Yap işlet vakfet!

A -
A +

Mardin, Harput ve Hasankeyf’e yerleşen Artuk-oğulları küçük bir beyliktir ama büyük eserlere imza atarlar.

Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) “Kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Kaybolana yol göstermen sadakadır. Yoldan taş, diken, kemik gibi şeyleri kaldırman da sadakadır” buyururlar.
Ecdadımız yolcu duasını makbul tutar.
Batman Çayı öyle böyle değildir, dolu dolu akar. Ahali suyu ya ahşap sallarla aşar, ya da sığır işkembelerini şişirip üzerine dal yayar, kelek yaparlar. Bunlar ufak tefek yüklerde işe yarar ama kırk katırlık bir kervan gelip de dayanınca ırmağa…
Silvan yolu hakikaten işlektir, bir ucu Diyarıbekr, diğeri Tebriz, Bağdat, Basra…
Köprü için bir iki denerler ama gevşek zemin yüz güldürmez, emekler heba…  
Artuklu Beyi, Timurtaş Bin-i İlgazi “iyice bir bakın hele” der “müsait bir yer yok mu acaba?”
Gezer gelir, diz vururlar huzurda.
-Efendim bir yer bulduk ama…
-Aması ne?
-Tek gözle aşmamız gerek, hayli zaman alır ve ciddi masraf açar.
-Siz orasını düşünmeyin, ne lazımsa söyleyin bana.

Yap işlet vakfet!

HAYDİ BİSMİLLAH

Ve inşaat başlar, ayakları suyun daraldığı yerde yekpare kayaya oturturlar, içleri rahatlar.
Zaten köprüler hep ayaktan yıkılır. Siz ne kadar sağlam yapsanız da, akıntıyı mahmuzlarla karşılasanız da, su zemini alttan alttan oyar, üzengi taşı boşa düşer sonunda...  Evet çaresi vardır ama yorucudur. Nehrin yatağı değiştirilmeli, sağlam tabakalara ulaşılmalı, ahşap perdeler çekilmeli, su tulumbalarla alınmalı, kurutulmalı, zemine rutubete mütehammil kazıklar çakılmalı, demir kenetlerle bağlanmalı ve aralarına kurşun akıtılmalıdır... İşte Mimar Sinan Büyükçekmece‘de  bunu yapar.  
Nedense seyyahlar Malabadi Köprüsü’nü Mostar’la karşılaştırırlar. Batman Çayı da, Neretva gibi derindir yeşil akar.  
Mostar yüksekçe bir köprüdür (24 m.) kayaların nehri sıkıştırdığı bir boğazda yapılır,  Malabadi de kaya üzerine kurulur ama su hizasından biraz yukarıda.
Mostar Köprüsü 4 metre genişliğinde 30 metre boyundadır, Malabadi ise 7,22 eninde 150 metre boyunda.
En az 10 misli büyüktür, belki daha da fazla.
Orta gözü 38,60 metre açıklığındadır ki Mostar’a 10 metre fark atar. Düşünün çapı 30,86 metre olan Ayasofya kubbesi rahatça sığar altına.
Araplar böyle büyük köprülere “kantara” derler. Endülüs’teki  El Kantara şehri (İspanyolca Al Quantara) adını köprüden alır mesela. Ufak tefekleri cisr diye anarlar, her şehirde bir cisr-i cedid (yeni köprü) bir de cisr-i atik (eski köprü) olur mutlaka. 

MİMARLIK DERSLERİ

Malabadi’nin mimarları taşkınları baskınları da düşünür, üç göz daha eklerler yanına. Kullanılan taşlar kızılcadır, akşam güneşi ile alev alev yanar. Gövde içi han gibidir, köprü üzerinden dehlizle inilir, genişçe bir oda. Daha ziyade nöbetçiler kalır, pencereleri vardır, sıkılan olta salabilir suya.
Bir ucundan develer adım attı mı ses katlanarak gelir, mekân çın çın çınlar. Muhafızlar kalkar kafileyi karşılar, “kimsiniz, necisiniz? Avdet nereden, azimet ne yana?”
Hırlı mı hırsız mı? Yüklere evraklara bakılır icabında.
Kar tipi olduğunda yolcuları içeri alır, sıcak çorba sunar, ağırlarlar dostça.
Yine bir Artuklu eseri olan Hısn-ı keyfâ Köprüsü açık ara liderdir Anadolu’da. Dört gözlüdür ve en büyük açıklığı 40 metreyi aşar.
O yıkıldıktan sonra rekor Malabadi Köprüsü’nde kalır. Ne Anadolu’da, ne de Orta Doğu ve Balkanlarda bu yaşta ve bu açıklıkta taş köprü bulunmaz.  
Evliya Çelebi’nin ziyaret ettiği yıllarda Malabadi Köprüsü kale gibi korunmaktadır, her iki başta demir kapılar. Köprünün korkuluklar Nehcivan çeliğindendir. Demirciler kafesteki işçiliğe hayran kalırlar.  
Fransız mimar Albert Gabriel köprüye hayran olur. Ona göre statik hesabın bilinmediği yıllarda böyle bir eser yapılamaz. Olacak şey değildir, taş havada durmaktadır âdeta!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.