Baş, dille tartılır

A -
A +
Vakti zamanında varlıklı, bilgili ve çevresinde pek sevilen efendilerden biri birkaç günlüğüne dostlarını konağına çağırır. Zengin sofralar kurup engin sohbetler etmektir niyeti. Kâhyasını çağırıp hazırlık yapmasını ister, bir de tembih eder:
“Haydi göreyim seni, koştur pazara, dünyanın en tatlı şeylerinden misafirlerime şöyle mükellef bir sofra kurdurt.”
Kâhya gider. Ama pazara uğramak yerine kasaba uğrar. Bütün misafirlere yetecek miktarda dil alıp aşçılara emirler yağdırır. Akşam misafirler iştahla otururlar sofranın başına. Evvela bir dil çorbası gelir. Nefis!.. Ardından bir dil haşlaması. Âlâ!.. Bir dil söğüş. Eh!.. Ara sıcak niyetine dil ızgara... Derken misafirlerde homurdanmalar başlar. Beklerler ki şöyle yağlılardan, pilavlardan, baklava ve revanilerden tepsiler gelsin. Ne mümkün!.. Ardından bir dil kızartma konulur önlerine. Konak sahibi artık tahammül edemez ve kâhyasını çağırtıp öfkesini tokat edip yüzüne vurur: “Bre, ben sana pazardan en tatlı şeyleri al demedim mi?!.”
Kâhya sakince cevaplar; “Evet efendimiz ben de aynen sizin emrinizi yerine getirdim. Dünyada dilden daha âlâ ve tatlı ne tasavvur olunabilir? Marifet ve ilmin anahtarı, mutluluğun ve saadetin başlangıcı o değil midir? Gönüller onunla şen, bilgiler onunla ruşen olmazlar mı? Anlaşmazlıkları çözen de o, adaleti bildiren de!.. O kadar kutsal ki, ibadetler onunla yapılıyor...”
Ağa, duyduklarına cevap veremez ama yine de konuklarına mahcup olmamak için haykırır;
“Pekâlâ madem dediğin gibidir, o hâlde yarın pazara gidip bu sefer en fena yiyeceklerden bir sofra hazırlat bize. Bakalım görelim.”
Kâhya ertesi gün yine kasaba uğrar, yine aynı yemekleri hazırlatır. Sofraya oturanlar aynı sıra ile başlarlar: Dil çorbası, dil haşlama, dil söğüş... Ve elbette yine aynı sorgu sual. Kâhyanın cevabı ibretliktir;
“Efendim, emin olunuz emrinizi ayniyle yerine getirmek için bu yemekleri hazırlattım. En fena yiyeceklerden istemiştiniz; Allah aşkına dünyada dilden daha fenasını kim tasavvur edebilir?! Dilin cirmi küçük, cürmü büyüktür. Bütün kötülüklerin, bütün belaların, bütün kavgaların sebebi bu değil mi? Kim yalanın ve iftiranın güzel olduğunu söyleyebilir; kim, riya ve dalkavukluğun yararından bahsedebilir?!.. Bütün bu fenalıkları dil yaptıktan sonra hangi azık dilden daha kötü olabilir ki?..”

Ninem diyor ki; Bana benden olur her ne olursa, başım rahat bulur dilim susarsa.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.