Donbas krizinin şifreleri

A -
A +
Dr. Telman Nusretoğlu
Türk İslam Araştırmaları Merkezi Başkanı
Hazar Üniversitesi Öğretim Üyesi
 
ABD’nin Ukrayna’yı Rusya karşısında yalnız bırakmayacağı ifade edilse de NATO ile nükleer güç sahibi Rusya’nın karşı karşıya gelme ihtimalinin vahim sonuçlar doğuracağı da iyi analiz edilmektedir. Moskova tarafında ise Ukrayna’nın NATO üyeliği kırmızı çizgidir ve kendilerini daha agresif tedbirler almaya itebilir.
 
Milliyetçi-muhafazakâr görüşleri ve silahlanma yatırımlarıyla bilinen Rus çarı III. Aleksandr’ın Rusya’nın tarihî siyasetini yansıtan, Batı’nın da Doğu’nun da milletlerini tedirgin etmeye devam eden güce dayalı paradigmasıyla ilgili manidar bir cümlesi bulunmaktadır: “Rusya’nın sadece iki müttefiki vardır: Ordu ve donanması.”
Tarihî safahat içerisinde işgal ettiği çok geniş topraklarla coğrafi süper güç hâline gelen Rusya, ciddi demografik eksiklik (Rus İstatistik Kurumunun rakamlarına göre sadece 2020 yılında Rusya’nın nüfusu 510 bin azaldı) ve ekonomik problemlerle karşı karşıya kalsa da, tecrit ve yaptırımları da göze alarak strateji yürütüyor. Hem de çağın enstrümanı olan yumuşak güç unsurlarıyla değil eski Sovyet hinterlandını kendi hâkimiyeti altında tutmak uğruna Moldova, Gürcistan ve Ukrayna gibi ülkelerde ayrılıkçı rejimleri destekleyerek, orada yaşayan insanlara Rusya pasaportları dağıtarak, Kırım misalinde olduğu gibi uluslararası hukuka aykırı ilhak siyaseti izleyerek siyasi-askerî etkisini muhafaza etmeye devam ediyor.
 
MİLLETLER HAPİSHANESİ
 
Ancak adalete dayalı tarihî-kültürel cazibesi olmayan, medeniyet anlayışına, ekonomik üstünlüğe, mutabakat kültürü ve eşit iş birliklerine dayanmayan hiçbir birliktelik projesi, başarılı olamaz. Bu yüzden Bolşeviklerin lideri Lenin, Çarlık Rusya’sını milletler hapishanesine benzetmiş, er veya geç yıkılmaya mahkûm olacağını ifade etmişti. Nitekim Rusya’da sosyo-ekonomik sıkıntılar artınca, söz sahibi güvenlik bürokrasisi elitleri arasında da paylaşım mücadelesi şiddetlenmiş, büyü bozularak Çarlık Rusya’sının gücünün sınırları ortaya çıkarak hapishanedeki milletler azat olmak için harekete geçmiştir. Böylece art arda zaferler kazanmış büyük bir imparatorluk, kısa bir dönem içinde türbülans yaşayarak ömrünü tamamlamıştır.
Özellikle Rusya’ya en yakın Slav ülkeleri olan Belarus ve Ukrayna etrafında yaşanan hadiseler, yükselen Moskova karşıtlığı XX. asırda Çarlık ve Sovyetler gibi iki büyük imparatorluğu tarihe gömmüş, devamlı kataklizmler üreten güvenlikçi mekanizma ve anlayışın, hayati yetmezlikleri görmezlikten gelmeye devam ettiğini gösteriyor. Gelinen noktada refaha ulaşmak için Avrupa’nın bir parçası hâline gelmek isteyen Belarus ve NATO üyesi olmaya can atan Ukrayna gerçeği; siyasi, askerî ve coğrafi açıdan Rusya için bir millî güvenlik sıkıntısına dönüşüyor. Bu kontekste birazdan detaylarına temas edeceğimiz Donbas krizindeki Ukrayna- Rusya cepheleşmesinin neticeleri, yalnız iki ülkenin geleceğinin açısından değil, global güç dengelerinin nasıl şekilleneceği, ABD ile Avrupa’nın Çin ve Rusya karşısındaki gerilemesinin durup durmayacağını anlamak açısından da kritik önemdedir. Kuşkusuz ABD- Rusya mücadelesinin neticelerinin belirlenmesinde, tarihî- askeri- coğrafi yönden dünya dengelerini etkileyecek stratejik konuma sahip olan Türkiye’nin yaklaşımları önemli olacaktır. Özellikle yeni dönemin şartları içinde Astana süreci, Karabağ zaferi ve Orta Asya Türk devletleriyle gelişen ilişkiler bağlamında bakarsak; Rusya’nın zor da olsa Suriye, Güney Kafkasya ve Orta Asya başta olmak üzere, geniş coğrafyalarda Türkiye’nin oynadığı kritik rolü ve çıkarlarını dikkate almaya başladığı, bazı alanlarda mutabakat sağlama eğilimi içinde olduğu görülüyor. Yeni dünyanın çok merkezli güç yükselişlerini, Türkiye’nin potansiyel imkânı itibarıyla global etki üretme kabiliyetinin her geçen gün geliştiğini, Türk İslam dünyasıyla birlikte yeni bir güç merkezi hâline geldiğini Amerika ve Avrupa’nın da kabullenme süreci başlamıştır. Gezi Parkı Hadiselerinden 15 Temmuz’a kadar muhtelif iç ve dış operasyonlarla, kendi limanlarına demirletmek istedikleri Türkiye gemisi artık denizlere, okyanuslara açılmaya başlamıştır. ABD ve Batı’nın etki üretemediği Rusya’nın hedef coğrafyalarında Türkiye’nin giderek güçlendiği ortadadır. Ukrayna meselesinde de Almanya ve Türkiye’nin desteğini alamayan ABD, Rusya yayılmacılığını durdurmayacağını bilmektedir.
 
KARABAĞ İLHAM OLDU
 
Ukrayna yönetiminin, Minsk çözüm sürecinin hiçbir netice vermediğini görerek Donbas ve Lugansk’ta Rusya tarafından desteklenen ayrılıkçı rejimin faaliyetlerine son verip, toprak bütünlüğünü sağlamak için askerî operasyon hazırlığı içine girmesinde, hiç kuşkusuz Azerbaycan-Türkiye ittifakının 44 günlük savaş sonucunda elde ettiği Karabağ zaferi, etkili olmuştur. İki bin yıllık Türk kurmay aklıyla birlikte Bayraktarlar başta olmakla İHA ve SİHA’lar XXI asrın savaş paradigmasının istikametlerini de çizmiş, Ukrayna generalleri bunu görerek Türkiye’den Bayraktar alımını hızlandırmıştır. Ukrayna ordusunun NATO’yla entegrasyon çerçevesinde dizayn edildiğini, yine burada Türkiye’nin bir NATO ülkesi olarak ilham verici olduğunu unutmamak lazımdır.
Ancak Karabağ zaferi farklı bir güç dengesi, jeopolitik konjonktür, coğrafi ve askerî şartlar içinde elde edilmiştir. Rusya’nın Ermenistan’la kara bağlantısı sadece Gürcistan üzerinden ve dağlık arazilerden geçerek sağlanmaktadır. Bu ülke karşısında Moskova’nın Kolektif Güvenlik Teşkilatı üyeliği çerçevesinde yükümlülüğü ise yalnız Ermenistan topraklarına herhangi bir dış saldırıyla ilgilidir. Türkiye ve Pakistan’ın açık desteği bu meselede Rusya ve İran’ı dengeleyici mahiyette olmuştur. TBMM Başkanı Sayın Mustafa Şentop’un Azerbaycan ve Ermenistan Dış İşleri Bakanları’nın ilk ateşkes görüşmesi için Moskova’ya çağrıldıkları sırada sarf ettiği “Azerbaycan’a herhangi bir dış müdahale olursa Karabağ’a ordu göndermekten çekinmeyiz” sözleri ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in “Azerbaycan’a herhangi bir dış saldırı olursa o zaman ülkemizdeki Türk F-16’larının niçin beklediklerini görürler” beyanı, Türkiye’nin net bir şekilde Azerbaycan’ın yanında olduğu gerçeğini göstermektedir. Yeni dünya nizamı arayışları ve jeopolitik konjonktür içinde Rusya ve Türkiye’nin birbirlerinin çıkarlarını gözeterek mümkün olan bütün iş birliği ve uzlaşmaya eğilimli olması da Karabağ zaferinin elde edilmesinde önemli olmuştur.
Putin’in de ifade ettiği gibi güya stratejik güç dengenin sağlanması adına Rusya, müttefiki Ermenistan’a savaş boyunca gerekli olan bütün desteği vermiş fakat Ermeni ordusu Azerbaycan karşısında bozguna uğramıştır. Karabağ’la Donbas etrafında gelişen süreçler bu anlamda ciddi farklılıklar arz etmektedir. Ukrayna'nın Rusya’nın güvenliği açısından stratejik önemi bir tarafa, siyasi-askerî-istihbari yönden desteklediği sınırındaki Donbas ayrılıkçı rejiminin Ukrayna ordusu karşısında yenilgi yaşaması, Rusya’nın çözülme safhasının da başlaması anlamına gelecektir. Bu yüzden Moskova, sınırda gerçekleştirdiği mart tatbikatı sonrasında birliklerini çekmemiş, bölgeye takviye güç göndermeye devam etmiş, diğer taraftan DHC ve LHC (Donbas ve Lugansk Halk Cumhuriyetleri) adı altındaki tanınmamış rejimlerin gönüllü savunma ordusunu güçlendirmek için çalışmalarını hızlandırmıştır.
 
RUSYA’NIN TOPRAK ALGISI
 
Rusya, Kırım’dan Donbas’a uzanan Ukrayna topraklarını, kendi tarihî ve coğrafi alanı içinde görmektedir. Orada yaşayan insanlara Rus pasaportlarının verildiği de bilinmektedir. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’nin son açıklamasına bakarsak; NATO üyeliğini bu krizi çözmenin, toprak bütünlüğünü sağlamanın tek anahtarı olarak gördüğü anlaşılıyor. Biden ve Zelenski görüşmesinde ABD’nin Ukrayna’yı Rusya karşısında yalnız bırakmayacağı ifade edilse de NATO‘yla nükleer güç sahibi Rusya’nın karşı karşıya gelme ihtimalinin vahim sonuçlar doğuracağı da iyi analiz edilmektedir. Moskova için de Ukrayna’nın NATO üyeliği kırmızı çizgidir ve kendilerini daha agresif tedbirler almaya itebilir. Donbas Ukrayna’nın sanayi bölgesi olsa da çatışmalardan sonra fabrikalarının büyük bir kısmı kapanmış, üretim yarı yarıya azalmıştır. Kömür madenlerini hesaba katmazsak ekonomik kriz yaşayan Rusya için ciddi bir getirisi de yoktur. Üstelik Kırım’dan Donbas’a işgal edilmiş bölgeler Ukrayna ablukasıyla ciddi su sıkıntısı yaşamaktadır. Fakat yukarıda da zikrettiğimiz gibi Donbas meselesi Rusya’nın prestij ve güvenliği, Ukrayna’nın geleceğinde söz sahibi olmak, Kırım’ın ilhakını Avrupa ve ABD’ye kabul ettirmek sürecinde koz olarak kullanmak bakımından mühimdir. Su problemleriyle birlikte Moskova’nın Kiev’e karşı artan askerî baskısının sebeplerinden biri de Ukrayna’da Rus dili ve Rus şirketleriyle ilgili alınan bazı olumsuz kararlar ve ülkenin Kırım’la ilgili artan faaliyetleri olabilir. Kuşkusuz bu gerginliğin ardında Rusya’nın Batı’ya gücünü göstermek yönünde bir mesajı da vardır. Ancak Ukrayna ordusu da eski ordu değildir. Herhangi bir saldırı büyük bir savaşa dönüşebilir, aylarca sürer ve on binlerle insanın hayatını kaybetmesi Putin için de kötü sonuçlar doğurur. Diğer bir mesele ABD’nin bu cepheleşme ortamından faydalanarak Almanya üzerinde baskı kurup Kuzey Akım Boru Hattı projesini durdurmak, isteğidir. ABD’nin Berlin Büyükelçisi Robin Quinville’in neredeyse tamamlanmak üzere olan projenin durdurulmasını talep etmesi, bu görüşü kuvvetlendirmektedir. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Pakistan medyasına vermiş olduğu son röportajında “Avrupa Birliği’nin de büyük Avrasya işbirliği projesinin bir parçası hâline gelmesini istiyoruz” sözleri, Almanya ve Fransa’yla sürdürülen özel ilişkiler, her iki ülkenin ister Ukrayna isterse de Gürcistan’ın NATO’ya alınmasına ihtiyatlı yaklaşımları, bu kontekste değerlendirilebilir. Bu süreçte Zelenski’nin 2008 Rusya-Gürcistan savaşında Amerikalıların methetmekten yorulmadığı, Batı yanlısı Mihail Saakaşvili’nin nasıl yalnız bırakıldığını da iyi analiz ettiğini düşünüyorum.
 
KANAL İSTANBUL ENDİŞESİ
 
Karadeniz hâkimiyeti, Ukrayna ve Gürcistan meselesi söz konusu olduğu için Rus basınında artan Kanal İstanbul projesinin Rusya’nın güvenliğini tehdit edeceği yönündeki makalelere de dikkate çekmek gerekiyor. Özellikle 2008 yılındaki Rus-Gürcü Savaşı sırasında 68 grostonluk Amerikan gemisinin Karadeniz’e geçişinin Montrö Antlaşması gereği Türkiye tarafından engellendiği, Kanal İstanbul’la birlikte Çanakkale’ye açılacak ikinci bir kanalla Karadeniz’e büyük askerî yığınak yapılması ihtimali, Rusya’nın en büyük korkusu olarak gözüküyor. Ukrayna da gerginliği tırmandırarak Avrupa ve ABD’nin net tutumunu görmek istemekte, özellikle Biden yönetiminden ve İngiltere’den gerekli desteği alarak toprak bütünlüğünü sağlamak istemektedir. Diğer bir amaç Rusya’nın agresif tutumuna karşı dünyanın karar alıcı merkezlerinin reflekslerini uyanık tutmak, ülkeye olan yaptırımların genişlemesini sağlamak ve parlamento seçimleri öncesinde ekonomik zorluklar yaşayan Rus halkının hoşnutsuzluğunu artırarak sistemin içeriden sarsılmasını temin etmektir...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.