Ya Raccekellah!

A -
A +
505 yıl önce 20 Nisan Perşembe günü Yavuz Sultan Selim Han yanında âlimler ve devlet büyükleri olduğu hâlde Üsküdar’a geçmek üzere hareket ediyordu. Çavuşlar ve solaklar cins atının üzerinde kadırgasına doğru ilerleyen Selim Han’ı “Ya Raccekellah!” (Ey Allah’ın harekete geçirdiği) nidasıyla uğurluyorlardı.
Muzaffer Osmanlı sancakları açılmış, padişaha mahsus davul dümbelek ve kösler dövülmeye başlanmıştı. Yeniçeriler tüfenklerini ateşleyip cihana gürültü ve velvele vermekte idiler. İstanbul halkı sefere çıkan Selim Han’ı görebilmek için Eyüb Sultan’ı doldurmuş Haliç’i ise kayıklar doldurmuştu...
Selim Han etrafı dolduranlara hüsn-i iltifatla selam verince duaları göklere çıkarıp zafer niyaz ve temenni ediyorlardı.
Padişahın kadırgasına binip hareket etmesi ile birlikte İstanbul surları ile Galata arasındaki ve Beşiktaş’a kadar kıyılardaki harp gemilerinden, savaş sandallarından şimşek parıltılı gök gürültülü toplara ateş verdiler. Her taraf baştan başa duman ve bulut oldu.
Osmanlı ordusu İran tarafına Şah İsmail üzerine hareket edecekti. Peki neden?
II. Bayezid Han’ın son senelerinde tahtı oğlu Şehzade Ahmed’e bırakmak istemesi merkezde büyük karışıklıkların ortaya çıkmasına sebep olmuştu. Şehzadeler arasındaki mücadelelerden istifade etmeyi fırsat bilen Şah İsmail ise Anadolu’da dâileri vasıtasıyla büyük karışıklıkların yaşanmasına sebep açacaktı. Nitekim bunlardan Şahkulu Baba Tekeli ve Nur Ali Halife isyanlarında binlerce Müslüman hayatını kaybedecekti.
Şah İsmail, Yavuz Sultan Selim’in tahta çıkmasından sonra da tahriklerini devam ettirdi. Sultan Selim’in cülusunu tebrik için bir elçi göndermeyerek Osmanlı saltanatındaki bu değişiklikten memnun kalmadığını açıkça göstermiş oldu. Şah İsmail, Selim Han’ın kardeşlerini ortadan kaldırdığı sırada yanına sığınan Şehzade Ahmed’in oğlu Murad’ı, Osmanlı tahtının yegane vârisi olarak ilan ederek de bu devletin iç işlerine açıkça müdahil olmuştu.
Selim Han'ın neden İran üzerine yürüdüğünü sorgulayanlar, Şah İsmail’in Osmanlı üzerindeki emellerini, sebep olduğu isyanları ve nihayet Şehzade Ahmed’in oğlu Murad’ı neden Osmanlı tahtının başı olarak ilan ettiğini hiç bilmezler, araştırmazlar veya görmek istemezler.
 
Ey adalet semasının ayı!
 
Peki Selim Han’ı İran üzerine yönelten sebepler sadece bunlar mıydı? Şah İsmail’in zulmü yalnızca Anadolu’nun Sünni Müslümanları üzerine miydi? Orta Asya Türk dünyası ondan nasıl etkileniyordu?
Bölge tarihi incelendiğinde görülüyordu ki, Horasan, Harezm, İran, Azerbaycan Müslümanları da Safevilerin zulüm ve baskılarından bizar olmuşlardı.
Zira Şah İsmail’in fesadı ve işkenceleri bölgeyi harabeye çevirmiş, özellikle Sünni Müslümanların ve âlimlerin gözlerini Osmanlı diyarına çevirmelerine yol açmıştı.
Tek kurtuluş ümidinin Selim Han’dan gelecek bir yardımda olacağını görüyorlar ve içli mektuplarla, şiirlerle Selim Han’ı bölgeye davet ediyorlardı.
Devrin ünlü tarihçisi Celalzade Mustafa Çelebi, Emin Çelebi adındaki bir âlimin şu mealdeki şiirine, nümune olarak eserinde yer vermişti:
Ey hilafet tahtının padişahı! Ey adalet semasının ayı
Ey Süleyman sıfatlı ve İsa nefesli, ey peygamber huylu ve velî gelişli
Ey cömertlik ülkesinin başkumandanı! Ey yiğitlik diyarının merkezi!
Ey diyanet cihanına sultan olan, devrin, şahlarının şahının oğlu padişah!
Bu süslü âleme geldiğinde insan oğluna sevinç ve tat geldi
Cihanda müjde davulunu vurduğunda, dindarlara ümit sadası yetti.
Cihan sadefi içinde iri inci gibi olan, dinin sığınağı Sultan Selim Şah!
Müslümanları doğru yolda kıl, İslamın emir ve prensiplerini gözet!
Bilmelisin ki sende adalet var, dört halife sana yâr olsun.
Yüz tuman Hatem ve Nuşirevan senin adalet ve cömertliğine hayrandır.
Bil ki sende feth u zafer Hakk’ın kudretidir, kulun işi değildir.
Ey padişah sana arz-ı hâlim var, lutfedip muradımı yerine getir.
Adaletini istiyorum, bana adaletini ulaştır.
Ben temiz Ehl-i sünnet mezhebinin kölesiyim, din ilim ve mektebinin takipçisiyim.
Bu sebeple bid’atçılar bana cefa ve kin kılıcını yetiştirdiler.
Bu bela, cefa, zulüm ve musibet yalnız bana düşmedi.
Bu bid’atçılardan bütün Sünni olanlar zulüm ve işkence gördü.
Dünya ve dünyadaki insanoğlu sana ümid bağlamıştır.
Küfür kanadını çekip kır, İslam ülkesini çabucak düzelt.
Horasanlılar seni bekler, Horasan’da da saltanat kur.
Canın tene âşık olduğu gibi, Iraklılar da sana âşıktırlar.
Maveraünnehir’deki şah ve dilenciler sana devamlı dua ederler.
Senin saltanatının ömrü uzasın, düşmanın da inleyip başı eğilsin.
Devlet ve zaferle gel, küfrü yok etmek için gayret göster.
Müslümanları üzüntü, sıkıntı, dini bid’atten ve yastan kurtar.
Lütfedip hastalara çare kıl, hayır için inleyen dertlilere iyilik et.
Çünki cihanın ve din ehlinin ümidi sendedir.
Ey mutlu görünüşlü kişi, bu kusurlu aciz kimseden sana selam olsun.
Peygamberin sahabilerine kötü söyleyenlerin meclisini dağıt.
Senin mızrağının ucunu gördüklerinde onlar kaçacak delik ararlar.
Gel ki adaletinin nuruyla âlem aydınlansın…
 
Çarpıcı mukayese!
 
İşte Selim Han saltanata geçtikten ve kardeş tehlikesini ortadan kaldırdıktan sonra Edirne’de divanını toplayacak ve Şah İsmail meselesini görüşecekti. Selim Han’ın meseleyi müzakereye açarken söylediği ifadeler tarihe ışık tutacak cinstendir. Şöyle ki:        
“Trabzon tahtında iken onlara yakın olup durumlarını biliyordum. Zaman elverip devletleri yardımcı olursa, yeryüzünden İslam’ın tarz ve usulünü kaldırıp, doğru inananları saf dışı ederler. Hazreti Muhammed’in apaçık yolunu bırakırlar küfürden daha kötü bir yola giderler.
Kâfirlerin sapık dinleri bellidir. Kâfirin günahı sırf şirk (eş koşma), bunların maksatları ise temiz dinin saf suyunu kirletmektir.
Kâfirin en büyük günahları Âlemlerin Efendisi’nin peygamberliğini inkâr, bunların sonu sapıklık olan niyetleri Server-i Kâinat’ın mağara dostu dert ortağı arkadaşıyla beraber büyük sahabelerine kin ve düşmanlıklarını ortaya atmalarıdır.
Kâfirin suçu Kur’ân-ı azime muhalefet, bunların maksadı mutluluk sıfatlı apaçık dine muhalefettir.
Kâfirin en derin arzusu İncil’in hükümlerini yaymak, bunların en büyük gayretleri Kur’ân’ın prensiplerini bozmaktır.
Kâfirlerin ümitleri haç tertibini gözetmek, bunların arzuları sevgili Peygamberimizin dinini bozup küçümsemektir.
Mademki bu topluluk doğru yola girip tevbe etmiyorlar. Anadolu’da karışıklık ve fitne çıkarmaya devam ediyorlar, öyleyse onların üzerine yürümemiz gerekir...”
Selim Han’ın bu sözleri üzerine vezirlerden bir kısmı böyle mühim bir iş için acele karar verilmemesini düşünmek ve tedbir almak için kendilerine müsaade edilmesini kanun-ı kadime başvurulmasını istediler. Selim Han ise tehirin düşmana zaman kazandıracağını bilmekte ve işin savsaklanmasında ciddi zararlar görmekteydi. Bu itibarla vezirlerine şöyle hitap etti:
Kim bu kanun u kavâid ü sübül
Gökden inmiş Hak kelamı hod değil
Ne Resulün sünnetidür bî-hilaf
Ne bu güft u gûda vardır ihtilaf
Kendü devrinde ne ihdas itse şah
Ol anun kanunudur bî-iştibâh
Devr anundur emr anun kanun anun
Bahr anundur berr anun hâmun anun
Her zaman bir suret ile iktizâ
Nef’ virmez böyle demde mâ-mezâ...
Deyince artık kimsede söz söyleme cesareti ve gücü kalmamıştı.
Bundan sonra Anadolu ve Rumeli beyleri ile sancak beyilerine, mahallî kadılara ve bütün ilgililere emirler gönderilerek sefere hazır olmaları bildirilmişti.
İşte şimdi ordu Üsküdar’da Selim Han’ın muzaffer sancakları altında ilerlemeye başlamıştı.
Şeyhler-sofiler, baylar-fakirler, gençler-yaşlılar Selim Han’ı ve ordusunu dualarla uğurlamak üzere yollara düşmüşlerdi. Selim Han’ı rüzgâr süratli doru atının üzerinde görkemle gören halk bir uğurdan maşaallah nidaları ile bağırıştılar.
Hudâ mansûr ide zât-ı güzînin
Ki sensin nâsırı Dîn-i mübînin
Âlem çözdük Rasûl eshâbı içün
Muhammed Mustafa Ehbâbı içün
Muzaffer ol müebbed ol Hudâdan
Özün mahrûs ola daim hatâdan
Azîz ü kamyab ol devlet ile
Ferahnak ol fütûh u nusret ile
Adalet kıl cihan mahkûmun olsun
Acem mülkü serâser Rûm’un olsun
İşte 23 Ağustos 1514 Çaldıran zaferinin 505 sene önce hareketinin başlangıcı böyle gerçekleşmişti...
 
 
TEFEKKÜR
 
Bahrîler ummana daldı, pek çoğaldı dehrîler
Öyle mülhidler ile bahs-i dîne dalmak da güç
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.