İstanbul’un nefesi tükenmeden!..

A -
A +
1970’li yıllarda Haliç’in durumu nasıldı? Yaşı müsait olanlar bu sorunun cevabını gayet iyi bilir… Şu sıralarda Eyüpsultan ve daha ilerisine yolu düşenler de, Haliç’in eski günleri hatırlattığını derhâl fark ediyor!     Müsilaj denilen afet, Marmara Denizi'nde kâbus olmaya devam ediyor… Sadece Marmara’da da değil, daha geniş alanlara yayılıyor ve bir türlü durdurulamıyor. Çanakkale Boğazı'nı geçeli çok oldu maalesef. Büyükçekmece Gölü kirlilikten dolayı renk değiştirdi. Dün sabah oradan geçtim. Keskin kirlilik kokusu perişan etti gerçekten!.. Gölün kıyılarına ölü balıkların vurduğu haberlerini okuyunca, o zavallı canlıların nasıl bir ortamda hayat mücadelesini kaybettiğini yakinen anlamış oldum. Ömerli Barajı'nın kenarlarında da, ölmüş balıkların resimleri medya mecralarında yayınlanıyor. Hatta iddialara göre, bu ölü balıklar yine barajın yakınlarına bir yerlere gömülüyormuş… Şayet bu iddialar doğruysa, ayrı bir felaket! Diğer taraftan, Küçükçekmece Gölü’nün durumu da Büyüğünden hiç farklı değil. Aynı kötü kokuları onun kıyısından geçerken iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Üç gün önce, çok kıdemli ve titiz bir okuyucum aradı. Eyüpsultan’dan Kâğıthane’ye doğru giderken, Haliç’in berbat kokusundan âdeta burun kemiğinin dumura uğradığını ifade etti. Haliç denilince iki kere düşünmek gerekir… Bir zamanların “Altın boynuz"u, nice şair ve ediplere ilham veren o güzelim Haliç… 1970’li yıllarda Haliç ne durumdaydı? Yaşı müsait olanlar bu sorunun cevabını çok iyi bilir ve hatırlar. Ne yazık ki, şimdilerde o eski günleri andıran kirlilik etkileri hüküm sürüyor. Haliç, Büyükçekmece, Küçükçekmece, Kurbağalı Dere, Ayamama Deresi ve nihayet, İstanbul’un içme suyunu sağlayan barajlar, göller, hepsi ama hepsi kirlilik konusunda alarm veriyor. Çevre kirliliği neredeyse İstanbul’u nefessiz bırakmak üzere!.. Havasıyla, suyuyla, İstanbul’un çevre ve tabiat varlığına yeteri kadar sahip çıkmazsak, sonuç felaket olur maazallah… Son günlerde müsilaj kelimesi dilimize çabuk yerleşti, ancak öteden beri “deniz salyası” olarak anılan bu afetin mahiyetini henüz tam olarak bilmiyoruz… Bilim adamları bir taraftan bu felaketin sebeplerini ve çevre üzerindeki etkilerini anlamaya çalışıyor. Diğer yandan eldeki imkânlarla, mümkün mertebe temizlenmeye ve yayılmasının önüne geçilmeye çalışılıyor. Bu arada, şunu belirtelim ki, müsilajın oluşum sebeplerine dair birbirinden çok farklı görüşler de ileri sürülüyor. Biyolojik yapısı üzerinde ilmî çalışmalar ilerledikçe, bu illetin ne olduğunu elbet vatandaşlar olarak biz de öğrenebileceğiz. Hâlihazırdaki bilgilere göre, temelinde çevre kirliliğinin yattığı şüphesiz. İklim değişikliği de cabası! Sebepleri kadar sonuçlarını da gerektiği gibi değerlendirmek durumundayız. Gelgelelim bu noktada büyük kafa karışıklığı ve tutarsız davranışlar devam ediyor. Kirliliği nasıl durduracağız? Çevreyi kalıcı şekilde temizlemeye nereden başlayacağız ve nasıl devam ettireceğiz?..Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün, göldeki kirlilik ve renk değişikliğiyle ilgili olarak şöyle demiş; “Balçığın kaldırılmasını sağladığımız takdirde pırıl pırıl olacak!” Bir zamanlar yani 1980’li yıllarda, Bedrettin Dalan da Haliç için böyle diyordu. Kendi mavi gözleri gibi yapacağını söylüyordu. Vaka bu konuda önemli çalışmalar başlatmadı değil. Ama onun döneminde söylediği kadar temiz bir Haliç görmedik. Onun yerine gelen Nurettin Sözen, Haliç’e akan kanalizasyon atıklarıyla ilgili bazı önemli projeler başlattı. Lakin, Haliç’in gerçekten temizlendiği dönem, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Büyükşehir Belediye Başkanlığı zamanıdır. Ne var ki, Haliç yeniden ve çok kaygı verici biçimde kirlilik tehlikesiyle yüz yüze. Evet, İstanbul nefessiz kalmadan bu gidişatın durdurulması gerekiyor. Buradan mahallî ve merkezî bütün yetkili mercilere çağrıda bulunuyoruz. Belediyeleriyle, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının teşkilatıyla ve dahi vatandaşların samimi katkılarıyla bu tehlikeyi bertaraf etmemiz zaruri. Aksi hâlde Dünya İncisi bu muhteşem şehre sahip çıkmış olamayız. İstanbul’un bir türlü kirlilikten kurtulamayan dereleri… Kadıköy’deki Kurbağalı Dere'nin kirlilik hikâyesi son kırk yılda hiç bitmedi. Aynı şekilde Ayamama Deresi ve diğerleri. Yüksek katlı lüks rezidans binalarıyla ufku tamamen kapatılan Bakırköy Sahil Yolunu kullananlar, yukarıda bahsini ettiğimiz feci kirlilik kokularını teneffüs etmiyorlar mı? Bu kirlilik devam ettikçe, o milyon dolarlık rezidansların ne kıymeti kalır ki? Ölçüsüz ve plansız betonlaştırma ile İstanbul’a yeteri kadar kötülük yapıldı… Şimdi sırada çevrenin can çekişmesi var. Bari ona müsaade etmeyelim!.. Hiç olmazsa bugüne kadar varlığını muhafaza edebilmiş kısmını yok olmaktan koruyalım. İstanbul’un nefesi gerçekten tükeniyor, anlıyor musunuz?!.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.