Öz hakiki havuz medyası

A -
A +
Bundan 7 yıl önceydi. Taksim'deki Gezi Parkı'na yapılması planlanan Topçu Kışlası projesi bahane edilerek tam bu günlerde yurt genelinde olaylar çıktı. Ülke yangın yerine döndü.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kuzey Afrika turuna çıkmıştı. Dönüşte uçakta açıklamalarda bulundu.
Gezicilerin "Üçüncü havalimanı ihalesini durdurun, üçüncü köprü projesini iptal edin, Kanal İstanbul'dan vazgeçin, enerji santrallerinin yapımını durdurun" gibi Gezi Parkı ile ilgisi olmayan taleplerine cevap verdi.
"Ağaçların sökülmemesi için samimi talepte bulunanlarla ortalığı yakıp dökenleri ayrı tutmak gerekir" dedi ve ekledi: "Demokratik taleplere can feda."
Ertesi gün bu söz yedi gazetede birden manşet oldu.
Olmayacak gibi miydi? Röportajın en can alıcı kısmı orasıydı. Zira Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün "Mesaj alındı. Demokrasi sadece seçim demek değildir" diye mesaj verdiği, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın "Herkesten özür dilerim" dediği ortamda Başbakan katiyen geri adım atmamıştı. Bu yüzden de eleştiriliyordu.
Neticede o manşetler "Yandaş gazeteler tek yerden emir alıyor" şeklinde haksız tezviratlara; muhaliflerin ve Batı basınının algı operasyonuna malzeme yapıldı.
Altı ay sonra o dönemin 'paralel yapı'sı FETÖ, yargı üzerinden kamikaze yaptı. Bu sırada AK Parti'ye yakın iş adamlarının iki medya grubunu satın aldırma girişimi, yasal olmayan yollarla dinlenen tape’ler üzerinden servis edildi. O günden sonra FETÖ eliyle ortaya yeni bir terminoloji sürüldü: Havuz medyası!..
Hükûmete yakın medya, "havuz medyası" diye dillere dolandı. Ortak 'haber havuzu' kurmuşlar gibi yayınlar yapıldı.
Dönüştürülen o medya sayesinde AK Parti; Gezi kalkışmasını, 17/25 Aralık kumpasını, 15 Temmuz darbe girişimini atlatabildi.
Sonuçta ana akım medya dediğimiz şey dönüşürken, gündem belirleme inisiyatifi de sosyal medyaya kaydı. Doğan Medyanın satılmasıyla dijitalleşme süreci hızlandı.
Bugün bambaşka bir medya gerçekliğiyle karşı karşıyayız. "Öz hakiki havuz medyası"nı muhalifler kurdu.
Bazılarının CHP'li belediyeler tarafından beslendiğini, bazılarının Amerikan İlerleme Merkezi tarafından deşifre edildiği gibi Batı tarafından fonlandığını bir kenara koyarsak ideolojik bir havuz sistemi oluşturdular. Acayip organize çalışıyorlar.
Sözcü'de, Cumhuriyet'te, Birgün'de çıkan bir haber bütün muhalif sitelere anında yayılıyor. Penceresi, tenceresi, duvarı, dikeni, otu çöpü milyonlara ulaştırıyor.
Hiç "gazetecilik yapıyorlar" diye maval okumayın. Hükûmeti zora sokacak en küçük bir hareketi kaçırmıyorlar ama iş CHP'deki taciz ve tecavüzler, yolsuzluk operasyonları, at hırsızlıkları olunca aynı kesimler üç maymunu oynuyor. Anadolu'da bir okul bahçesinde kesilen ağaçları gündem yapıyor ama Eyüpsultan'da parkını istediği için eli yüzü dağıtılan teyzeleri görmüyor.
 

Din kokusu

Tarihçi bir dostum anlatmıştı. 15 yıl kadar önceydi.
Ulusal bir gazete, promosyon olarak Fatih Sultan Mehmed ile ilgili bir kitap dağıtmak ister.
Yayınevlerinden fiyat teklifi alınır.
Bir yayınevi arkadaşın kapısını çalar, "Bunu sen yazar mısın?" der.
Kitap hazırlanır ve gazete yönetimine sunulur ama kabul edilmez.
Genel yayın yönetmeni "Bu kitap" der, "Biraz din kokuyor!.."
Tabii basılmaz. Proje de rafa kalkar. Fatih'i seküler bir kalemle anlatamazsınız.
Zira fethin en önemli motivasyonu din idi.
Fatih, en önemli desteği ak sakallı hocalarından aldı.
Bunu niye mi anlattım?
 

Tekkeler de açılacak mı?

Malum cumartesi günü İstanbul'un fethinin yıl dönümü törenleri vardı.
Büyükşehir Belediyesi büyük bir organizasyon yaptı.
Geceye Kılıçdaroğlu ve Akşener damga vurdu. Yanılmıyorsam fetih kutlamalarına ilk defa katıldılar.
Kılıçdaroğlu, çağ açıp çağ kapatan Fatih'i geçen yıl musluk açıp musluk kapatarak anmıştı. Bu sene diyecekleri vardı. Ama onu da kâğıttan okudu. Mustafa Kemal'den girdi söze. Fatih'i rol model gösterdi. "Fatih biziz, Fatih sizsiniz, Fatih hepimiziz" dedi. Sonra hızını alamayıp sosyal medyada kimilerini kâfir filan ilan etti.
"Zulüm 1453'te başladı" diyenler Kemal Bey'e bol bol alkış tuttu. "Gazi Kraliçesi" Canan Hanım, destek tweetleri attı.
Mehter marşlarıyla başlayan gece Livaneli türküsüyle bitti.
Kur'ân-ı kerim okuyan hoca "barış duası" etti.
Kemal Bey'de o kürsüde bir oryantalist samimiyeti kadar bile duygu sezilmiyordu.
Ah siyaset insana neler yaptırıyor!
Geçen Milliyet'te Melih Aşık şöyle yazdı:
"CHP (1950 seçimlerinden önce) dinsel açılımı öylesine bol kepçe yürütmüştür ki, seçimlerden üç ay önce, 1926 yılında kapatılan tekke ve zaviyelerin yeniden ziyarete açılmasını öngören bir yasa bile çıkarılmıştır. Netice? Halk böyle inandırıcı olmayan açılımlara prim vermemiştir."
Başka sözüm yok!
 

Altın hesabı

Altın fiyatları aldı başını gidiyor. Evlenecekler kara kara düşünüyor.
Beş yıl kadar önce "gram altın"ı tedavüle sokan müteşebbisler yeni bir şey bulmuş.
Şimdilerde "altın kaplama gümüş" modaymış. İçi gümüş, dışı altın kaplama. Altın gibi ama altının onda biri fiyatına. Görünürse çevresini, esasta kendisini kandırmak isteyenlere müthiş buluş!
Bu haberi okurken bazı insancıklar geldi aklıma.
Adam akademisyen, anlı şanlı bir ekonomist ama biraz kazısan altından azılı bir trol çıkıyor.
Kadın görünürde gazeteci ama biraz araştırsan profesyonel bir etki ajanı olduğu anlaşılıyor.
Adam güya siyasetçi ama her türlü iş çeviren dalaverecinin teki...
"Ayar" kaçmış bir kere. İnsan sarrafı olsan bunları tartamazsın!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.