TARİHTE GAYRİMÜSLİMLERE BENZEMEK VE YILBAŞI

A -
A +
 
Her yılbaşı yaklaşınca mesele bir daha aktüelleşir. “Karga, kekliğe özenmiş; becerememiş; kendi yürüyüşünü de unutmuş” derler. Başkasına benzemenin sınırı nerede başlar, nerede biter?
 
Kendisine peygamberlik bildirilmeden evvel, Resul-i Ekrem aleyhisselam, önceki peygamberlerin haber verdiği ibadetlerden bazısını yapardı. Hacceder, kurban keser, namaz kılardı. Medine’ye geldiğinde, buradaki Yahudilerin, Âşûre gününde oruç tuttuklarını görünce onlara bu günün ne günü olduğunu sordu. Onlar da firavunun elinden kurtulduğu gün olduğu için Musa aleyhisselamın bugün oruç tuttuğunu söyleyince Resulullah, “Kardeşim Musa’nın sünnetini ihya etmeye biz daha lâyıkız” diyerek kendisi oruç tuttu, Müslümanlara da bunu emretti. Daha sonra ramazan orucu farz kılınınca artık Âşûre günü isteyen oruç tuttu, isteyen tutmadı.
Bununla beraber, birtakım ibadetlerde Yahudi ve Hıristiyanlara benzemeyi yasakladı. Mesela, “Namaza durduğunuzda her tarafınız sâkin olsun, Yahudiler gibi sallanmayın!” buyurdu. Namaz vaktini boru çalarak ilan etmeyi Yahudilere, çan çalarak haber vermeyi ise Hıristiyanlara benzemek olacağı için reddetti. Cenaze defnedilirken önceleri ayakta durarak beklerken, bilahare Yahudilerin de böyle yaptığını öğrenince “Onlara muhalefet edin, cenaze defnedilinceye kadar oturun” buyurdu. Yahudilerin tırnaklarını parmak sırasına göre kestiğini öğrenince, sırasız kesmeye başladı.
Günlük hayatta ve âdetlerde gayrimüslimlere benzemeyi bazen yasakladı; bazen yasaklamadı. “Müşriklere benzemeyin, sakalınızı boyayın” veya “Yahudilere muhalefet edin, orucu sahur ile tutun” gibi hadis-i şerifler vardır. Ama -benzeme kastı olmaksızın- sakalını boyamamaya veya sahursuz oruç tutmaya hiçbir ulema mekruh dememiştir. “Mecusilere muhalefet edin; bıyığınızı kırkın, sakalınızı uzatın” hadis-i şerifinin tatbikatı, amelî örf hâline geldiği için, özürsüz terk etmeye mekruh demişlerdir. Bunun manası, amelî örf olmaktan çıkarsa, mekruh da olmaz, demektir. Ama gayrimüslimlere benzemek niyetiyle sakalı kesmek her hâlde mekruhtur.
 
Tasmalı ayakkabı
 
“Kim bir kavme kendisini benzetirse, onlardandır” hadîs-i şerifini ulema, inanç ve ibadetlerde benzemek diye tefsir etmiştir. Osmanlı ulemasından Nablüsî hazretleri (v. 1731) Hadika’da der ki: “Hazret-i Peygamber’in sünneti iki çeşittir: 1-Sünnet-i hüdâ, câmide itikâf etmek, ezân, ikâmet okumak, cemaat ile namaz kılmak, beş vakit namazın müekked sünnetleri gibidir. 2-Sünnet-i zevâid, Resûlullah’ın elbise, yemek, içmek, oturmak, barınmak, yatmak ve yürümekteki âdetleri, iyi işlere sağdan başlaması, sağ el ile yiyip içmesi gibidir.”
Asr-ı saadetteki gibi giyinmeyi tavsiye edenlere, Hindistan âlimlerinden kadı ve sûfi Senâullah Panipatî hazretleri (v.1810) de Şerh-i Tefhimat’da der ki: “Hazret-i Ömer zamanında, entari, başörtüsü ve tasmalı ayakkabı müminlerin âdetiydi. Böyle giyinmek şöhrete, parmakla gösterilmeye, fitneye sebep olmazdı; şimdi ise olur. Memlekette âdet olan şeyleri giymelidir. Hadîs-i şerîfte, ‘İnsanın parmakla gösterilmesi, kendisine kötülük olarak yetişir’ buyuruldu.”
Osmanlı müderris ve kadılarından Seyyidalizâde (v.1524) Şir’a Şerhinde şöyle diyor: “İbni Abbas haber verdi ki, Resûlullah aleyhisselâm kendisine bir hüküm indirilmediği hususlarda, Ehl-i kitaba uymayı severdi. Kitaplarında bildirilmiş olduğu için öyle yaptıkları ihtimalini göz önüne alarak bunlara uymayı, müşriklere uymaktan evlâ sayardı. O zaman Ehl-i kitab saçlarını ikiye ayırmadan aşağı sarkıtırlardı. Müşrikler ise ikiye ayırarak aşağı sarkıtırlardı. Peygamber efendimiz ve eshâbı, Ehl-i kitab gibi kâkül bırakırdı. Müşriklere gâlip gelince, saçlarını ikiye ayırmakta beis görmedi. Bütün Müslümanlar da saçlarını ikiye ayırdılar.”
Hazret-i Peygamber, Tebük seferinde Hıristiyanlardan aldığı ve Bizanslıların giydiği türden (rûmî) yenleri dar cübbe giymişti. Papazlara mahsus ve sebtiyye denilen ayakkabı giyerdi. Yahudilere mahsus olduğu bizzat kendisinden rivâyet edilen taylasan (kukuletalı cübbe) kullanırdı.
 
Benzemek kastı
 
Gümüşhânevî (v.1893) Câmiü’l-Mütun’da der ki: “Gayrimüslim bayramlarına hürmet etmek; başka günlerde yapmadığı işleri bu günlerde yapmak; başka günlerde yemediği şeyleri bu günlerde alıp yemek; bu günleri tazimen o dine mensup birine hediye vermek memnudur. Gayrimüslimlerin ibadetlerini beğenmek; şaka yollu dahi olsa, dinlerinin alâmeti olan (zünnar, papaz külâhı gibi) giysileri giymek, (haç gibi) eşyayı kullanmak da böyledir. Bunlar, Ehl-i kitaba benzemekte en şiddetli yasak edilen kısımdır ki, ulemâ bunları küfr alâmeti kabul etmişlerdir.”
Kâhire’de Hanefî müftüsü Tahtâvî (v.1816) Dürrü’l-Muhtar Hâşiyesinde diyor ki: “Ehl-i kitaba benzemenin dereceleri vardır. Yemek, içmek, giyinmek gibi âdet olan zararsız şeylerde benzemek câizdir. Ama teşebbüh [benzeme] kastıyla benzemek haramdır. Meselâ sırf gayrimüslimlere benzemek için masada yemek, kravat takmak câiz değildir; bu niyet yoksa câizdir. Ehl-i kitabın dinlerine mahsus olup, dinlerinin alâmeti olan şeylerde, kasıtsız benzemek de küfr olur. Faydalı dünya işlerinde benzemek câiz olur. Her şeyde, meselâ yeme ve içme gibi şeylerde benzemek mekruh değildir” diyor.
İbni Âbidîn hazretleri (v.1836) Reddü’l-Muhtar’da der ki: “Gayrimüslimlerin işleri iki kısımdır: Birisi ibâdet ve diğeri de âdet olarak, yani her kavmin, her memleketin âdeti olarak yaptıkları şeylerdir. Bunlardan, İslâmiyetin yasak etmediği, insanlara faydalı olanları yapmak ve onlara benzemeyi düşünmeyerek kullanmak mahzurlu değildir. Meselâ pantolon giymek, çeşitli ayakkabılar edinmek, çatal, kaşık kullanmak, yemeği masada yemek, herkesin önüne tabaklar içinde koymak, ekmeği bıçak ile dilimlere ayırmak ve çeşitli eşya ve âletleri kullanmak, hep âdete bağlıdır.
İmam Ebu Yusuf hazretlerinin demir çivi çakılı ayakkabı giydiğini gören bir talebesi, rahiplerin giydiği böyle bir pabucu giymenin mahzurlu olduğunu arz edince, Ebu Yusuf, “Resulullah da rahiplerin giydiği pabuçlardan giyerdi. Bu insanın menfaatine dair bir şeydir. Uzun yol yürümek ancak böyle mümkün olabilir” diye cevap verdi.
 
Kutu
Millî Şuur-Dinî Haysiyet
 
Hâsılı ulemaya göre, gayrimüslimlere benzemek birkaç türlüdür. İnançta benzemek caiz değildir. Hatta başka dinlerin şiarına hürmet etmek, mesela bilerek ve isteyerek haç takmak, Noel ve Nevruz kutlamak, reenkarnasyona inanmak, yogayı ibadet saymak, küfrdür.
İbadetlerin icrasında benzemek, mesela namazda sallanmak, iftarı yıldızlar görününceye kadar ertelemek mekruhtur. İslâm hukukunda, her din mensubunun dilediği gibi inanmak ve ibadet etmek hürriyeti vardır. Ama dinin, kendini korumak için, mensuplarını, başka dinlerin hükümlerine uymaktan menetmesi de tabiidir.
Günlük âdetlerde benzemek, eğer duş, telefon gibi teknik bir buluş veya trafik lambası gibi faydalı bir şey ise -benzeme kastı olmaksızın- benzemek caiz, bazen lazımdır. Eğer yılbaşı, anneler günü, pasta mumu, kravat, frenk gömleği gibi faydasız bir şey ise, benzemek kastı yoksa caiz; benzemek kastı varsa mekruh demişlerdir. Bunlarda da millî duruş ve dinî haysiyetini muhafaza etmek elbette ki lazımdır. Ama yılbaşına, kolaya, Yahudi mallarına boykot yapıp; dinin açık emir ve yasaklarına uymakta aynı hassasiyeti göstermemek de hayret vericidir!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.