayıf tarihçi hatıra sahibinin etkisinde kalıp okurunu yanıltır.
Eski Genelkurmay Başkanlarımızdan İlker Başbuğ "Ergenekon'dan Çıkış" isimli bir kitap yazmış. Hürriyet ve Sözcü gazetelerinde bu vesileyle üst üste ikişer gün röportajları yayınlandı.
Başbuğ çalışması için "Referans bir kitap. Bugün değil ama yarın için daha da önemli olacak" diyor. Oysa Paşa bir 'damar'ı aklamaya, suçu başkasına yıkmaya çalışıyor.
Mesela FETÖ'nün orduya yuvalanmasında MİT'in kabahatinin olduğunu söylüyor. Sivilleşen istihbarat kurumunda askerî kanadın bulunması gerektiğini savunuyor.
"Bir tugay komutanının kendi personeline ilişkin tutmaya çalıştığı bilgiler ‘Personel fişleniyor’ diye gazetelerde manşet yapıldı, kişiler suçlandı" diyerek 28 Şubat’tan sonra personelin izlenemediğinden yakınıyor. AK Parti'nin YAŞ kararları ile ordudan personel atılmasına karşı çıkmasından dertleniyor. Ama Paşa 28 Şubat'ta dindar askerlere yapılan eziyetlere hiç temas etmiyor. TSK'nın başındakilerin dindarları ordudan atıp ortamı takiyecilere bıraktığından bahsetmiyor.
Bir de "FETÖ'nün öncelikli hedefi ordudaki Alevilerdi” diyerek örgütün ekmeğine yağ sürüyor.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.