Sırt verecek dağlar…

A -
A +
Dağlar sadece yeryüzünün yüzey yükseltileri olmayıp, “Dağ Kökü” adı verilen kısımları ile de kimi zaman kendi boylarının 10-15 katı kadar yerin altına doğru uzanmaktadır. Bu özellikleriyle dağlar, tıpkı bir çivinin ya da kazığın çadırı sıkıca yere bağlamasına benzer bir role sahiptir. Mesela zirvesi yeryüzünden yaklaşık 9 km yukarıda olan Everest Dağı’nın 125 km’den fazla kökü vardır.
Yeryüzünün çivileri olan dağlar üzerinde yaşadığımız plakaları derinlerdeki enerji zorladığında yani deprem olduğunda sarsıntıyı aşağı çeker. Onun için şehirler, beldeler dağ yamaçlarında olursa deprem hasar riski azalır. 
İnsanlarında birlikte yaşadıkları topluluklarda, magma baskılarına maruz kalan sürekli hareket eden yeryüzü plakalarına benzerler. İnsan toplulukları da sarsıntıya maruz kaldıklarında varlıklarını muhafaza için “sabitleyicilere” , ihtiyaçları vardır. Kimliklerini ve aidiyetlerini ve sosyal barışı koruyabilmek için toplumun dağları da “mekân ve insan”dır.
İnsanların toplum olabilmesi, ortak bir temel üzerinde kurulabilmesi için aralarında bir “Temas Noktası”  bulunması gerekir.
Kriz zamanlarında doğru yönü işaret eden insanlar, konuştuğumuz dil, paylaştığımız ortak mekânlar, evler, sokaklar, meydanlar, yollarda cemiyetin dağlarıdır.
Bunlara tutunan toplumlar kazanır, varlığı devam eder, yok sayan tarih olur. Bir toplumu savurmak istiyorsanız bu sabitleyici insan ve mekânları itibarsızlaştırıp ortadan kaldırın. Hâlen maruz kaldığı tehlike budur. Mesela; 6284 sayılı kanunla aile içi geçimsizliklerin önlenmesinde aile büyüklerinin ara buluculuk yapmasının suç sayılarak engellenmesi böyle bir tahribattır.
Mısırlı aktör Mahmut Sobhi, sosyal medyada paylaşılan “Bir medeniyeti yok etmek isteyen işgalcilerin işe nereden başladıkları ve ne yaptıkları” hakkında bir konuşması var;
Diyor ki: “Aileyi yıkmak için, anneye farklı bir rol biç, öyle ki ev hanımı olmaktan utansın. Eğitimi yok etmek için, öğretmenleri toplumda itibarsızlaştır. Öyle ki öğrenciler bile ona hakaret edebilsin. Toplumda örnek olanları, âlimleri ve fikir adamlarını, kanaat önderlerini gözden düşürmek için değersizleştir, ta ki kimse onları (ciddiye alıp) dinlemesin.”
Aslında Sobhi bu tespitleri anlatırken bize “Dağlarımızın nasıl törpülendiğini” anlatıyor. 
Sonucunu görmek için toplu çekilmiş bir resmimize bakalım!..
Yeterince konuşulmayan bir görüntü, “31 Aralık tarihi itibarıyla Türkiye'de yüz bin kişi başına düşen ceza infaz kurumundaki kişi sayısı 2010 yılında 163 olurken, bu sayı yıllar itibarıyla artarak 2018 yılında 323'e ve 2019 yılında 351'e ulaştı. 2019 yılında 12 ve daha yukarı yaştaki her yüz bin kişiden 430'u ceza infaz kurumunda yer aldı.”
Bütün “Müştereklerimiz, müze hâline gelirken nasıl bir sonuç bekliyoruz ki?...” Dağları hayatın dışına attıkça toplumdaki kırıklar da büyüyor!.. Çocuklarımızı kaybetmekten bahsedenler onların sığınağı ve barınağı olan büyükler ile arasına engeller koyuyor.
Bizim DAĞLARIMIZA sırt dönersek, evrensel medeniyet değerlerimizi, yeniden inşa edemezsek, varlığımızı sürdürebilmemiz bile tehlikeye girer.
Kolonlardaki kırıklar sıvayla kapanmaz…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.