Küresel düzenin yeşil sermayesi: WhatsApp

A -
A +
  WhatsApp, bundan tam 12 yıl önce iki eski Yahoo çalışanı tarafından kuruldu. Kısa sürede büyüdü ve dünyada en çok kullanıcısı olan iletişim programlardan biri hâline geldi. 2014 yılında 19 milyar dolara Facebook'a satıldı. O dönem "Bu kadar para eder mi?" tartışmaları yaşanmıştı. Bugün o değerin az bile olduğunu yaşayarak test etmiş bulunuyoruz. WhatsApp ilk zamanlar sadece yazılı olan mesajlaşmayı; fotoğraf ve belge atma, görüntülü konuşma, durum bilgisi gösterme, Web'den kullanma gibi yeni özelliklerle zenginleştirdi. Fakat şirket bütün bu hizmetlerini ücretsiz sundu. Pekiyi bir sorum var: Basit, sade, reklam gibi gelir getirici hiçbir özelliği bulunmayan, çıplak diyebeceğimiz bir internet sitesi ve uygulama üzerinden WhatsApp nasıl milyarlarca dolarlık bir şirket hâline geldi? Nasıl olacak? Elbette muhtemelen paylaşımlarımızı kullanarak. Bugün Türkiye'de neredeyse bütün akıllı telefonlarda WhatsApp uygulaması kurulu. Dünyada 1 milyarın üstünde kullanıcısı bulunuyor. "Bedava peynir, fare kapanında olur" diye bir atasözü var. Bizi peynire alıştırdılar. Deney fareleri gibi verdikçe attık mideye, verdikçe attık. Bugün WhatsApp, yeni kullanıcı sözleşmesini dayatıp "Kimlik bilgilerine, mesajlarına, bağlantına, konum bilgine, telefon özelliklerine bakacağım, rehberini ve profilini kontrol edeceğim, verilerini kullanacağım. İstemezsen güle güle" dedi diye bağırıp çağırıyoruz. WhatsApp üzerinden WhatsApp'a sövüyoruz! İroniye bak! Eğer bir şeye bedel ödemiyorsanız ürün sizsiniz. Pekiyi ne yapalım? Telegram'a mı gidelim Signal'e mi? Yerlisini kullanalım. Yerlisi farklı mı? Değil! Bip'in sözleşmesinde de WhatsApp'ınki gibi veriyi kullanma, benzer maddeler var! Şirket, "Kimlik ve iletişim bilgilerini, kullanım bilgilerini, favorileri, konumunu, ödeme bilgisin, cihaz bilgisini, trafiği, adresini toplar işlerim; gerekirse ticari faaliyetlerde üçüncü şahıslarla paylaşırım" diyor. Ama en azından yerli. Hukuki bir problem olduğunda sual edebileceğiniz  bir şirket... Ama siz siz olun, mahrem bilgi ve belgelerinizi paylaşmayın. Size gelen başkasına da gider!   Koloni üniversiteleri   Boğaziçi Üniversitesine yeni rektör ataması "kayyum istemiyoruz" şeklinde eylemlere konu olunca, dünyanın en iyi üniversitelerinde durumu nasıl diye merak ettim. * Harvard Üniversitesinin 70 yaşındaki rektörü Lawrence Bacow, Massachusetts Institute of Technology (MIT) mezunu. MIT'nin rektörü Rafael Reif ise kimsenin adını sanını duymadığı, dünyada ancak 2455. sırada yer bulan Venezuela'nın Carabobo Üniversitesini bitirmiş. * Stanford'un rektörü M. Tessier Lavigne, Oxford mezunu. Oxford'un 77 yaşındaki Oxford mezunu rektörü Christopher Francis Patten uzun yıllar, milletvekilliği, bakanlık, parti başkanlığı yapmış eski bir siyasetçi. * Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü'nün 65 yaşındaki rektörü Harvard'lı. Doktorası Princeton'dan... Princeton'ın rektörü Christopher L. Eisgruber'un ise uzun yıllarını Yale Üniversitesi'nde geçirmiş. * Cambridge Üniversitesinin 80 yaşındaki rektörü David Sainsbury, yüksek lisansını Columbia'da yapmış. Columbia Üniversitesi'nin rektörü 75 yaşındaki Lee C. Bollinger Michigan mezunu... * Washington Üniversitesi'nin 65 yaşındaki kadın rektörü Ana Mari Cauce bir Kübalı. Lisansını Miami Üniversitesi'nde, doktorasını Yale Üniversitesinde tamamlamış... * Chicago Üniversitesi'nin 74 yaşındaki rektörü Robert Jeffrey Zimmer Brandeis Üniversitesi mezunu, Chicago doktoralı. Rektör adayının ne ırkına bakılmış ne milletine ne siyasi görüşüne... Adamlar rektörün sadece başarısına, potansiyeline ve üniversitesine sunacağı katma değeri düşünüyor. Yaş ortalaması ise hayli yüksek. Tecrübeye önem veriyorlar. Bizim üniversiteden mezun mu değil mi diye dar ve küçük hesaplar peşine düşmüyorlar. Aksine farklı üniversiteden yetişeni kültürel zenginlik ve bilgi transformasyonu için fırsat görüyorlar. Rektörler atamayla değil davetle seçiliyor. Her üniversitenin bir mütevelli heyeti var. Heyet, rektör ilanına çıkıyor. Adaylar başvuruyor. Adaylar birikimlerini ortaya koyuyor, üniversiteyi nereye götüreceğini, hangi kaynakları oluşturacağını anlatıyor. Başarı böyle geliyor. Bizde bırakın rektör yardımcılığını ve dekanlığı bölüm başkanlığı yapmamış profesörler üç yılı doldurunca rektörlük için müracaatta bulunuyor. Koltuğu kapan kendi kolonisini kuruyor. Eşini genel sekreter yapan, oğluna özel kadro açan rektörleri biliyoruz!.. Keşke bir dönem Adalet ve Kalkınma Partisi'nde görev yaptı diye istenmeyen adam ve kayyum ilan edilen, hakkında öğrencilerin tanımadan bilmeden "cinci hacı" diye insafsızca tezahürat tuttuğu Boğaziçi Üniversitesi Rektörü kadar şu üniversite sistemimiz tartışılabilse... Neden kampüslerde hep bilim değil siyaset konuşulduğu konuşulsa... Ah keşke!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.