Atina Dukası, Osmanlıdan imdat dilemişti!

A -
A +
CUMA DİVANI
 
 
Korkaklar yanında bir hami bulduklarında sırtlan kesilirler! Yunanlılar da son bir yıldır ABD’nin ülkesi içerisine yaptığı silah sevkiyatından büyük cesaret almış gözüküyor. Bizim kafasını kuma gömmüş siyasetçilerimiz görmese de Türkiye’ye karşı söylemleri ve icraatları ile bunu açıkça ortaya koyuyorlar.
 
Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan ile Millî Savunma Bakanı Hulûsi Akar Bey’in açıklamaları Yunanistan’a derin bir ikaz oldu. Yunan halkı bunun bir blöf olmadığını gördü ise de hem ekonomik hem de siyaset olarak Batı'nın cenderesine düşen Yunanlı siyasetçiler feci akıbetlerinden habersiz olarak yanlış yolda ilerlemeye devam etmekteler...
 
Ne yazık ki devlet gelenekleri zayıf olanlar bu tip hatalara çabuk düşmekteler. Kurulalı henüz iki asrı geçmemiş bir devletçik, asırlarca imparatorluklar kurmuş devlet geleneğine sahip Türklerle savaşa girişebilmek için her türlü haylazlığı yapan bir çocuk gibi siyaset üretmeye devam ediyor. Bundaki tek cesaret sebebi Batılı dostlarından göreceği destek ve teşvik. Özellikle de 2016 yılından beri Türkiye’nin burnunu sürtmeğe karar vermiş bulunan ABD’nin gaza getirmesidir. Türkiye tam da Suriye’de muhtemel bir operasyona karar verdiğinde Yunan gailesinin bu denli ortaya çıkması boşuna değil...
 
Yunanlılar galiba eski tarihlerini hiç bilmiyorlar. Bir dönem Bizans’ın zulmüne maruz kalırken Osmanlıların himayesine sığınıyorlardı. Tarihlerinin en huzurlu dönemini Osmanlı idaresinde yaşamışlardı. Nitekim henüz Yunanistan diye bir ismin bulunmadığı, Bizans’ın idaresindeki bu bölgenin (Helen/Hellas) Türk hâkimiyetine alındığı dönemlerden bir kesit sunacağım...
Helenler’in kabileler hâlinde bu topraklara göçü milâttan önce II. bin yılda gerçekleşmiştir. Zamanla bu kabileler küçük şehir devletlerine dönüşmüştür. Bölünmüşlüğün uzun sürmeyeceği açıktı. Nitekim bu devletçikler bir müddet varlıklarını devam ettirdiler ise de sonrasında güçlü devletlerin boyunduruğundan kurtulamadılar. Sırasıyla Makedonya, Roma, Bizans ve Slav egemenlikleri altında yaşadılar...
 
Osmanlıların ortaya çıkışı sırasında bölge yine karışıklıklar içerisinde bulunuyordu. Dolayısıyla Yıldırım Bayezid bölgeyi kısa sürede Osmanlı hâkimiyeti altına almıştı. Ancak fetret döneminde Mora’da hüküm süren Despot Teodoros ve ardından Bizans imparatoru VIII. Yuannis’in kardeşi Kostantin, Osmanlıların aleyhine faaliyetlere girişmiş bulunuyorlardı. Varna Savaşında Osmanlıların tamamen perişan edileceğini ümit eden Kostantin, Korint berzahını da aşarak Teb, Boetya ve Pindos taraflarını ele geçirmişti. Osmanlılara tabi olan Atina Dukası Neri de saldırılar karşısında bunalarak, Sultan II. Murad’dan yardım isteğinde bulunmuştu.
 
 
Türk Turahan!
 
II. Murad Han, oğlu Mehmed’den (Fatih) idareyi yeniden ele alınca gözlerini Mora üzerine çevirdi. Varna Savaşından sonra, Kostantin’den işgal ettiği yerleri geri istemiş ise de müspet cevap alamamıştı.
 
Kostantin, işgal faaliyetlerinin yanı sıra bir taraftan da kuzeyden gelecek Türk hücumlarına karşı Mora’nın kapısı sayılan Korint berzahını baştan başa tahkim etmişti. Yarımadanın dört bir yanı Frenk sahilleriyle bağlantılı bulunduğundan bölgeye giriş imkânı ancak Atina yönüne doğru açılan Türklerin Gördes dedikleri bu berzahtan mümkün olabiliyordu.
 
Zaten burası tarih boyunca Dimitrios Polirset, Jul Sezar, Kalikula ve Neron gibi hükümdarlar tarafından son derece güçlü tahkimatlarla örülmüş bulunuyordu. Bunların kimisi bir kanal kimisi de bir uçtan diğer uca kesme taş ve demirden yaptırdıkları yüksek duvarlarla neredeyse Mora’yı karadan ayırmışlardı.
 
Böylece ortaya birbirine bağlı müstahkem beş hisar çıkmıştı. Bu beş hisarın boyu Eğine Körfezi'nden Lepant Körfezi'ne kadar uzanıyordu. Türklerin Germe Hisarı dedikleri bu aşılmaz tabyaların önüne ayrıca yine boydan boya derin bir hendek kazılmıştı. Hendeğin iki ucu deniz dalgalarına uzanmakla insan yutan bir girdaba dönüşüyordu.
 
Kostantin’in bu tahkimatları II. Murad Han’ın da dikkatinden kaçmıyordu. Diğer taraftan Atina Dukası Neri, padişahı bu sebeple sık sık uyarıyor ve despotun saldırılarından rahatsızlığını dile getiriyordu.
 
Bunun üzerine II. Murad Han, Mora’yı tekrar Osmanlı nüfuzu altına almaya karar verdi. Bölgeyi iyi tanıyan, Germe Hisarı'nın giriş çıkış yollarını, kalenin fethine imkân verecek noktaları iyi bilen akıncı beylerinden Turahan Bey’i huzuruna getirtti.
Turahan Bey, Batı Anadolu bölgesinden Trakya’ya gönderilmiş Türkmen gruplarına mensuptu. Balkanlar’da fetih faaliyetlerinde bulunan Osmanlı uç beylerindendi. Evrenos Bey’in emrinde Tesalya’nın fâtihleri arasında bulundu. Vakıf defterlerinde adı Emîr Paşa Yiğitoğlu (Üsküp Fatihi Paşa Yiğit Bey ile alakası yoktur) Hacı Turahan Bey şeklinde geçer.
 
Devrin ilk kaynaklarında ise Türk Turahan diye anılır. 1423-30 arasında Yunanistan şehirlerinde, Arnavutluk’ta ve Eflak’ta başarılı akın hareketlerinde bulunarak müthiş bir nam yaptı...
 
Şimdi bu ünlü akıncı beyi ile Sultan II. Murad Han arasında Neşri tarihine göre şöyle bir konuşma geçmiştir. Murad Han aydur; 
“Turahan bu Germe hisarı kim Mora’nın ağzıdır. Ne veçhile fetholunur, bir fikir eyle" dedi. Turahan Bey aydur;
“Sultanım, bu Germe Hisarı garip hisardır. Germesi bir denizden bir denize çekilmiştir, bu deniz bu vilayeti tamam dolanmıştır. Neticede bu vilayet bir adaya dönüşmüştür. Germe’deki hisarlar da ona kapı gibi olmuştur. Germe’ye beş yerden hisar yapmışlardır. Her hisarın fazlasıyla mühimmatın görmüşlerdir...” Turahan Bey sözüne devamla: “Sultanım ol hisarlara üçer yerden savaş vermek gerektir."
 
Bu ifadeler üzerine II. Murad Han:
“Turahan hatırım diler kim Mora vilayetine azmedem.” 
Turahan Bey;
“Nola sultanım! Heman Hakk sübhanehu ve tealâ fırsat ve nusretini ziyade eylesün” deyince Sultan II. Murad Han, "Öyleyse hazırlıklar tamamlansın!" emrini verdi...
Ardından Turahan Bey’i akıncı kuvvetlerinin başında bölgeye sevk etti. Rumeli ve Anadolu birliklerini Serez'de toplayan Padişah da altmış bin kişilik büyük bir ordu ile Mora üzerine yürüdü. Teb’e vardıklarında Atina Dukası Neri de Osmanlı ordusuna katıldı.
 
Mehter hücum işaretini verdi!
 
Kostantin ise Osmanlıların hareketi ile birlikte kardeşi Thomas ve bütün kuvvetleriyle berzahın yeni seddi arkasında siper almıştı. 27 Kasım’da Korint önüne gelen Padişahın teslim teklifine karşılık, Kostantin de bir sefir göndererek Mora ile berzahın haricinde bulunan araziyi kendisine terk etmesini talep etti.
 
Sultan II. Murad bu cüretkâr teklif üzerine sefirlikle gelen ünlü müverrih Halkondil’i Serez’de hapsettirdi. Şimdi daha da geliştirilmiş Osmanlı topları aşılmaz denilen surları dövmeye başlamıştı.
 
Muhasaranın on üçüncü gününde surlarda delikler açılmaya başlandı. On dördüncü günü gecesi Türkler ordugâh hattı üzerinde her tarafı ateşlerle aydınlatmışlardı. "Allah Allah..." avazeleri ile sanki ertesi günkü umumi hücumu haber vermekteydiler.
 
O sabah tabl ve nakkarelerle mehter hücum işaretini verdi. Surları yıkmak yahut üzerinden geçmek için aynı zamanda hem lağımlar hem merdivenler kullanıldı. İlk defa Hızır namındaki bir yeniçeri surun üzerine çıkmaya muvaffak olarak burçlara bayrağı dikti. Bunu gören Rumlar muharebenin kaybedildiğine hükmederek dağlara doğru kaçmaya başladılar (10 Aralık 1446).
 
Berzahı aşan Osmanlılar, bir koldan Murad Han diğer koldan Turahan Bey emrinde ilerlemeye başladılar. Eğine ve Lepant Körfezlerinin ticaret deposu ve sanat eserleriyle ünlü Gördes (Korint) şehri ile Osmanlı tarihlerinde Balyabadra denilen Mora’nın merkezi ve en büyük şehri Patras zaptedildi. Bu durum üzerine Kostantin sulh istemek zorunda kaldı.
 
Anlaşma neticesinde Mora, Türklere her yıl vergi veren tabi bir Prenslik hâline geldi. Kostantin yaptırdığı istihkâmların tamamını yıktırdı. Bu şartlar karşılığında Mora’yı Kostantin’in idaresine bırakan II. Murad Han, Edirne’ye döndü...
Kostantin, Murad Han’la anlaşmasının ve iyi ilişkiler kurmasının semeresini çok geçmeden Bizans İmparatoru olarak görecektir. Zira imparator VIII. Yuannis, 31 Ekim 1448’de ölünce bunun yerine kardeşlerinden Thomas imparator olmak istemişti. Ancak yaşça büyük ve halk tarafından sevilmesi dolayısıyla Mora Despotu Kostantin tercih olununca, Valide Kraliçe İren ve devlet erkânı II. Murad Han’a bir elçi göndererek muvafakatini istemişlerdi.
 
II. Murad Han’ın da oluru üzerine Kostantin, Mora’da taç giymiş ve 1449 Ocak ayı ortalarında İstanbul’a gelerek tahta çıkmıştır.
Yunanlıların tarihlerindeki Osmanlı Türk devresini iyi bilmelerinde kendileri açısından sayısız faydalar vardır...
 
 
TEFEKKÜR
 
Çok da mağrûr olma kim mey-hâne-i ikbâlde
Biz hezârân mest-i mağrûrun humârın görmüşüz
                                                                          Nâbî
(Çok da mağrur olma ki, mutluluk meyhanesinde,
Biz binlerce mağrur sarhoşun sersemliğini görmüşüz.)
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.