Kefaretimiz büyük olacak!

A -
A +

Tuhaf bir zamandan geçiyoruz…

Asabi ve kavgacı bir toplum olduk. İnsanlar en ufak bir sorunda birbirlerine homurdanarak, dişlerini gıcırdatarak, yumruklarını sıkarak saldırıyor kavga ediyorlar.  Dünya artık on yıl önceki dünya değil kesinlikle.

Önceki gün her zaman gittiğim muhitimizin manavında yaşı seksenlere dayanmış bir amca ile genç bir kadın arasında aniden alevlenen tartışma hakikaten toplum olarak geldiğimiz noktanın acı bir tezahürü gibiydi.

Beyefendi, bir poşete birkaç kg Kandıra biberi ve sarımsak doldurmuş hayli kalabalık olan kasada kuyrukta bekliyordu. Hanımefendi ise elinde yüklüce birkaç poşetle amcamızın bir metre yakınına geldiğinde beyefendi ani bir hışımla:

-Görmüyor musun kuyruk var, niye yanıma yaklaşıyorsun? Diye çıkıştı. Kadıncağızın yüzü kızardı, yutkundu, etrafına bakındıktan sonra usulca:

-Beyefendi, önünüze mi geçtim, neden celallendiniz böyle? Hem aramızda 1 metre mesafe var, kaldı ki şu kalabalığın içinde çatacak bir beni mi buldunuz? Yaşınızdan utanın, saygısız adam, hadsiz! Demez mi?

Beyefendi, oldukça asabi bir sesle:

-Ben kendimi korumaya çalışıyorum, siz neden benim sağlığımı tehlikeye atıyorsunuz, terbiyesiz kadın? Diye kadına bir daha çıkıştı!

Neyse, kasadaki çocuk, baktı ki tartışma büyüyor, biberini tartıp amcayı gönderdi de olay bitti. Ancak canım sıkıldı. İnsanlar kavga edecek adam arıyor sanki! Beş on yıl önce, ne bu yaştaki adam yarı yaşındaki bir kadına böyle davranır, ne bu yaştaki kadın babası yaşındaki bir büyüğüne böyle cevaplar verirdi…

Peki bize ne oldu? Toplum sosyolojisi nasıl bir değişim yaşadı ki Türk toplumunda insani anlamda alarm zilleri çalmaya başladı? Bizi biz yapan değerler manzumesini böylesine yozlaştıran amiller neler?

Modernite ile birlikte toplumu ayakta tutan kültürel normların unutulması, örf ve âdetlerin aşınması, komşuluk ilişkilerinin bitmesi, akrabalar arası yardımlaşma ve dayanışmanın zayıflaması, çekirdek ailenin dahi bireyselleşme ile iyice gevşemesi, menfi ekonomik şartların insanları bunaltması, eğitim öğretim hayatının diploma ve iş odaklı olması ve en sonunda insanları canından bezdiren pandemi şartlarının gelip hayatlarımızın içine serilmesi kabilinden sayısız cevaplar verebiliriz…

Bizim sosyolojimiz böyle sessizce devrimini tamamlarken, televizyon kanallarımız, gazetelerimiz, üniversitelerimiz, kanaat önderlerimiz gece gündüz siyaset ve spor konuşmaya devam etsinler! Bizim başka da hiçbir ciddi meselemiz yok zaten!

Televizyon kanallarımızda magazinciler, lise mezunu kanaat önderleri, şarkıcılar, türkücüler, mankenler türlü geyiklerle toplumun ihtiyacı olan her türlü bilgiyi(!) misliyle veriyorlar öyle değil mi? Alan memnun, satan memnun!

Bütün bunları düşünürken ünlü hikâyecimiz Mustafa Kutlu’nun gençlik yıllarında okuduğum “Ya Tahammül Ya Sefer” kitabındaki şu cümleler düşüyor aklıma:

“Devrimiz makine gıcırtısının ahlak ilahilerini susturduğu devirdir. Durduğumuz noktada inançlarımızın eskidiğini, yabancılaştığını hiç tecrübe etmediniz mi? En acı kayıp budur: Gerilemiş ruhların mütemadiyen tavizler vererek hayatla, zaruretle uyuşmaları... Evet hayatın zaruretleri ayaklarımıza dolanmış zincirlerdir ve ıstıraplarımıza çeşni katarlar. Fakat bu vahşi sahayı geçmek için hiçbir zaruret kati bir mazeret değildir. Ruhumuzu aldatmayalım, ebedî gayeye ihanet etmiş oluruz. Bir kere taviz verildi mi, asla çiğnenmemesi gereken unsurlar bir kere gözden çıkarıldı mı, kalbin aynası bir yerinden çizildi mi, kefareti büyük oluyor...”

Hasılı, Üstat Kutlu’nun dediği gibi bu gidişatla toplum olarak kefaretimiz hayli büyük olacak...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.