Çok kutuplu yeni bir dünya…

A -
A +
Bundan otuz küsur sene önce, “Yeni Dünya Düzeni"ni pazarlayan baba Bush ve Medeniyetler Çatışması tezini savunan Prof. S. Hungtington hayatta değil. Ama “Tarihin Sonu” diyen Francis Fukuyama yaşıyor…
 
 
1991 yılında, tam da Sovyetler Birliğinin son nefesini verdiği bir sırada; “Soğuk Savaş” dönemiyle birlikte en büyük rakibini tarihe gömmenin zafer sarhoşluğuyla, ABD Başkanı (baba) George Bush; öz güven patlamasıyla, uluslararası kamuoyuna “Yeni Dünya Düzeni” telkininde bulunuyordu…
 
Acaba bugün yaşıyor olsaydı, Mister Bush; aynı zamanda “Yeni bir Amerikan asrının inşası” olarak tasarladıkları o yeni düzenin, çeyrek asır bile sürmemesini neyle izah ederdi? 
 
Medeniyetler Çatışması teziyle, bir vakitler epey sükse yapan ABD’li siyaset bilimci Samuel Hungtington, henüz hayatta iken ısmarlama tezinin doğru olmadığını ve kendisinin yanıldığını itiraf etmişti. Bugün dili dönüyor olsaydı; Kiev Kinezliğinin birer bileşeni olan ve kökleri, medeniyeti, dini bir olan Rusya ile Ukrayna arasındaki kanlı çatışmaya dair nasıl bir analiz yapardı sahi?
 
Ama “Tarihin Sonu ve Son Adam” başlığı altında, Hungtington benzeri bir ısmarlama tezle kendinden bahsettiren Francis Fukuyama hâlâ hayatta. ‘Demirperde’ yıkılırken, liberal demokrasilerin ve Batı’nın serbest piyasa kapitalizminin dünya çapında yayılmasının ve bunun sunduğu hayat tarzının, insanlığın sosyokültürel evriminin son noktasına işaret edebileceğini yani bu düzenin insan idaresinin son şekli olabileceğini iddia eden Fukuyama, fena hâlde yanıldığını yaşayarak gördü!
 
Çok kısa süren ve aslında tek kutupluluk hâli olup olmadığı da tartışmalı, (Daha çok kaos dönemi olarak kabul edilen) 1991-2001 arası dönemde; ABD’nin resmî tezlerle dayatmak istediği fikirler çokça dolaşımdaydı… 
 
Acaba Irak’ı işgal ederek milyonlarca insanın hayatını söndüren ABD’nin liberal demokrasisi ile SSCB’nin totaliter rejimi arasındaki fark neydi?!. 
 
Zaten dünyadaki gelişmeler, bu türden uçuk düşüncelerin gerçeklerle örtüşmediğini çabucak ortaya koydu…
 
ABD’li meşhur bilim adamları, bu yüzleşme karşısında yanıldıklarını itiraf etmek zorunda kalacaklardı. Ama ABD Yönetimleri, Sovyetler Birliğinin yıkılmasını fırsat bilip; vahşi kapitalizm ürünü politikalarla, dünyayı burnundan yakalayıp arkasından sürüklemeye kalkıştı. Tabiatıyla böyle bir zorbalık yürümeyecekti. Aslen Ukrayna’ya bağlı Brzezany kasabasından olan Zbigniew Brzezinski (Brzezany’li anlamına geliyor), 1990’lı yıllarda; Amerika’nın küresel üstünlüğünü anlatmak için Büyük Satranç Tahtası kitabını yazarken, bu hegemonik gücün rakipsiz olduğunu vurguluyordu. Böyle bir süper gücün tek başına sahneye çıkması, tarihte ilkti…
 
Evet, bugün baba Bush ve Brzezinski hayatta olsalardı, ABD’nin eski Başkanı ve Ulusal Güvenlik Danışmanı sıfatıyla; Biden Yönetimi’nin, Rusya karşısında böylesine etkisiz kalmasını nasıl yorumlarlardı acaba? Bush da tıpkı Trump gibi Biden’ı yerden yere vurur muydu? Vaka Brzezinski, 2000’li yıllarda yazdığı; Stratejik VizyonAmerika ve Küresel Güç Buhranı başlıklı kitabında bugünleri görüyor gibi…
 
Başta Amerika olmak üzere, Batı dünyasının kuvvetli çöküş emareleri gösterdiğini, dirayetli yönetim ve müdahale olmadığı takdirde, bu tahminin gerçeğe dönüşeceğini ifade ediyor. Amerika’nın sona eren küresel hâkimiyetinin yerini dolduracak bir güç olmadığını belirtiyor. Bu arada, Yükselen Çin’in Asyalı güçlerle birlikte koyacağı siyasi ve ekonomik ağırlığa dikkat çekiyor... Özetle 2025 sonrası dünyasının çok daha kaotik ve çatışmalarla sarsılan bir hâl alabileceğini anlatıyor…
 
Brzezinski ahir ömründe yazdığı makalelerde de, her şeye rağmen, Amerika’nın iştiraki olmadan yeni bir küresel düzen kurulamayacağını söyler...
 
2025’e üç kala, ikisi de Asyalı güç olan Çin ve Rusya, yeni bir jeopolitik düzen kurma hedefiyle hareketlenmiş durumda…
 
Temelde Amerika’ya rakip ve çok kutuplu bir dünyanın temellerini atmaya matuf bir siyasi ve ekonomik hareketlenme. Çin, Asya-Pasifik Bölgesinde; her geçen gün kuvvetlenen biçimde ABD’ye meydan okurken, Rusya eski Sovyetler Birliği Coğrafyasında, geçmişten kalan hesapları kapatmakla meşgul…
 
Şunu da kayda geçirelim; Rusya ve Çin, menfaat icabı ABD’ye karşı birbirlerini arkalarken, yine menfaat icabı kendilerini de birbirine karşı kollayacaktır elbet!
 
Son üç gündür Ukrayna’yı kan ve ateşe boğan Rusya’yı, sahada fiilen durduracak bir askerî güç yok!..
 
ABD ve NATO, Ukrayna’ya asker göndermeyeceklerini peşinen deklare etti. AB’nin zaten ortak bir askerî gücü mevcut değil. Öte yandan Hindistan’ın Ukrayna konusunda sessiz kalması oldukça dikkat çekici…
 
Özetlersek, Amerika’nın küresel gücü ve itibarı fena hâlde aşınmış durumda. Son olarak Afganistan fiyaskosu bunu çarpıcı şekilde ortaya koydu. Rusya’nın saldırısı altında çaresiz kalan Ukrayna’ya yardım etme noktasında, tam bir acizlik yaşayan ABD, NATO ve AB, Rusya’yı ve Çin’i fena hâlde cesaretlendiriyor. Sıra Tayvan’a mı geliyor acaba?..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.