Cep telefonları cebe!

A -
A +
Bu nasıl bir çarpık çağdır böyle?.. Gün olmuyor ki hayret ve şaşkınlık içinde bütün gün hüzünden hüzne, kaygıdan kaygıya düşmeyelim. Bu çağ insanı bedbaht ve dahi bedhah! Bunca kötülükten iyi çıkmıyor işte…
Artık konuştuklarımıza dikkat etme zamanı gelmiş meğer!
Siz siz olun, bugün yüzünüze gülenlere, dostum diyenlere, arkadaşlık kuranlara, evinize gelip gidenlere, sofranıza oturup kalkanlara, eşiğinizi aşındıranlara güvenmeyin! Bu zaman fitnenin, fücurun, entrikanın; yüksek lisansını, doktorasını yaptığı ve şimdilerde Yüksek Teknoloji Üniversitelerinde profesör kadrosunda görev aldığı bir zaman! Ve bizler de bu zamanın insanlarıyız…
Ülkemizde teknoloji yazık ki menfi anlamda kullanılıyor…
İnsan hangi ara bu kadar tuhaflaştı? Bizlere ne oldu böyle? Ölümü, ahireti, güzel dinimizin kaidelerini, iyilik ve güzellik kavramlarını, binlerce yıllık sosyolojimizi bir anda unuttuk! Virüs, bedenimizi değil de sanki ruhumuzu enfekte etti!
 
Dertleşmeyi unuttuk!
 
Şu geçici dünyada, hastalığın, kötülüğün, binbir türlü sıkıntının, kişisel dertlerimizin ağırlığı altında her birimizin dost bildiklerimizle, dost gördüklerimizle dertleşmeye, içimizi dökmeye ihtiyacı var. İnsanın bir dakikası bile ötekine uymaz. İnsan bir dünyadır, insana ait iklim bin çeşittir ve hiçbirine akıl sır ermez. Ve o mevsimlerin içinde artık ne dosta ne de arkadaşa yer var!
Peki neden?
Korkuyoruz çünkü. Günümüz insanı çabuk satıyor, kahvenin tadını da hatırını da çabuk unutuyor, çabuk tüketiyor. Dostluk pamuk ipliği misali çıkar ilişkisine bağlı, arkadaşlık günübirlik… Akraba bile güven vermiyor. Kimsenin kimseye itimadı da eyvallahı da yok!
Ne usul kaldı en erkan…
Başkasının yere düşmesinden, üzülmesinden, acı çekmesinden ne de çok keyif alan insanlar olduk. Biz böyle değildik oysa. Kusurları kapatmada gece gibi, tevazuda toprak gibi olmak düşüncesiyle diline prangalar vuran, gözlerine mil çeken, duygularına, nefsine ket vuran bir ecdadın torunları olarak bu sözlerden meğer hiçbir şey anlamamışız!
Bu yazdıklarımı abartılı bulanlar olabilir.
Hâl ve ahvalimiz ne yazık ki pek parlak görünmüyor. Toplumsal anlamda ahlaki normlara geri dönmemiz şart. Aksi takdirde bu gidişat bir kar topu misali binlerce yıllık sosyolojimizi yerle bir edip bizleri telafisi imkânsız bir kaosa sürükleyecek. Herkes yarın olabilecek her türlü olumsuzluğun müsebbibidir!
Bizi bahçeli, serin avlulu huzurlu evlerden çıkarıp apartman katlarına sıkıştıran irade, şimdi de binlerce mengene arasında daralan ruhumuz erbabını “sosyal medya” denen kör kuyunun içine savurdu. Bu çağın insanı burada dertleşiyor, burada kavga ediyor, burada fitne fücurun peşine düşüyor, burada birbirinin kuyusunu kazıyor ve burada gömüyor birbirini!
Şimdi artık bir yol ayrımındayız.
Bir kere hiç kimseyle telefonda ve diğer sosyal mecralarda konuşmayacağız. Yani telefonlara çıkmayacağız, kimseye hiçbir mevzuda görüş beyan etmeyeceğiz. Evimize gelenlere kapının eşiğinde bir fincan kahve ikram edip geri göndereceğiz, ya da gelen misafirlerle hiçbir şekilde hiçbir mevzua girmeden bir an önce kalkıp gitmesi için dua edeceğiz… Üçüncü bir şıkkımız daha var elbette.
O da gelen misafirlere:
-Cep telefonları cebe lütfen! Diyeceğiz...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.