‘Antik spor devri’ bitti; ya yöneticiler ve hocalar?..

A -
A +

Dünyada “her şey gibi” spor da çok değişti. Uzun uzun “ne değişti” diye anlatmama gerek yok, özetle demeliyim ki; “Antik spor devri bitti, sporu ve sporcuyu milim milim analiz eden, ona göre yaşam, antrenman ve yarışma reçeteleri yazan, BİLİM’in, TEKNOLOJİ’nin, DNA’izmin, ROBOT’izmin, DİJİTAL’izmin hâkim olduğu, yol gösterdiği bir sürecin spor devri” başladı.
“Antik” kelimesinin “sözlük” anlamını da yazayım da, konu daha kolay anlaşılsın; “İnsanlığın ilk çağlarındaki uygarlıklardan eski Yunan ve Roma uygarlıklarından da etkilenerek gelen uygarlık süreci…”
Sporda “antik süreç” süreç, 20’inci asır ile bitti, 21’inci asır sporunda futboldan badmintona “modern spor dönemi” başladı.
Ve… Bu dönemin spor yöneticileri, spor hocaları, sporcuları sahalarda, salonlarda, pistlerde, kulvarlarda, ringlerde, tribünlerde, protokol tribünlerinde rekabete giriştiler… “Yepyeni bir spor nesli” idi bu!..
Bu gelişmeye ayak uyduran ülkeler, kulüpler, yöneticileri, hocaları, sporcuları, hatta tribünlerde oturan taraftarları ile “başlarının üst basamaklarına yerleşirlerken”, hâlâ “antik sporun ‘antika hâline gelmiş’ sonuçlarının anılarıyla yetinenler kuşağında kalanlar” çok gerilere düştüler!..
Artık, herkes, yöneticisi, hocası, sporcusu, taraftarı ile herkes bilmeli, anlamalı ve “bilmenin, anlamanın gereğini yapmalı” ki, sporda başarı gelsin!..
Bu “köklü ve zorunlu” değişimi anlayan yöneticiler, elbette “Ben” yerine “Bilim” diyen hocaları bulacak ve işbaşına getirecek, “bu hocaların yetiştireceği sporcu kuşağı” ile kulüplerini, formalarını, renklerini, arma ve markalarını başarıdan başarıya koşturacak, camia ve taraftarlarını mutlu edecek yolu bulmuş ve açmış olacaklardır!..
Türkiye’de “böyle bir süreci başlatmaları gereken” kulüplerin başında, ülkeye “sporun her türlüsünü getiren, dünlere kadar büyük başarılara imza atan” ve herkesin “büyük” olarak kabul ettiği kulüpler gelmeli ve değişime “öncülük” etmelidirler. Elbette, “ülkede sporu yöneten” federasyonlar da…
Bir bakalım etrafımıza… Ülkemizde “bu değişimi yapabilen” kulüpler, federasyonlar var mı?..
Ve de federasyonlarımızın, kulüplerimizin başında “böyle” yöneticiler, takımlarımızın başında “böyle” hocalar var mı?..

4 A’lar müthiş…
Trabzonspor “büyük” işler yapıyor; “sessiz ve derinden” giderek; “Dorukhan transferi” de bu gidişin son örneği…
Bakıyorum, geçen sezonun sıralamasına göre, Beşiktaş’a, Galatasaray’a, Fenerbahçe’ye… Trabzonspor, “Hoca meselesinde” onlar gibi tökezlemedi.  Transferlerde “seçim ve noktalama olarak” onlardan çok önde görünüyor; daha az ama çokça öz!..
Ahmet Ağaoğlu Başkan ile “oturmuş yardımcı ekibi” ile Abdullah Avcı Hoca (4 A / Ahmet Başkan’ın bir de Ali’si var ama, onu saymıyorum), el ele “şampiyonluğa uzanacak” bir kadro kurdular!..
“Gelenler, gelecekler, gidenler, gidecekler” köprüsünde pürüz yaşanmadı… “Harcama limiti” aşılmadı.
Lige “sıfır sorun” ile girilecek… Daha vakit erken, ama “benim” şampiyon adayım Trabzonspor; hele ki Sörloth da gelirse…

“Sabır küpü” olmak!..
Sevgili Osman Şenher “Galatasaray’ın ilacı sabır” diyor, dünkü yazısında. Ve anlatıyor; “transfer edilenleri, edilecek olanları” yazıyor, ‘Öyle olacak, böyle olacak’ diyor; “Sabır istiyor!..”
Bak, Osman Kardeş… “Fenerbahçe” kaç yılını “Ya sabır” dilekleriyle geçirdi?..
Trabzonspor da öyle… Galatasaraylı kaç yıldır “sabır” ile umutlarını kaybetmemeye” çalışıyor!..
Ama, “acı gerçek” ortadaki, “büyük kulüplerinin ‘Ya sabır’ ile geçirilecek zamanı birkaç haftayı geçmez, “birkaç ayı” bulmaz, hele hele “birkaç yıl” hiç ama hiç, “ilaç olmaz!..”
Galatasaraylı kaç yıldır “sabrediyor”, daha nasıl ve ne kadar sabretsin? Üstelik ortada, “ne vaatlerle gelen yeni bir yönetim”, seçimden önce “başkan adaylarının paylaşamadığı” ve 4,5 yıldır başında olduğu takımından ayrılırken “transfer listesi veren”, dahası yeni sezon başlarken “sözleşme imzalamadan, antrenman sahasına inen” bir Hoca varken?..
Fatih Hoca, dört yıldır her transfer ayında “yeni takımlar” kurdu, “ara transferde” takviyeler yaptı; “40 transferlik” tablonun maliyeti de ortadadır. Yeni başkanın vaatleri de…
Şaşaalı günlerini hatırlarsak; bugün “Ahı gitmiş, vahı kalmış; birinci olan Ajax’ın arkasından ‘16 PUAN GERİDE’ Hollanda Ligi’ni ikinci bitirmiş” bir takıma karşı, iki maçta “sıfır puanla 7 gol yiyip, birer ‘şeref golü’ atabilen bir Galatasaray”; daha nasıl “sabır olsun?..”

Helal olsun Beşiktaşlı Rosier!..
Her yöneticiye, her hocaya ve “asıl” her sporcuya “örnek” olan; dahası, “ders veren”, yıllar yılı pek göremediğimiz “önce insan, sonra onurlu, faziletli bir sporcu olarak” ortaya “pırlanta gibi parlayan” bir kimlik koyan Rosier!..
Bence, bu genç adam, Türkiye Millî Olimpiyat Komitesinden bu yılın “Fair Play Ödülü’nü almalı!..”
Hey gidi hey, “Benim damarlarımda falan filan renk akar” dedikten sonra, başka kulüplere “kaçıveren” genç adamları çoklukla görenler olarak, “Rosier gibi” “dürüstlük anıtlarına olan hasretimizi giderdiğimiz” için “spor adına” mutlu oluyoruz!..
Ey “altyapı” hocalarımız, “geleceğin yıldızlarını yetiştirirken”, mutlaka ve mutlaka “Rosier’ler yetiştirmeye” de gayret ediniz; sporun onlara ihtiyacı var!..

Şaka!..
Galatasaray’ın PSV’ye İstanbul’da da 2-1 yenildiği maçtan sonra, Fatih Hoca basın toplantısı yapıyor. Ona basın mensuplarından gelen “ilk” soru, “Yardımcı kadronuzdan önemli eksilmeler oldu. Sadece Selçuk İnan ve Necatı Ateş kaldı. Gidenlerin yerine yeni yardımcılar alacak mısınız, kimleri düşünüyorsunuz” anlamına gelen bir soru oluyor.
Hoca da “Şampiyonlar Ligi’nden elendik, bana sorulacak ilk soru bu mu olmalıydı” anlamına gelen bir mukabil soruyla cevap veriyor.
Hoca, çok haklı, bence ilk soru, “İstifa etmeyi düşünüyor musunuz” olmalıydı, değil mi?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.