“Yeni bir dünya kurulacak” ama nasıl?

A -
A +
20 yüzyılda şekillenen, beynelmilel savunma ve ticaret ittifaklarının önemli bir kısmı, asrın sonunu göremeden dağıldı. Yarım asırlık ‘soğuk savaş’ döneminin bitişiyle birlikte, pek çok şey değişmeye başlamıştı...  
Tam da Sovyetler Birliği’nin dağıldığı bir sırada, Baba Bush, “Yeni Dünya Düzeni” lakırdısını etmeye başlamıştı… ‘Yeni dünya düzeni’ diye yutturmaya kalkıştığı şey, aslında Neo Con’ların uzun zamandır üzerinde çalıştığı “Yeni Bir Amerikan Yüzyılı” projesiydi… Kimse yutmadı tabii! Fakat ortada bir başka gerçek de vardı. Zbigniew Brzezinski’nin (Büyük Satranç Tahtası) kitabında böbürlenerek yazdığı gibi, tarihte ilk defa gerçek bir küresel emperyal güç olarak ABD ortaya çıkmıştı… En önemlisi, rakipsizdi. Daha doğrusu SSCB’nin yıkılmasıyla birlikte rakipsiz kalmıştı. Rusya’nın o dönemde kolunu kıpırdatacak hâli yoktu! Çin henüz bu cesametiyle ortaya çıkmamıştı. İşte bu fırsattan istifade ile ABD, dünyayı âdeta burnundan yakalayarak, istediği istikamette sürüklemek istedi. Adına ister yeni düzen, ister Amerikan yüz yılı, ister tek kutuplu dünya, isterse kaos dönemi deyin. Sonuç itibarıyla her şey aynı adresi gösteriyordu… Lakin olaylar Amerikalıların düşündüğü gibi gelişmedi. Rakipsizlik fırsatını sonuna kadar sömürmek isteyen ABD, 11 Eylül 2001 saldırısıyla hiç hesaplayamadığı yeni bir durumla yüz yüze geldi. “Süper Güç” öz güveni ile bu saldırıya çok değişik bir refleks göstermek istedi. Babasına göre daha bilgisiz, tecrübesiz ve başarısız (Eski bir asker olan babası, CIA Başkanlığı, Çin Büyükelçiliği, sekiz yıl Başkan Yardımcılığı da yapmış çok tecrübeli bir devlet adamıydı…) Oğul Bush’a, Neo Conlar; “Belirsiz tehditlere karşı önleyici vuruş - Preemptive Strike against uncertain threatens” diye bir doktrin bellettiler. Bu yaklaşım, esasen dikiş tutmayan ‘yeni dünya düzeninin’ adı değiştirilmiş bir versiyonu idi. ABD, buna dayanarak önce Afganistan’ı, sonra da Irak’ı işgal etti. Ve tabii o da tutmayacaktı. Tutması eşyanın tabiatına aykırı olurdu!.. 20. yüzyılda şekillenen beynelmilel ittifakların önemli bir kısmı, asrın sonunu göremeden tarih oldu… I. Dünya Savaşından sonra kurulan ve esas hedefi yeni büyük savaşı/savaşları önlemek olan Kavimler Cemiyeti, tam bir hüsran yaşadı. Oysa Wilson Prensiplerinden mülhem, ne idealist fonksiyonlar ifa etmek üzere yola çıkmıştı! Öyle böyle değil, sömürgeciliği ortadan kaldıracaktı… Ama kim bilebilirdi ki, bizzat bu teşkilatın statüsüne yerleştirilecek “Mandacılık” sistemiyle sömürgecilik modern biçimde devam ettirilecekti… II. Dünya Savaşında yaşanan büyük yıkımla (En az altmış milyon kişi hayatını kaybetti) birlikte, dünya siyasi ve askerî bakımdan fiilen iki bloka ayrıldı. Bu bölünmeye kaynaklık eden liberalizm ve sosyalizm (komünizm) ideolojilerinin her biri, kendi bloklarında yeni askerî ve ekonomik yapılar kurdu. Ancak bu bloklaşmanın temel yansıması olan “soğuk savaş” döneminin sona ermesiyle Varşova Paktı ve Comecon gibi askerî ve ekonomik teşkilatlar da kendiliğinden dağılıverdi. Özetle belirtirsek, 1989’dan itibaren dünya düzeninde çok köklü ve sarsıcı değişimler peş peşe gelmeye başladı. Bunun temel sebebi elbette Sovyetler Birliğinin dağılmasıydı. Artık eski dünya düzeni ortadan kalktığına göre, yeni bir düzene ihtiyaç vardı. Bunun dürüstçe teşkili için, büyük devletlerin gayret göstermesi gerekirdi. Ama yukarıda işaret ettiğimiz üzere, ABD fırsatçılık yaparak doğan kaos ortamını sonuna kadar istismar etti. Zaten hep böyle olmuştur… Kavimler Cemiyetinin (Cemiyet-i Akvam) ve Birleşmiş Milletlerin kuruluşunda da hep galip devletler kendi menfaatlerine göre bu düzeni şekillendirmeye çalışmıştır ve bundan dolayı gerçek manada dünya barışı sağlanamamıştır, korunamamıştır. Sonuç olarak da dünya hep huzursuzluk içinde kalmıştır. Gelinen noktada, insanlığa barış ve refah getirecek bir dünya düzeninin elbirliğiyle kurulması zaruret mesabesindedir. Ancak bu nasıl yapılacak? ABD’nin küresel emperyal gücünü kaybettiğini itiraf eden aynı Brzezinski, son demlerinde ABD olmadan hiçbir şekilde yeni bir düzen kurulamayacağını iddia ediyordu. Ama gelin görün ki, bugün Donald Trump idaresindeki Amerika, bizatihi dünya düzenini dinamitlemek için uğraşıyor!.. Peki diğer küresel ve bölgesel güçler buna müsaade edecek mi? Böyle bir şey mümkün mü? Yeni bir dünya düzeni, er veya geç kurulacak. Hiç kimse ABD’nin dayatmalarına boyun eğmeyecek. Bunu bir tarafa yazınız! AB Dış Politika Yüksek Komiseri Mogerini’nin beyanları bu konuda gerekli işareti veriyor. Avrupa Devletleri, başta Almanya, Fransa ve İngiltere, İran konusunda ABD dayatmalarını kabul etmeyeceğini açıkladı. Rusya ve Çin zaten bu konuda ABD’yi dinlemeyecektir… İstanbul’da yapılması beklenen Türkiye, Rusya, Almanya ve Fransa zirvesinin gerçekleşmesiyle birlikte, Amerika’ya karşı takınılacak bölgesel ve küresel tavırların rengi daha belirgin hâle gelecektir. Bu arada Trump daha bir hayli Tweet atabilir elbet. Ama sonuç önemli… Trump, Baba Bush kadar bile akıllı ve tecrübeli bir başkan değil. Nokta!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.