Demografik mühendislik…

A -
A +

Elimde soluk soluğa okuduğum bir eser var.

Galip Erdem’in Ötüken Neşriyat’tan çıkmış “Milliyetçilik ve Sosyalizm Üzerine Mektuplar” kitabı… Öyle ki bu kıymetli eser demografi meselesini daha iyi anlamanızı kolaylaştıracak önemli bilgileri de içeriyor. 

Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli’nin son bir iki yıldır sık sık dile getirdikleri “Demografik Mühendislik” kavramları üzerinde ciddiyetle duran bir yazı henüz yazılmadı.

Galip Erdem’in bu önemli eserini okumaya başlayınca Türkistan coğrafyasının Sovyet Rusya tarafından demografik mühendislik yoluyla nasıl Ruslaştırıldığını görüyoruz. Hatta bugün Kırım’ın ilhakı da böyle gerçekleşmedi mi? Bu gerçeği Galip Erdem’in “Türkistan’ın Ruslaştırılması” başlıklı yazısından okuyalım:

“1959 yılında Sovyet Türkistan’ının nüfusu 22 milyon 900 bin kişi idi. 1968 sayımı ise nüfusun 31 milyon 500 bin kişiye yükseldiğini gösterdi. 9 yılda 8,5 milyonluk bir artış. Korkunç bir rakam. Bütün dünya rekorlarının üstünde ortalama yıllık artış aşağı yukarı 4,2. Böyle bir sonuç sosyalizm hesabına sahici bir başarıdır! Fakat o da ne? Yine aynı kaynakların bildirdiğine göre, son 9 yıl süresince Sovyetler Birliği’nin yıllık nüfus artışı ancak 1,4!

Besbelli işin içinde bir bit yeniği var. Meğer, Sovyet Türkistan’ındaki nüfus artışının üçte ikisi Avrupa’dan gelen Rus asıllı göçmenler yüzündenmiş! Sovyet kardeşlik edebiyatının gerisinde binlerce yıllık Türk vatanı hızla Ruslaştırılıyor. Büyük bir millet, hoyrat bir sömürgecilik altında ezilmesi yetmezmiş gibi, ceddinin toprağında bir azınlık hâline getiriliyor!”

Galip Erdem, bu yazısında büyük bir coğrafyanın nasıl Ruslaştırıldığını sarih bir şekilde anlatıp şehir şehir, kasaba kasaba Türk ve Rus nüfusun karşılaştırmasını da yapıyor. Öyle ki Kazakistan’ın Alma-Ata şehrinde o dönem 660 bin nüfusun sadece 60 bininin Türk asıllı olduğunu yazıyor. Nur Sultan Nazarbayev, çok akılcı politikalarla Rus nüfusu elemine etse de hâlâ bu kalan Rus azınlık, bugün Kazakistan ve Rusya arasında problem çıkarmaya devam ediyor…

Galip Erdem, aynı kitapta “Batı Trakya’dan Gelenler” başlıklı yazısında da o dönem ve sonraki zaman dilimlerinde ağır Yunan baskılarından dolayı anavatana göç eden soydaşlarımızın bu gelişlerini doğru bulmadığını da şöyle anlatıyor:

“Anlarım: Hürriyetsizliğin acısı büyüktür, hırslı bir düşmanın baskısına dayanmak güçtür. Hepsi doğru ancak davanın özünü unutmamalıyız. Batı Trakya bugünkü sınırlarımızın dışında kalmış olmasına rağmen aslında Türk vatanının ayrılmaz bir parçasıdır. Ve yeryüzünde hiçbir millet, vatanının bir parçasının boşalmasına seyirci kalamaz. Batı Trakyalı bir Türk, diğer bir Türk’ün toprağını satın almak istese binbir engelle karşılaşıyor fakat Türklerin toprağını satın almak isteyen Rumlara yüksek krediler veriliyor! Kısaca, ülkemize gelenlere “hoş geldiniz” diyememenin üzüntüsü içindeyiz çünkü kalanları da düşünmek zorundayız!”

Ve Galip Erdem’in bu iki makalesi ruhumda bir inkıraza sebep oluyor! Ülkemize doluşan milyonlarca sığınmacı, gelişigüzel satılan gayrimenkuller, yabancı oturma izinleri, içime büyük bir korku düşürüyor.

Bu korku hiç şüphesiz vatan sevgisinden!

Dünün düşünürleri bugüne bile ışık verip, bizlere tefekkür kapıları aralarken, bugünün aydınlarının memleket meselelerine bigâne kalışları, siyasetin tribünlere açık rüzgârlarına kapılıp gitmeleri, istikballerini siyasetin içinde aramaları acı ve hüzünlü bir tebessüm bırakıyor yüzüme…

Hasılı Galip Erdem’i bugün bile okutan güç ne ise onu bulduğuma şükrediyorum.

 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.