İşsizlik Sarmalı ve Millî Eğitim Şûrası

A -
A +

Hoşumuza gitmese de ülkenin genç kuşaklarından önemli bir kısmının özellikle pandemi sürecinde yurt dışına göç etmekten söz ettiği dillendiriliyor. Sebebi, gençlerin mezuniyet sonrası iş bulmadaki alan darlığı.

Yüksek Eğitim Kurumlarının ortalama atama sayısının üzerinde mezun vermesiyle bozulan denge “Eğitim-İstihdam ilişkisinde” böyle bir sıkıntıyı kaçınılmaz kıldı. Genç neslin; mezuniyet sonrası iş hayatına atılacağı yer, giderek büyüyen özel sektör olması gerekirken özelleştirmelerle küçülttüğümüz kamu sektörü adres gösterilmekte ısrar ediliyor.

Kilitlenen sektörlerden birisi Eğitim... Sonuçlara baktığımızda öğretmen arzı ve talebi arasında bir denge kurulması şart oldu. Bir yılda ortalama 42 bin atama yapılan öğretmen kadrosu için 7 kat başvuru yapılıyor. 7 yıl aradan sonra “Eğitimde fırsat eşitliği” başlığı altında toplanan Millî Eğitim Şûrası bu sorunlarla yüzleşmek için bir fırsat olabilir.

Şûrada; daha önce 26 bölgede sivil toplum kuruluşları, meslek kuruluşları, öğrenci, öğretmen ve velilerin katılımı ile hazırlanan Çalıştay raporları değerlendirilecek. Şûra sonrasında açıklanacak sonuç bildirgesini merakla bekliyoruz…

Üzerinde durulması gereken, atanmaktan ümidini kestiği için farklı mesleklere hatta yurt dışına göç etmeye yönelmek zorunda kalan atama imkânı bulamamış öğretmenin geleceğidir. Eğitimdeki bu tablo ve diğer sektörlerdeki tablolar “Üniversite çağındaki hiçbir öğrenciyi açıkta bırakmayan ucuz ve popülist, gösterişten ibaret üniversite modelinin” hepimize ödettiği bedeldir.

Burada şunu sorguluyoruz: “25-26 yaşına gelen ve elini hiçbir işe sürmemiş, mezun olduğu bölümde iş alanı olmayan gençlerimiz için neler yapmamız gerekir?..”

Kabul edelim ki, günümüz dünyasında ekonomik başarının anahtarı; “İyi eğitilmiş ve yüksek niteliklere sahip, yeni teknolojilere uyum sağlayabilen iş gücüdür.” Kalkınmış ülkelerde; rekabet gücünün ve sanayinin temelleri “Ara katmanlarda çalışanların” mesleki eğitimi üzerine kuruludur.

Avrupa’da çoğu ülkede eğitim sistemi; öğrencilere arzu, eğilim ve yeteneklerine göre esneklik ve seçenek sunan “Akademik Liselerle-Mesleki ve Teknik Liselerden” oluşuyor. Yükseköğrenime devam etmek istemeyen öğrenci 15 yaşında üç yıllık bir çıraklık eğitimine başlıyor. Oturduğu bölgede bir fabrikada iş eğitimi görürken haftada üç günde okulda kurumsal eğitimini (başarılı olana mezuniyetinde iş garantisi ile) sürdürüyor.

Ülkemizde ise “Teknik ve Mesleki eğitim” üniversiteye giden bir yol olarak kullanıldığı için yeterince gelişmedi.

Artık şunu fark edelim; özel şirketler kamu kurumundan daha rekabetçi ve uluslararası hâle geldiler. Çalışanları, hem istihdam olarak hem de ürettikleri ve kullandıkları teknoloji de emsallerinden çok daha yüksek nitelikli seviyeye ulaştılar.

Ülkemizde, 2019 yılında kamuda çalışanların oranı yüzde 15,1 iken özel sektörde çalışanların oranı yüzde 84,9'dur. Toplam istihdam içerisinde özel sektörün payı, kamu sektörünün 5,5-6 katıdır ve çalışma hayatında her 100 kişiden sadece 15'i kamu sektöründe çalışmaktadır.

Üniversiteler ve tüm eğitim kurumları yapılanmalarını bu sonuçlara göre revize etmeli. Eğer bu Eğitim Şûrası’nda ciddi bir karar alınacaksa bu; eğitim kurumları ile sanayi ve ticaret çevrelerinin temasını mümkün kılacak bir yapı kurmak olmalıdır.

Atama umudunu giderek kaybeden, ailesi ve kendisi için ciddi sosyal sorunlara muhatap “Ne iş olsa yaparım” diyen mezun gençlerin istihdam sorununun ilk sırasında olduğu ve hepimize bir “Sosyal Pandemi” olarak hasar verdiği kanaatindeyim. Bu birikimin sosyal ve siyasal sonuçları kaçınılmazdır.

Çözüm, iş hayatına giden yolda “Teknik ve Mesleki eğitim kurumlarını” üniversiteye geçiş için bir “ara kurum” olarak kullanmaktan vazgeçmektir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.