Krizler, çözümler, sonuçlar ve sorular…

A -
A +

Krizleri çözebilme kapasitesi ve becerisine sahip olmak, şüphesiz hayati bir konu… Elbette bu çözüm kabiliyetinin de, menfaatlerimizi koruyabilecek; en azından zararımıza olmayı önleyecek seviyede olması beklenir.

 

On ülke elçisinin son derece münasebetsiz biçimde, uluslararası ilişkiler sisteminin kaidelerine ve yerleşik teamüllere aykırı olarak; toplu bildiride bulunma eyleminden sonra patlayan krizin, yoğun diplomatik temas ve müzakereler sonucunda, belli ölçüde kontrol altına alınması, daha da büyümesinin önüne geçilmiş olması şüphesiz hayırlı oldu… Gelelim şu temas trafiği sürecinin sonucunda, taraflarca kabul gören çözüm formülü hakkında devam eden tartışmalara. Bize göre önemli bir kısmı beyhude yani maksada hizmet etmeyen bu kabil tartışmalar, daha fazla uzatılarak mecrasından saptırılmamalı. Şayet hakikaten ülke menfaatlerini her şeyin önüne koyuyorsak, bize zarar verebilecek gelişmelere fırsat verecek tutum ve davranışlardan geri durmamız lazım. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bizim maksadımız kriz çıkarmak değil, ülkemizin hak ve menfaatlerini korumak…” sözü, bu noktada durumu özetliyor. Herhâlde Türkiye Cumhuriyeti’nin bir devlet yetkilisi çıkıp da bahse konu elçilerin, hiç görülmedik şekilde sosyal medya üzerinden bir toplu eylem sahneye koymasını istemedi!.. Temelde karşı tarafın, insan hakları gibi; ülke sınırlarını aşan evrensel ortak bir meselenin savunulması iddiası olsa bile, bunu istismar ederek, bağımsız ve egemen bir devletin iç işlerine karışır şekilde bir davranış, kabul edilebilecek şey değildir. Türkiye de zaten bu hadsiz davranışa karşı, en güçlü şekilde tepki vermiştir. Bir kere bu hususta anlaşalım.

Çünkü bazı emekli diplomatların, her zamanki tuhaf hâlleriyle, Türkiye’nin bağımsız ve muktedir ülke gibi hareket etmesinden endişe etmesi, yersiz korkular pompalaması gerçekten can sıkıcı… Devletler arası rekabet ve mücadelede elbette riskler, tehlikeler, tehditler her zaman söz konusu olabilir. Bundan hiçbir ülke bağışık değildir. Önemli olan bu risklere dair doğru hesap yapılabilmesidir. Maceracılık değil, kararlılık esastır. Bunun için de, mevcut güç ve dengeleri doğru değerlendirmek ve aynı şekilde yerinde kullanmak işin püf noktasıdır. Bu noktada, Sayın Erdoğan’ın Azerbaycan dönüşü gazetecilerle yaptığı açıklamada; söylediği şu söz, “Büyükelçilik ile siyasetçilik ayrı şeylerdir…” doğrudan realiteyi ifade ediyor. Şüphesiz uluslararası ilişkiler sadece diplomatik alanla sınırlı değil. Siyaset, ticaret, askeriye ve diğerleri… Her biri kendi zemininde kendi mantığı ile işler. Diplomasi, mahiyeti icabı taraflar arasında nezaket kurallarına azami riayetle yürütülen bir meslektir. Ama bu hiçbir zaman, diplomatların da bazen kabalaşıp küstahlaşmamasının teminatı değildir. Vaka o diplomatlar, esasen kendi ülkelerinin sıkletine göre bilek güreşine tutuşmak durumunda olduğu için, neticede merkezden gelen direktiflere göre adımlarını ayarlamaya çalışır. Dünya üzerinde, zaman zaman ferdî hatalar sebebiyle kopan diplomatik skandallar söz konusu olur. Bunlar şahsi kusurlardan doğduğu için, gereğini yapmak çok daha kolaydır. Velakin hükûmetlerinin telkinleri neticesinde, son olayda da olduğu üzere, meşru sınırları aşmak söz konusu olunca, ortaya çıkan problemin çözümü de o derece zorlaşır.

Osman Kavala davasını bahane ederek böyle bir toplu eyleme kalkışan elçilerin hareketi, olumsuz bir örnek olarak literatüre girdi. Bunun akisleri bir müddet daha devam edecek… Türkiye olarak şunu asla göz ardı etmemeliyiz. Dost veya müttefik diye nitelendirdiğimiz ülkelerden, bu tarz sinsi eylemlerle her zaman muhatap olmamız mümkündür. O hâlde, bu gibi tehlikelere karşı bizim de hazırlıklı olmamız lazım. Hazırlıklı olmanın birinci şartı, dost veya düşman; hiçbir ülkeye karşı açık vermemek, baskı ve saldırılar için zemin bırakmamak… Saldırı ifadesini sadece savaş anlamında kullanmıyoruz. Her türlü saldırıya karşı, hep uyanık olmalıyız. Mesela; imzacı devlet olarak katıldığımız anlaşma ve sözleşmelerin hükümlerine uyma konusunda açık vermemeliyiz. Çünkü karşı tarafta, bizi bir kaşık suda boğmak için tetikte bekleyen çok!.. Başka devletlerin beynelmilel kuralları ihlal ediyor olması, bizim için geçerli bir argüman değildir.

Batı’nın, genel olarak insan hakları ve demokrasi konusunda başkalarına ders verme saplantısı büsbütün etkiden yoksun hâle gelmiş olsa da, bu alışkanlığı bırakmalarını beklememek gerekir. Çünkü Batı bunu sonuna kadar sömürmeye devam edecektir. Bunda hiç şüpheniz olmasın. Zira Batı mantalitesinin özü budur! İşte, güya demokrasi ve insan haklarını götürmek için işgal ettikleri Irak’ı ne hâle getirdiler? Üstelik bunu bütün dünyayı kandırarak, tamamen uydurma gerekçelerle yaptılar. Sonra da pişkin pişkin yalan söylediklerini itiraf ettiler. Ama hedeflerine ulaştıklarını da saklamıyorlar. Netice: En önemli mesele sömürgecilerin tuzağına düşmemek…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.